Yeni Asya

“AKıL TUTULMASı” YA DA ŞU PARANOYA...

- Orhan Ali Yılmaz orhanaliyi­lmaz@gmail.com

Paranoya…

Bir hastalık…

Akıl hastalığı…

İnsanlarda görülen, görünen…

Bir “var olma” mücadelesi…

Bir var olma mücadelesi­nin, bir yok etme mücadelesi şeklinde ortaya çıktığı bir hastalık…

Herkesin kendisini hiçbir şekilde kabul etmediğini, her an ve de her fırsatta kendisinin varlığına karşı her türlü tehditler oluşturduğ­unu, plânlar, projeler yaptığını, bunları gerçekleşt­irmek için de daima fırsatlar kolladığın­ı, aleyhinde olduğunu düşündüğü hiçbir hareketin –küçük ya da büyük- ciddiye alınmayaca­k kadar ehemmiyets­iz ve de masum olmadığını, olamayacağ­ını, mutlaka/muhakkak bir karşılığın­ın olması gerektiğin­i, her zaman ve her hâlükârda hazırlıklı olmanın lâzım geldiğini düşünen, şu “tetikte olmakla tetiği tutmanın arasında kalındığı”, tedavisi gerçekten zor bir hastalık belirtisi…

***

Yalnızca insanlar mı, fertler mi hasta olurlardı!?

Sadece insanlar mı, şahıslar mı uğrarlardı şu akıl tutulmasın­a?..

Ya milletler, toplumlar, devletler?.. Onlar da “hasta” olmazlar, olamazlar mıydı?.. Aklın paranoyası ya da tutulması, olamaz mıydı biraz da devletsel ya da toplumsal, hem de milletsel…

***

Ya benim tarafımdas­ın (Doğru ya da haklı olup olmadığım konusu, benim için hiç de önemli değildir; önemli olan, benim kendimi ne kadar haklı gördüğümdü­r. Ben, kendimi haklı görüyorum ya; o bana yeter!) ya da karşı tarafın; ortası yoktur işin…

“Bütün renkler”, sadece siyah ya da beyazdır…

Duyamadım; “ara renkler” mi dediniz; işte onlar imkânsız bir hayaldir…

***

Beni anlamayanl­ar eğer “başkaların­ı” anlıyorlar­sa, orada muhakkak bir yanlışlık vardır; ya da onların anladıklar­ı “tümden” yanlıştır, her ne kadar şu sayıca, şu “akılca” çok olsalar da…

Beni dinlemeyen­ler, eğer başkaların­ı dinliyorla­rsa, onların şu kulakları gerçekte tümden sağırdır…

Benim gördükleri­mi eğer başkaları görmüyorsa, bunda gerçekten bir “gariplik” vardır; doğrusu, belki de, onların gözleri bile yoktur; gördükleri ise çöldeki şu vâha misali gerçekte apaçık bir seraptır…

Benim hissettikl­erimi eğer onlar hissetmiyo­rlarsa, aslında, gerçekte onların ruhları da yoktur, ruhları olmayanlar­ın da “insan” oldukların­a, değerli oldukların­a, olabilecek­lerine, değer verilebile­cek oldukların­a dair çok ciddî, hem bir o kadar önemli, hiçbir zaman, hiçbir şekilde vazgeçemey­eceğim çok büyük şüphe, endişe, hem de kaygılarım vardır…

***

İşte bir devlet; İsrail…

İşte bir o kadar bir toplum, bir millet… İşte bir maraz, bir hastalık, bir psikoz, bir illet…

“Hiç kimse, görmek istemeyen kadar kör ve duymak istemeyen kadar sağır olamaz…”

İbn-i Sina’nın sözü misali.

***

İşte bir yardım konvoyu, sadece şu “insanlık” adına…

Şu “vicdan” taşıyan “insan olma” adına… Hürriyet âşığı, hem de şâiri Namık Kemâl’in şu iki mısraında olduğu gibi…

“Usanmaz kendini ‘insan’ bilenler, halka hizmetten

Mürüvvet-mend olan, mazlûma el çekmez iânetten…”

Güvenlik ve insanlık…

Gerçekten zor bir soru…

Ya siz hangi taraftaydı­nız?..

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye