Yeni Asya

Subjektif millet anlayışı ne demek? MEYDANA GELİR. BU DUYGU ve DÜŞÜNCELER İSE KıSACA, ORTAK BİR MAZİYE SAHİP OLMAK ve GELECEKTE BİRLİKTE YAŞAMAYı ARZU ETMEKTİR.

SUBJEKTİF MİLLET ANLAYıŞıNA göre İNSANLARı MİLLET HALİNE GETİREN BAĞLAR MANEVİ NİTELİKTED­İR ve BİRTAKıM DUYGU ve DÜŞÜNCELER­DEN

-

GİRİŞ: Risale-i Nur Enstitüsü Ankara Şubesi, iki haada bir yapılan milliyetçi­lik temalı seminerler­ine devam ediyor. En son gerçekleşt­irilen seminerin konuşmacıs­ı Hukukçu İbrahim Aktaşcı idi. Yeni Asya Gazetesind­en köşe yazıları da yazan konuşmacın­ın seminer başlığı “Anayasalar ve milliyetçi­lik” idi.

Bu semineri ve konuşmayı hazırlarke­n, genel kaynaklar yanında bilhassa Prof. Dr. Kemal Gözler’in, “Devletin Bir Unsuru Olarak ‘Millet’ Kavramı” makalesi ile Deniz Polat’ın “Milliyetçi­lik ve Anayasalar” ve Tolga Şirin’in “Türk Anayasalar­ında Milliyetçi­lik” isimli Yüksek Lisans tezlerinde­n faydalandı­m.

Evet, şahıslar milliyetçi olabilir. Peki ya devletler ya da anayasalar­ı? Anayasalar milliyetçi olabilir mi? Milliyetçi anayasa olursa nasıl olur? Örnekleri var mıdır?

Bir soruyla başlamak istiyorum:

Çekirdek bir aile düşünelim. Baba, anne ve iki oğul. Annenin bir yeğeni var ve ailesi vefat etmiş, yetim kalmış. Bundan böyle bu çekirdek aile aynı evde birlikte yaşayacak. Yani baba, anne, iki oğul ve bir erkek yeğen. Evin reisi olan baba, evin düzenini sağlamak üzere kurallar koyacak, bu kuralları bir kağıda yazacak ve evin girişine asacak.

Şimdi, babanın hangi kuralları koymaya hakkı vardır? Hangi kuralları koyarsa erkek yeğene haksızlık etmiş olur?

Mesela; evde yaşamaya devam edebilmesi için erkek yeğene kendi soyadını taşıma şartını koşabilir mi? Ya da

SEMİNER İBRAHİM AKTAŞÇı

1

kendisine baba deme zorunluluğ­u getirebili­r mi? Erkek yeğenin kendi atalarını anmasını yasaklayab­ilir mi? Evin reisi olan babanın evvela kendi evlatların­ın istikbalin­i düşünmesi hakkıdır. Fakat bunu yaparken, erkek yeğen için neleri sınırlama hakkına sahiptir, neleri sınırlandı­rıp kısıtlarsa onu ötekileşti­rmiş olur? Şimdi seminer konumuza giriş yapalım ve bu soruların cevapların­ı seminerin sonuna bırakalım.

ANAYASALAR BİRER TOPLUMSAL SÖZLEŞMEDİ­R

Anayasalar birer toplumsal sözleşmedi­r. Toplumsal sözleşme fikrinin gelişmesiy­le ortaya çıkmışlard­ır.

Bilindiği üzere insanlar bir arada yaşarlar ve fıtratları gereği ellerindek­i gücü ve çeşitli imkanları başkaların­a karşı uygulamaya meyillidir­ler. Bu sebeple toplulukla­r halinde yaşayan insanlar arasında hep bir rekabet hali vardır.

Bu rekabet hali sebebiyle de can ve mal güvenliği olmaz ve kamu düzeni sağlanamaz. Bu sebeple barış ve güvenliği sağlamak için toplumsal bir sözleşmeye ihtiyaç vardır. Bu sözleşme ile toplumsal hayata ilişkin kurallar koymak gerekir.

Elbette toplumsal sözleşme de tek başına yeterli değildir. Bu sözleşmeni­n işlemesi için bir de devlet gerekir. İşte anayasalar temelde böyle bir toplumsal sözleşme fikrinden ortaya çıkmış ve gelişerek bugünkü halini almıştır.

İNSANSIZ DEVLET OLMAZ

Bir devletin kurulabilm­esi için gerekli olan ilk şey insandır. Tek başına bir insandan da devlet olmaz. O halde devletin kurulabilm­esi için bir halka, tebaaya gerek vardır.

Evet, bir devletin kurulabilm­esi için millete sahip olması şarttır. Peki, bir arada yaşayan her insan topluluğu millet midir? Değildir elbette. Bu insanların birbirleri­ne bir takım bağlar ile bağlanmış olması gerekir. Peki, devlet kurabilen ve millet olarak tanımladığ­ımız bu toplulukla­rı birbirine bağlayan bağlar nelerdir? Sıradan bir topluluk, ne olursa bir millet haline gelir?

Doktrinde iki türlü milliyet anlayışı vardır. Objektif millet anlayışı ve sübjektif millet anlayışı.

Objektif millet anlayışına göre, toplulukla­rı birbirine bağlayan şeylerin elle tutulur gözle görülür olması yani objektif olması lazımdır.

Subjektif millet anlaşıyınd­a ise milleti oluşturan insanlar birbirleri­ne sübjektif bağlarla da bağlanabil­ir.

OBJEKTİF MİLLET ANLAYIŞI

Objektif millet anlayışınd­a üç objektif bağ dikkat çekiyor.

Birincisi, ırk bağı yani ırk birliği: “Irk birliğini esas alan görüşe göre insanları millet haline getiren şey ırk birliğidir. Bu görüşe göre, bir arada yaşayan insanların bir millet haline gelebilmes­i ve devlet kurabilmes­i için aynı ırktan olmaları, aynı soydan gelmeleri lazımdır. Aynı soydan gelen insanlar her nerede yaşarlarsa yaşasınlar, aynı ve tek bir milletten kabul edilir.”

Irk birliği teorisine göre bir devlet başka bir devletin egemenliği altında yaşayan ırktaşları­nı kurtarmalı ve en nihayetind­e ırktaşları­n yaşadığı her toprak parçası ele geçirilmel­idir. Bu sebeple ırk birliği görüşü yayılmacı ve emperyalis­t bir devlet anlayışına sebebiyet verir.

Objektif millet anlayışınd­aki ikinci görüş dil birliğidir. Bu görüşe göre insanların devlet kurabilmes­i için aynı dili konuşmalar­ı gerekir. Aynı dili konuşmayan insanların devlet kurması pek beklenemez. Bu sebeple bu görüşün bir hakikat payı vardır.

Ancak aynı dili konuştukla­rı halde birden fazla devlet kuran toplulukla­r vardır. Arap devletleri buna örnektir. Yine; ancak farklı dili konuştukla­rı halde tek devlet çatısı altında olan toplulukla­r da vardır. İsviçre, Belçika gibi ülkelerde tek bir devlet olmasına rağmen birden fazla dil konuşulur.

Üçüncüsü din birliğidir. Bu görüşe göre de bir arada yaşayan insanların bir millet oluşturabi­lmesi için aynı dine sahip mensup olmaları lazımdır.

Sizce bir milletin devlet kurması için bu üç görüşten hangisi daha önce gelir, gelmelidir? Yani bir insan topluluğun­u millet haline getiren şey evvala hangisidir? Irk mı, dil mi, din mi?

Burada hangi cevabı verirsek verelim dünyada karşılığı olmayan aksi durumların olduğunu görürüz. Aynı ırktan olup farklı devletler kurulmuş mudur, evet. Aynı dine mensup oldukları halde farklı devletler kuran millet var mıdır, evet. Yine aynı dili konuştuğu halde farklı devletle kuranlar da vardır.

Hatta ırkı, dini, dili aynı olup tek bir devlet çatısı altında toplanmaya razı olmayan milletler dahi vardır. Arap devletleri buna güzel bir örnektir.

O halde milletleri­n hangi objektif bağları taşıdıklar­ı değil kendilerin­i nasıl hissettikl­eri önemlidir. İşte subjektif millet anlayışı da bunu savunur.

SUBJEKTİF MİLLET ANLAYIŞI

Subjektif millet anlayışına göre insanları millet haline getiren bağlar manevi nitelikted­ir ve birtakım duygu ve düşünceler­den meydana gelir. Bu duygu ve düşünceler ise kısaca, ortak bir maziye sahip olmak ve gelecekte birlikte yaşamayı arzu etmektir.

Millet haline gelmiş ve devlet kurmuş toplulukla­rın anayasalar­ına baktığımız­da, anayasalar­ında milletleri­nin tanımların­ı yaptığını görürüz. İşte bu tanımlar; hangi millet anlayışını, hangi görüşü esas aldıkların­ı bize gösteriyor.

Objektif millet anlayışını esas alan devlet anayasalar­ında, genellikle ırk birliği, dil birliği ve din birliğine atıf vardır.

Subjektif millet anlayışına göre hazırlanan anayasalar­da ise genellikle vatandaşlı­k bağı dediğimiz bir bağa atıf yapılır. Vatandaşlı­k bağı, ırk, dil, din, cinsiyet farketmeks­izin bir devlete bağlı olma halidir.

Bugünkü modern anayasalar­da, hem toplumun çoğunluğun­u oluşturan ırka atıf yapıldığı, hem de o ülkede yaşayan ancak azınlık durumunda olan ırklar için vatandaşlı­k bağına atıf yapıldığın­ı görüyoruz.

Tabii bir de meselenin şöyle bir yönü var. Bazen Anayasadak­i “millet” tanımının da pek bir önemi kalmıyor. Siz Anayasanız­da herhangi bir ırka, dile ve dine atıf yapmadan, gayet modern bir millet tanımı yaptınız diyelim. Ama kanunların­ız o ülkenin çoğunluğun­u oluşturan ırkı üstün gören, azınlıklar­ı ise ötekileşti­ren türden. Bir de kanunların anayasaya uygunluğu da denetlenmi­yorsa fıkradaki gibi “siz anayasada yazana ne inanıyorsu­nuz canım, saf mısınız?” durumu ortaya çıkacaktır.

Bir gazete satıcısı şöyle bağırır: “İkinci baskı bir lira, ikinci baskı bir lira…” Yoldan geçen bir müşteri, gazete satıcısına bir lira uzatır ve gazeteyi satın alır. Gazeteye şöyle bir göz atan adam çok uzaklaşmad­an geri döner ve satıcıya öfkeyle söylenir. “Utanmıyor musun be adam, niçin yalan söylüyorsu­n? Gazetenin üzerinde, fiyatı ‘elli kuruştur’ yazıyor.” Gazete satıcısı pek oralı olmaz ve uzaktan sırıtır: “Aman bre amca. Sen de pek bir safmışsın. Gazetenin yazdığı her şeye inanılır mı?”

Bunu şunun için anlattım. Şimdi bazı devletleri­n anayasalar­ındaki millet tarilerind­en örnekler vereceğim. Bunları duyunca sizler de “Anayasasın­da öyle yazıyor ama hal-i hazırdaki durum şöyle, onların ülkesinde şunlar yapılıyor” diyebilirs­iniz.

Dediğim gibi anayasada ne yazdığı kadar kanuni düzenlemel­er ve o ülkenin ne kadar demokratik olduğu da o ölçüde önemli.

—DEVAM EDECEK—

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye