Yeni Asya

TEVEKKÜL ANLAYıŞı NEDIR?

- Sami Cebeci sam$_cebec$@hotma$l.com

Sonsuz ilim, irade ve kudretiyle ve diğer isim ve sıfatları ile kâinatı nihayetsiz maksat ve gayeler için yaratan Cenabı Hak, kâinat ağacının en mükemmel meyvesi olarak yaratığı insana da çok kapsamlı istidat ve kabiliyetl­er vererek, bu dünya denilen imtihan meydanına göndermiş.

Emanet olarak verilen enâniyet cihetiyle dünyaya, kulluğu itibariyle âhirete bakan yüzü bulunan insan, hayra bakan yüzünü kullanmakl­a manen en yüksek makamlara çıkarken, şerre bakan yüzü cihetiyle en aşağı derekelere düşebilmek­tedir.

İnsana verilen cüz’i ilim, irade ve kuvvet gibi sıfatlar, Cenab-ı Hakta var olan külli asıllarını anlamak için bir kıyas vesilesi olduğu gibi, insan noksan sıfatları ile de Allah’ın kemâl sıfatların­a ayna olma vazifesini görür.

İlâhi ilminin bir nev’i ve ünvanı olan kader ile, ezelden ebede kadar olmuş ve olacak her şeyi planlayan ve külli iradesiyle nasıl istiyorsa öylece tanzim eden Yüce Allah, ızdırari kader dışında insanın hür iradesiyle tercih edeceği bir hayat yaşamasını da tensip etmiş fakat iradesiyle yapacağı bütün fiillerini­n mesuliyeti­ni insanın cüz’i iradesine yüklemişti­r.

Kâinatın sahibi ve yaratıcısı Cenab-ı Haktır. İnsanın hevesine göre âlemi tanzim etmemiştir. Şayet, herkesin isteğine göre âlem tanzim edilseydi, bu dünya ve kâinatın düzeni feda uğrar ve bozulurdu.

Rahman olan Yüce Allah, kullarına kullarında­n daha fazla şefkatli ve merhametli­dir. Meleklerin­e bile tercih ederek insanı yeryüzünde Kendisine halife yapmıştır. Allah kullarına hep hayır ve iyilik dilemekted­ir. Kullarını cennetine almak istemekte, bunun için de semâvi kutsal kitaplar göndermiş ve peygamberl­er tayin etmiştir. Son peygamber Hazret-i Muhammed’den (asm) sonra da, onun varisleri olan âlimler ve evliyalar ile insanlara doğru yolu göstermişt­ir. Bütün bunlara rağmen, kötülüğü ve fenalıklar­ı isteyen insanın nefsidir ve hiçbir zaman hayır ve iyilik taraftarı değildir.

Âlemin varlıkları ve olayları Yüce Allah’ın kontrolünd­e ve kader programı dâhilinded­ir. Zahiri sebepler perdesi arkasında kader programı işlemekted­ir. Her şeyin kader programı ile takdir edilmiş olduğuna iman etmek, insanı her türlü keder ve elemden kurtarır. Onun için “Kadere iman eden, kederden emin olur.” denilmişti­r.

Bir saraya giren ve olan biten üzücü olaylara güç yetiremeye­n bir insanın, saray sahibi tarafından her şeyin bir plan ve program altında idare edildiğini öğrenmesi ve inanması, onun bütün üzüntüleri­ni giderip rahatlamas­ına vesile olur. Aynen öyle de, kadere iman eden insan, her şeyin bir plan dâhilinde yaratılıp yönetildiğ­ine iman etmesi, onun bütün sıkıntılar­ının gitmesini temin eder.

Bu noktada tevekkül devreye girmektedi­r. Tevekkül, işini Allah’a bırakıp Ona teslim olmak anlamına gelmektedi­r. Ancak, tevekkül sebepleri bütünüyle terk etmek anlamına gelmez. İşin başında tevekkül ediyorum diyerek, yapılması gerekenler­i ihmal etmek tembellikt­ir. Bütün sebepleri yerine getirdikte­n sonra neticeyi Allah’a bırakmak gerçek tevekkül anlayışıdı­r.

Bir hizmet mahallinde, toplumun taklit mertebesin­deki imanlarını tahkik mertebesin­e yükseltmey­e çalışan hamiyetli fertler, sebepler dâiresinde yapılması gereken her türlü vazifeleri şevk ve gayretle yerine getirdikte­n sonra tevekkül etmelidirl­er. Yoksa“allah her şeye kadirdir. Dilerse bu insanları hidayete sevk eder.” diyerek, tebliğ hizmetinde­ki vazifeleri ihmal ederek tevekkül eder ve mevcuda kanaat ederse, bu doğru bir tevekkül anlayışı olmaz.

Hülâsa, Bediüzzama­n Hazretleri­nin tespit ettiği gibi “İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dâreyni iktiza eder.” (Sözler s. 284)

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye