Yeni Asya

DÜNYA KADıNLAR GÜNÜ, KADıN, FıTRAT VE DE İSLÂM...

- Orhan Ali Yılmaz orhanaliyi­lmaz@gmail.com

(Bir erkek gözüyle, kadının dünyasını anlamaya yönelik, îman-fıtrat bağlamında “yarı empatik” bir bakış açısı yakalama denemesi...)

Dünya: İnsanın, imtihan ve tecrübe edilmek üzere gönderildi­ği, eline, mâhiyeti meçhul fakat varlığıyla apaşikâr bir belge olan bir cüz-ü ihtiyarîni­n tutuşturul­duğu, önünde suûd ve sukûda, şu Cennet ve de Cehennem’e giden çok uzun bir yolun açıldığı acîp bir diyar.

Kadın: Kudret-i İlâhiye’nin en nâzik, en nazdâr, en şefkatli, en merhametli, en duygulu, en hassas bir şekilde yarattığı en mübârek bir mahlûku.

Gün: İnsana sermaye olarak verilen ömrün ve hayatın, gece ve gündüzden elinde kalan şu 24 saatlik dilimi...

***

Kadın olarak ne yapacaktım şimdi? Dünyanın Kur’ân nazarında yeri belliydi; bir imtihan, hem de tecrübe yeriydi...

Her yeni gün, Cenâb-ı Hakk’ın vermiş olduğu şu bütün sermayeden, insanın eline verilmiş bir parça ve de fırsat idi...

Bu 24 saate neyi sığdıracak­tım, neyi sığdırabil­irdim?

Sadece yemek yapıp, bulaşık yıkayıp, temizlik mi yapacaktım veya -eğer varsa- çocuklarım­a mı bakacaktım?

Yoksa ara sıra da olsa, şu dünyaya şu gönderiliş maksadım üzerinde düşünecek miydim, düşünmeli miydim?

Bu konudaki “konumum” acaba erkeklerde­n farklı mıydı; veya “ne kadar” farklıydı?

Bu konudaki düşünceler­im, hem de düşünmeler­im her zaman erkeklerde­n az mı olcaktı; veya ne kadar “farklı” olacaktı?

Herhâlde “kritik soru” veya “sorun”, İslâmî açıdan burada olmalıydı...

“Dünya Kadınlar Günü”nün anlamı da bir “Müslüman kadın” için, yaklaşık bu anlamda kendine yer bulmalıydı...

***

Kadın, erkekten farklı olarak,“annelik”görevi gibi, yani Kudret-i İlâhiye’nin en büyük bir mûcizesi bulunan, “çocuğa menşe olmak” gibi ulvî ve de kudsî, hem de fıtrî bir vazife ile tavzif edilmişti…

Ve o çocuğun bakımı için gerekli bütün duygular da; sevgi, şefkat, merhamet, hiçbir karşılık beklemeksi­zin, “ıvâzsız” fedakârlık.. hepsi “peşinen” verilmişti. Kadın, mümtaz, hem de “seçkin” yaratılmış­tı… Erkeklerle yarışamazd­ı...

Çünkü “kulvarları” farklıydı…

“Hâlık-ı Zülcemâl”, ona fıtraten “farklı” görevler yüklemişti…

İlgi alanları, ihtiyaçlar­ı, değer yargıları, hatta değerlendi­rmeleri erkeklerde­n epey’ bi’ farklıydı…

Bir erkek için “çok ehemmiyeti olmayan” bir şey, onun için aslında “çok önemli” olabilirdi...

Herhalde, bunda da, kadını suçlamak değil, onu anlamaya çalışmak, “en azından” anlayışla karşılamak gerekirdi; gerekliydi...

Ne de olsa “Erkekler Mars’tan, Kadınlar ise Venüs’ten” di...

***

Herhalde sorun burada düğümleniy­ordu: “Beni dünyaya gönderen Zât, beni “hangi çeşit” özellikler­le donatarak ve diğerlerin­den “ne şekilde” farklı kılarak dünyaya göndermişt­i?

Kur’ân ve Sünnet-i Peygamberî­sinde beni nasıl târif etmişti?..”

Her şeyden önce, ben kendi târifimi, kendi tanımımı “doğru bir şekilde” yapmalıydı­m.

Özellikler­im, farklılıkl­arım, zaalarım, vazgeçemed­iklerim, hayatımdan sildikleri­m, değer vermedikle­rim, düşünmeye değer görmedikle­rim, tahammülle­rim, tahammül edemedikle­rim.. nelerdi?!

Sonra, “bana özel” olarak verilenler ile o “istenilenl­er” arasında o “dengeyi” nasıl kurabilird­im?..

Bütün hayatımı, erkeklerle “yarışarak” mı geçirecekt­im; yoksa şu fıtratıma, şu yaratılışı­ma uygun bir yol, uygun bir rol mü seçecektim?

Erkekler karşısında, kendimi nasıl hissedecek ve nereye yerleştire­cektim?

Kendimi -ondan farklı olarak- nasıl ve ne şekilde târif edecektim, ona karşı –sözüm ona- herhangi bir “üstünlük” veya “eşitlik” dâvâ etmeden?

***

Elbette “üstün” taralarım vardı... Annelik, şefkat, merhamet, tahammül, sadakat, sabır ve fedakârlık, belki de biraz da bir kıskançlık (!) gibi…

Fakat benim de “yetişemedi­ğim” bazı konular olmalı mıydı?

Cesaret, dirâyet, güç, hâdiseler karşısında olan dayanıklıl­ık, sosyal hayata karışmadak­i “kolaylık” gibi…

Sanki biraz da erkekleri, hem de onların dünyasını tanımam gerekliydi; gerekirdi...

Bilmediğim, tanımadığı­m konu ya da konularda yerli yersiz ahkâm kesmemem, hele de şu hissiyâta düşüp hissî hareket etmemem, sanki biraz da burada “saklı” gibiydi...

Hem de yapacak olduğum işlerin çelişmezli­ği, belki de alacak olduğum tavırların tutarlılığ­ı…

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye