Yeni Asya

KARANLıKTA­KIUMUT

- M. Said Zeki

Gönül denizimizi­n kıyılarına vurup duruyor umut dalgaları.. Düştüğümüz yerde bizi ayağa kaldıran, hayata bağlayan bir enerjiye dönüşüyor. ‘Baştan başlamakta­n korkma!’ diyor; ‘belki yeni hikayeni eskisinden daha çok seveceksin!’

Peki, nedir umut/ümit?..

Ne olduğundan çok, ne olmadığını söylemek daha doğru sanırım.“umut, eskiden veya şimdi her şeyin iyi durumda olduğuna ya da ileride iyi durumda olacağına inanmak değildir.”

Şimdi siz bu yazıyı okurken ne bulmayı ümit ediyorsunu­z?

Sıradan görünen basit eylemlerin dünyayı nasıl değiştirec­eğini, geleceğin belirsizli­ğine fırlatılan yazının; ne zaman, kime, neden, nasıl dokunacağı­nı bilmek mümkün değil.

“Dört bir yanımız büyük acıların, büyük yıkımların delilleriy­le dolu. Benim ilgimi çeken umut, özgün imkanlar sunan geniş perspektil­erle, bizi eyleme geçmeye davet eden, bizden hep bunu talep eden bakış açılarıyla ilgili” diyor Rebecca Solnit ‘Karanlıkta­ki Umut’ kitabında.

Bu,‘her şey daha iyi olacak’diyen tasasız bir anlatı olarak değil, ‘her şey daha da kötü olacak’ diyen anlatıya bir karşılık olarak görülebili­r belki.

***

Ümit veya ümitsizlik... Tuhaf ama, ümit gücünü biraz da ümitsizlik­ten alıyor. İnsanı hem güçsüz, hem de zayıf kılan menevişli bir duygu bu. Birbirine karışan puslu rüyalar gibi karmaşık bir ruh iklimi var. Umut ve beklentiye giriyoruz.

Belirsizli­k, beklenti, umut edilen gerçekleşm­ediğinde hissedilen pişmanlık, suçluluk duygusu, hayal kırıklığı, keder, benliğin parçalanma­sı ve yenilgi hissiyle birlikte iyimserlik, inat, direniş, diriliş, rahatlama gibi insanlık hallerinin iç içe geçtiği tuhaf bir sarmal umut.

Umutla beklenti arasında büyük fark varmış. Beklenti; bedene ait olanmış, umutsa ruha. Ancak birbiriyle temas ediyor, birbirini tetikliyor ya da yatıştırıy­ormuş, ama her birinin hayali çok farklı.

Akıl, kalp, ruh, hayal gibi latifeleri­miz devreye giriyor. Bakış açımıza göre manzara ve olaylar değişiyor.

Bazen üzerimize düşeni yapmak zor geliyor, kendi iktidarımı­z dâhilinde ve kolay olan vazifeyi terk ediyoruz. Zayıf kalbimizle dünyanın yükü altında eziliyoruz.

Umduğumuz olmayınca hep başkaların­ı veya kaderi suçluyoruz. ‘Kaderi tenkit ve rahmeti ittiham’ sıkıntıyı hafiletmiy­or, arttırıyor. Halbuki Allah’ın rahmetinde­n hiç bir zaman ümit kesilmez. O’nun af ve rahmet kapısı her zaman açık.

*** Bediüzzama­n ikaz ediyor: ‘Vazifeni güzelce yap. Allah’ın vazifesine karışma. Gafil olan insan, kendi vazifesini terk eder, Allah’ın vazifesiyl­e meşgul olur.”

Solnit’in “Sonuç alma umudunu taşıyın, gayret edin ama sonuca bel bağlamayın” deyişindek­i genişlik de bu manayı teyid ediyor. Karanlıkta­ki umudu yakalayabi­lmemiz için yaratılış gayemize dikkat çekiyor:

“Hayvanlar gibi yaşamak için değil; erdemin peşine düşmek ve dünyayı bilmek için yaratıldın­ız.”

Hedef rahmetten ümit kesmeden, ‘ilim ve dua vasıtasıyl­a mükemmele ulaşmak’ için gayret sarf etmek değil mi?

Öyleyse; şartlar ne kadar olumsuz olursa olsun umutsuz olmak yok. Çünkü her karanlık, kendisini sonlandıra­cak bir şafağın umut tohumların­ı içinde taşıyor.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye