BALıKESIR ŞEAT KAHRAMANLARıNDAN: FATMA KULA
İçinde bulunduğumuz Şaban-ı Şerif ayı içinde geçtiğimiz hafta ahirete uğurladığımız Fatma Kula Abla ile 2017’de bir Balıkesir programında tanışmıştık. Risale-i Nur sohbetleriyle doyasıya geçirdiğimiz saatler tatlı hatıraların gündeme gelmesine de vesile olmuştu. Kıymetli ablalarımız anlattıklarıyla bizleri ibretle düşündürüp, yer yer gülümsetmişti. (O günü bir gazete yazımızla anlatmıştık.)
Fatma Ablayı salona ilk girişinde mıknatıs gibi çeken nuranî yüzünden eksik olmayan tebessümle hatırlayacağım hep. Risale-i Nur’ları Nur’un fedakâr kahramanlarından ağabeyi merhum Dr. Mehmet Akay sayesinde tanımış. Merhum milletvekili Nurettin Tokdemir’in de kayınvalidesi.
Bakın neler anlatmıştı ablamız: 1940 doğumluyum. Erken yaşta evlendiğimden çocuklarım dolayısıyla namazlarıma pek dikkat edemiyordum. Abim “Bunları okursun!” diyerek Risaleleri bana bırakıp gidiyordu. Özellikle namazla ilgili bahisler namazımı daha dikkatli kılmama vesile oldu. Bir ara Rufai Tarikatından arkadaşlarım oldu, ama benim fıtratıma pek uymadığını fark ettiğimden onu da bıraktım.
Bir gün camide namaz kılarken, hanımlardan biri benimle tanışmak istediğini arkadaşlarıma iletmiş. Dikkatli namaz kılmam ilgisini çekmiş. O hanım Risalelerle daha yakından tanışmama vesile oldu. Arkadaşlarımla bir araya geliyor Risale sohbetleri yapıyorduk. Uzun kış geceleri ne tatlı sohbetlerimiz olurdu. Saatlerce ders yapar yine de doyamazdık Risalelere…
Bir ara şiddetli bir rahatsızlık geçirdim. Doktor, eşime “Eğer sağlıklı bir eşin olsun istiyorsan karını daha özgür bırakacak, onun hayatına fazla müdahale etmeyeceksin” tavsiyesinde bulunmuş. Benim derslerime eşim karışmadı çok şükür. Derslere gece sohbetlerimiz de dahil olmak üzere sıkça gider, birbirimizle Üstadımızın tabiriyle müfritane irtibatta bulunurduk.
Tabiî, sıkı gözetimlerin, hapislerin olduğu dar zamanlardı. Bahsettiğim zamanlar 60’lı yıllar. Nur derslerine giderken çantamızdan örgülerimiz, el işlerimiz eksik olmazdı. Hepimizde şişler, yumaklar… Bir gün kardeşlerden biri “Hepimiz bizim köyün deli Necla’sı gibi gece gündüz elimizde örgü şişleriyle geziyoruz”demişti de hâlâ hatırladıkça gülerim. Güya derslerimize herhangi bir baskın olursa “Biz el işi yapmak için bir araya geldik”diyecektik.
Çok misafirperverdik. Şehre bir misafirimiz geldiğinde “Sende kalacak, bende kalacak” tartışmasıyla paylaşamazdık. Hep birlikte şehir dışındaki hanım kardeşlerimizi ziyarete gider, dersler yapardık. Hep birlikte, yer içer, güler, şakalaşırdık…
Fatma Abla, yüzünde sevimli tebessümüyle o gece daha bir çok şey anlatmıştı bizlere. Hepsi de buram buram ihlâs, uhuvvet, şevk, gayret, müfridane irtibattan kaynaklanan samimiyet kokuyordu. Gözleri nemlenerek, ağır rahatsızlığı devam eden kıymetli ağabeyi Dr. Mehmet Akay için duâ istemişti bizlerden. Şimdi berzah aleminde buluştular.
Fatma Kula Ablamızın vefatı vesilesiyle Nur’un o fedakâr kahramanlarından merhum Dr. Mehmet Akay ve merhum Nureddin Tokdemir’in aziz ruhlarını rahmetle anıyoruz.
Yerkabuğunda ve yeryüzünde en çok bulunan element hidrojendir. Bitki, hayvan ve insanın, kısacası hayatın temel taşı sudur. Suyun bileşiğine baktığımızda Hidrojen ve oksijenden oluşmaktadır. (H2O)ŞU anda bilinen 118 elementin hemen hepsi Allah’ın koyduğu tekvini kanunlara harfiyen itaat ederler. Bu kanunlardan birisi var ki sadece buna uymakta suya farklı emir verilmiştir .. *”Isınan cisimler genleşerek hacmi genişler, özgül ağırlığı azalır. Soğudukça büzülür, hacmi daralır, özgül ağırlığı artar. “*
Su ise genel manada bu kanuna uymaktadır. Fakat soğuma ile hacmi daralıp özgül ağılığı artarken, “+4°C olduğunda durum tam tersine gelişmeye başlar. Bu sıcaklık düşüşü devam ederken önce karlanma, sonra buzlanma ile hacmi genişler, özgül ağırlığı giderek azalır. Hatta çelik boru içindeki su donarak genişlen emrini aldığında emre itaat ederek genişler, çelik boruyu parçalar.
Sultan-ı Kainat Kimdir?(7)
“Bu durum ise yeryüzünde hayatın devamı için çok önemli neticeleri oluşturur.
Su buz haline gelip donduğunda hacmi genişleyip özgül ağırlığı azaldığından su üzerinde yüzer halde kalır. Deniz suyu donarken içindeki tuzlardan arınıp saf su şeklinde buz dağlarını ( aysberk) oluştururlar. Böylece deniz suyu arıtılıp, buzul dağları şeklinde denizlerin üzerinde tatlı su yedeklenir. Denizlerdeki su seviyesi sabitlenirken, tuzluluk oranı da dengelenir. Hayat devam eder.
Eğer su da diğer elementler gibi donma noktasında bile hacmi daralmaya ve ağırlığı artmaya devam etseydi, deniz suyunu tuzundan arındırıp buzul dağları şeklinde depolandığında ağırlığı suyun ağırlığından çok fazla olacağından denizin dibine dalacak , buzullarla kaplanacak dipte hayat duracaktı. Deniz dibinde yeterli ısınma olmayacağından bu buzullar bir daha hiç eriyip çözülmeyecekti. Küresel ısınma ve kuraklık dönemlerinde deniz suyunu tatlı su ile desteklemiyecekti. Sular çekilecek, deniz seviyesi alçalacak, tuzluluk çok artacak, hayat duracaktı.
Sosyologlar diyorlar ya” İnsan akıllı bir hayvandır. “
Öyle ise aklımız kendi başımızdaysa, başkalarının cebinde değilse insanız. Yoksa akılsız bir hayvanız.
Ey insan! Eğer insan isen dikkat et. Bu kör, sağır, cansız, su bu kanunu nereden tanıyor? Havanın belli derecelere geldiğini ve o derecelerde, buharlaşması, yoğunlaşması, karlaşması, buzullaşması gerektiğini , bu hikmetli neticeleri nereden biliyor?
Kainattaki nizam ve intizamı sağlayan bu tekvini kanunları kim koymuş? Güneşler, yıldızlar ve dev kütleleri o kanunlara itaat ettiren, kısacası sultan-ı kainat kim?