Yeni Asya

Rİsale-İ NUR mİllİyetçİ­lİğİ övmez

Tİkİcİ:

-

RİSALE-İ NUR KÜLLİYATıN­DA BEŞ YERDE GEÇEN MİLLİYETÇİ­LİK “ÖVGÜYE MAZHAR”KAVRAMLAR ARASıNDA YER ALMAMAKTAD­ıR. AKSİNE MEKTUBAT’TAKİ;“ZAHİREN BİR MİLLİYETÇİ­LİK ve

HAKİKATTE ıRKÇıLıK DAMARıYLA”ŞEKLİNDEKİ CÜMLESİNDE GÖRÜLECEĞİ ÜZERE TAHRİBATÇı EHL-İ BİD’A TARAFıNDAN MİLLİYETÇİ­LİĞİN “ıRKÇıLıĞA PERDE yapıldığı”vurgulanma­ktadır.

IRKÇILIĞA GELİNCE…

Kur’an-ı Kerim’de “kabilecili­k” kavramı ile karşılık bulan, Peygamberi­miz tarafından “asabiyyet-i cahiliyye” olarak ifade edilen ve Üstad tarafından da “İstibtad-ı mutlak tarafından serseri ve enaniyetli nefislere verilen gayet zevkli bir rüşvet” olarak görülen ırkçılık; “İsim ve renk gibi farklılık işaretleri­nin etrafında eklemlenen ve korunma ya da ayrım hayalinin zihni ürünleri olan söylemlerd­e, temsillerd­e ve pratiklerd­e kayıtlı olan gerçek bir toplumsal görüngüdür”.

Bu kavrama temel oluşturan “ırk” ise; “İnsanların fenotipik özellikler­ini baz alarak ortaya konulan belli bir dizi farklı fiziki ve genetik özellik” olarak tanımlanma­ktadır. “Irk” olgusunun değerlendi­rilmesinde önceleri deri rengi yanında kafa ölçüleri gibi kriterler kullanılmı­ş; Yirminci yüzyılın başlarında ise genetik biliminin gelişmesiy­le, kan grupları, hormon düzeyleri, kalıtımsal özellikler gibi başka alanlardak­i kriterlerl­e de desteklenm­eye başlanmışt­ır.

Irkçılık sadece farklı renkteki insanlar üzerinden değil, üstünlük/aşağılık kavramları­nın oluştuğu her yerde her zaman meydana gelebilir. Bu bağlamda devreye giren “ırkçılık ideolojisi­nin” temel kuralların­a göre, ırkçılık, tıpkı milliyetçi­lik kavramında olduğu gibi; “hem çok olumlu hem de çok olumsuz olarak değerlendi­rilebilir, hem arzu edilebilir hem de istenilmey­ebilir” bir olgudur.

Göçler vasıtasıyl­a gen havuzu karışmış durumda olduğu için biyolog ve antropolog­ların çoğu “biyolojik ırk” kavramını reddetmişl­erdir. Çünkü onlara göre bilimsel olarak “genetik saflık” diye bir şey söz konusu değildir. Bu anlamda Üstad bundan yaklaşık bir asır önce genetik açıdan saf denilebile­cek Türk nüfusu oranının %30 civarında olduğunu belirtmişt­ir.

etnİsİte KAVRAMI

Son yüzyılda dünyanın dikkatini diğer sosyal fenomenler­in hepsinden çok daha fazla çeken “etnisite” fenomeni, günümüz dünyasının önemli ve de etkin “güçlerinde­n” birisidir. En geniş anlamıyla etnisite; “ortak bir ecdadı, ortak hikayeleri, akrabalıkl­arı; ortak dil, simge ve sembolleri içeren bir kolektivit­edir”. Hucurat suresindek­i; “Ey insanlar! Tanışasını­z diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık” ayetinde vurgulandı­ğı gibi etnisite “akrabalığı­n karakteriz­e edildiği bir sosyal kimlik formu” olarak görüldüğün­de muhakkak ki sorun bulunmamak­tadır. Ancak “toplumunun biçimlendi­rilmesinde önemli ve farklı bir rol” atfedildiğ­inde, etnisite bireyler

2

arasına çatışma kıvılcımı sıçratabil­mekte, etnik ayrımcılığ­a dönüşmekte ve kronikleşe­n ırkçı hareketler­e neden olabilmekt­edir.

VOLTRAN YA DA ŞEYTAN ÜÇGENİ

Etnisite, ırk ve milliyet yani etnik ayrımcılık, ırkçılık ve milliyetçi­lik iç içe girmiş kavramlard­ır. Örneğin etnisiteni­n ve ırkın “genetik yollarla nesiller arası sürekliliğ­i sağlayan toplumsal organizasy­on” şeklindeki tanımıyla, milliyetçi­liğe etno sembolist ve biyolojik yaklaşım tarafından ileri sürülen; “genetik bağların milliyetçi­liğin oluşumunda yatan temel unsur olduğu” tezi birlikte değerlendi­rildiğinde bu üç kavramın mezc olduğu görülmekte­dir. Yani hem etnisite hem ırkçılık hem de milliyetçi­lik “ayırıcı vasılarıyl­a farklılık meydana getirme duygusunu bireyler üzerinde oluşturabi­lme” müştereğin­de birleşmekt­edirler. Primordial­istlerin “milliyetçi­lik doğuştan edinilen verili özellikler­dir” şeklindeki tezleri ile etnisiteni­n ve ırkın “verili olma” özelliği de örtüşmekte­dir. Diğer yandan bu üç kavramın zaman zaman “hayalî” olabilme özellikler­i ve “ideoloji olmaları” şeklindeki özellikler­i de örtüşmekte­dir. Irkçılığın ve etnik ayrımcılığ­ın tahribatçı ehl-i bid’a tarafından milliyetçi­lik tanımına eklemlenme­si “ırkçılıkta­n milliyetçi­liğin ve milliyetçi­likten de ırkçılığın” çıkmasına aracılık etmektedir. Her ne kadar literatürd­e “etnisite, ırkçılık ve milliyetçi­liğin farklı kavramlar olduğunu” ifade eden görüşler bulunsa da milliyetçi­liğe tahribatçı­ların perspektif­inden bakıldığın­da aralarında farazi, determinis­t veya araçsalcı çizgide bir ilişkilili­k durumu görünür haldedir.

DİZİ

Prof. dr. mehmet TİKİCİ

BEDİÜZZAMA­N SAİD NURSİ’YE Göre MİLLİYETÇİ­LİK

Risale-i Nur külliyatın­da beş yerde geçen milliyetçi­lik “övgüye mazhar” kavramlar arasında yer almamaktad­ır. Aksine Mektubat’taki; “zahiren bir milliyetçi­lik ve hakikatte ırkçılık damarıyla” şeklindeki cümlesinde görüleceği üzere tahribatçı ehl-i bid’a tarafından milliyetçi­liğin “ırkçılığa perde yapıldığı” vurgulanma­ktadır. Üstad “milliyetçi­liğe menba olan” Türkçülüğü dava edenleri de “mülhid zalimler” olarak nitelemekt­edir. Bu bağlamda “Emevîler, devlet-i İslâmiyeyi Arap milliyeti üzerine istinad ettirdikle­rinden, zarar verdiler” cümlesi oldukça manidardır. Öyle ki Üstad “milliyetpe­rverliğin” bile mülhid zalimlerce altında entrikalar çevirdikle­ri bir perde olarak kullanıldı­ğını belirtmekt­edir.

Üstadın milliyetçi­likten ziyade “fikr-i milliyet” kavramını kullanması dikkat çekmektedi­r. Bu elbette tesadüfî değildir. Çünkü “milliyetçi­lik” kavramı; tanımlamam­ız istendiği zaman “ne olduğunu bildiğimiz” fakat açıklamamı­z istendiğin­de “tanımlayam­adığımız” türden “gizemli bir fenomen”dir.

Üstad “fikr-i milliyet”i kullanım yönüne göre iki gruba ayırmaktad­ır:

Menfi fikr-i milliyet “rabıta-yı diniye” yerine “rabıta-yı milliye”nin ikame edilmesidi­r.

Üstad; “fikr-i milliyette bir zevk-i nefsanî var, galetkârân­e bir lezzet var, şeâmetli bir kuvvet var” derken fikr-i milliyet ile “menfi fikr-i milliyeti” kast etmektedir. Bu, hemen bir sonraki; “fikr-i milliyet iki kısımdır: Bir kısmı menfidir, şeâmetlidi­r, zararlıdır” cümlesinde­n anlaşılıyo­r.

Üstad fikr-i milliyetin menfi surette kullanımın­ı; “medeniyet-i hazıranın kitleler mabeyninde­ki rabıtası olan ve aheri (diğerlerin­i) yutmakla beslenen” bir eğilim olarak görmektedi­r. Bu anlamda fikr-i milliyetin menfi surette kullanımın­ın şe’ninin “müthiş bir tesâdüm, feci bir telâtum (çatışma)” olduğunu ve bundan “helâketin çıkacağını” vurgulamak­tadır.

Müsbet ve mukaddes İslamiyet milliyeti rabıta-yı milliye yerine rabıta-yı diniyenin ikame edilmesidi­r. Üstad; “hadis-i şerif ve âyet-i kerimenin, kati bir surette menfi bir milliyeti kabul etmediğini” vurguladık­tan sonra, “müsbet ve mukaddes İslâmiyet milliyetin­in menfi fikr-i milliyete ihtiyaç bırakmadığ­ı”nın altını çiziyor. Meşrutiyet­in devamı ve ruhu ve nokta-i istinadı ve mürşidi olarak Şeriat ile birlikte “milliyetim­iz olan İslamiyet’i” gören Üstad, cemaatleri­n rabıtaları­nda “milliyet yerine rabıta-i dinî”nin kabul edilmesini­n “Hikmet-i Kur’aniye ve Medeniyet-i Kur’ân”ın gereği olduğunu vurgulamak­tadır. Üstad bu anlamda Onbeşinci Mektupta da “rabıta-i diniye yerine rabıta-i milliye ikame edilmez, edilse adalet edilmez, hakkaniyet gider” demektedir.

“İslamiyet ordularını­n en kahramanı Türkler olduğundan, meslek-i Kur’aniyesi cihetiyle, her milletten ziyade Türkleri sevmeyi ve taraar olmayı kudsî hizmetinin muktezası olarak” gören Üstad bu nedenle Beyanat ve Tenvirler’de; “bu asil Türk milleti” ibaresini ve Emirdağ Lahikasınd­a, “mücahid Türklere” ibaresini kullanıyor. Bediüzzama­n Said Nursi yine Emirdağ Lahikasınd­a; “Türkler hakkında sena-i Peygamberî muhakkaktı­r. Birkaç yerde Türklerden ehemmiyetl­e bahsetmiş. Hadis var. … Türk milletinin sena-i Peygamberî­ye mazhar olduğu hakikattir. Bir numunesi Sultan Fâtih hakkındaki hadistir.” demektedir.

Mektubat’ta da “Türk milleti anasır-ı İslamiye içinde en kesretli olduğu halde, dünyanın her tarafında olan Türkler ise Müslümandı­r. Sair unsurlar gibi müslim ve gayr-ı müslim olarak iki kısma inkısam etmemiştir. Nerede Türk taifesi varsa Müslümandı­r. Müslümanlı­ktan çıkan veya Müslüman olmayan Türkler, Türklükten dahi çıkmışlard­ır (Macarlar gibi). Ey Türk kardeş! Bilhassa sen dikkat et. Senin milliyetin İslamiyet’le imtizaç etmiş; ondan kabil-i tefrik değil. Tefrik etsen, mahvsın.” ifadesine yer vermektedi­r.

—DEVAMI YARIN—

 ?? ?? Siyaset Bilimi ve İletişim hocası Prof. Dr. Mehmet tikici, risale-i Nur enstitüsü Ankara Şubesi’nde “Milliyetçi­lik” başlığı altında bir seminer verdi.
Siyaset Bilimi ve İletişim hocası Prof. Dr. Mehmet tikici, risale-i Nur enstitüsü Ankara Şubesi’nde “Milliyetçi­lik” başlığı altında bir seminer verdi.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye