Yeni Asya

AKıL Mı IMAN Mı? -2

- Şemsettin Çakır semungazi@hotmail.com

İbn Arabi; “Akıl bir sınırlamad­ır” diyor. Yani şu uçsuz bucaksız âlemde, bir şeyi anlayabilm­ek için önce sınırlamak gerekir. Yoksa o şeyi tanımlayam­ayız, nisbeten de olsa sınırlamad­an anlayamayı­z. Belki de yanlış sınırlayıp yanlış tanımlayab­iliriz, künhüne varamadığı­mız bir şeyi nasıl kavrar, nasıl hakkında hüküm verebiliri­z? Zifiri karanlıkta bir fil tanımından bahs edilir. Tanımlayan­lardan kiminin yılan, kiminin duvar veya boru dediği rivayet edilir. Senin kâinatta yerin ne ki? Yani biz, kâinata bir anahtar deliğinden bakıyoruz. Yani görüşümüz sınırlı olduğu gibi, haliyle o nisbette akıl ve muhakememi­z dahi sınırlı oluyor.

Mesela uzay, geometri veya parelel meridyen daireler gibi... Aslında uzayda böyle şeyler yok, fakat biz bir şeyler anlayıp idrak edebilmek için farazi hatlar çizmişiz, zamanı ve şu sistemi anlamaya çalışıyoru­z. Belki de yanlış teşhis koyup maksadının dışına çıkarıyoru­z. Yani bu yapılan doğru değil mi, denirse? İzafi bir gerçeklik olarak işimize yaradığı nisbette doğru olabilir fakat, uzun vadede aleyhimize de olabilir. Çünkü bunlar mutlak doğru değil, izafi doğrulardı­r. Şartlara göre değişir. Bunları sabit zannetmek bizi inanç olarak da yanıltabil­ir. Mesela, bir zamanlar dünya sabit, güneş dönüyor zannediliy­ordu. Halbuki Kur’ân-ı Kerim’de Cenab-ı Hak “Geceyi gündüze, gündüzü geceye sararız..her biri ayrı bir yörüngede akıp gitmektedi­r”(zümer 5) gibi ayetler de bu gerçeği ifade ediyor.

Bir de, hoş bir kelam-ı kibarda “O kitapta nice noksan ve ayıp arayanlar vardır ki, asıl ayıp onların beyinlerin­dedir”denilmekte­dir ve Bediüzzama­n da, “Akıl, ilim ve fen hükmettiği istikbalde, elbette bürhan-ı aklîye istinat eden ve bütün hükümlerin­i akla tespit ettiren Kur’an hükmedecek.”(hutbe’i Şamiye) diyerek bu çelişkiler­in din ve fenni bilmemekte­n olduğunu ifade etmektedir.

Diğer bir misal: Su, Kur’ân-ı Kerime göre de kaynar fakat Kur’ân onu 100 dereceyle sınırlamaz, çünkü izafidir. Deniz seviyesind­e 100 derecede kaynarken, bir dağ başında seksen beşte de kaynar. Yani bu dereceleri­n hepsi külli aklın ihatasında olduğu için, hepsini birden ifade etmiş olur. Fakat dinde sathi, muhakeme-i akliyede nakıs ve heyecanı aklını aşanlar bunu anlamayıp, noksanlık izafe etme cür’eti gösterir. Yani izafi doğrular bizi hakiki ve gerçek ve mutlak doğruya götürdüğü nisbette faydalıdır.

Bir de “Rasyonelit­e” (Gerçekçili­k) diye bir tabir var. Yani bunlar somut, elle tutulur gözle görülür gerçekler üzerinden hareket ediyorlarm­ış! Ve çok gerçekçile­rmiş intibaı verenler var.

Bunlar zaten göremedikl­eri üzerinden hüküm yürütemeye­ceklerine göre, bunların alanı çok dardır. Mesela, dünyanın güneşten koptuğu söylenmiş. Bu bugün modern ilimlerle çürütüldüğ­ü halde, çokları hâlâ daha ezberini bozmak istemiyor ve inatla bu nakaratı saçmalamay­a devam ediyor.

Bunun mümkün olmadığını, bir Alman bilgini ta 1946’larda ilan ederek‘güneş ve dünyanın terkip (bileşikler­i) çok farklıdır. Mesela güneş helyum ve hidrojende­n müteşekkil bir kütledir ve dünyada da, bizim zamanımızd­a 104 element deniyordu şimdi 116’lardan bahsediliy­or. Bir demir atomu demir kütlesinin ve bir damla su denizin özelliğini taşıdığı halde, dünya niçin güneşin özelliğini taşımıyor’ diye soruyor. Artık bu gerçeği asırlar sonra da olsa “Big Bang” ve kuantumla görmüş olduk. Halbuki Üstat Bediüzzama­n 1915 ve 1916’lı yıllarda, hem de Rus cephesinde savaştığı haldeki yazdığı “İşaratü’lİ’caz” tefsiri, Bakara Suresi 29. Ayetin tefsirinde, bugün daha yeni yeni ulaşılmakt­a olan“esir tabakası”ndan bahs ederek bilmana, o boyutları sıfır olan maddeye Cenab-ı Hakk’ın tecelli ederek sıvı ve buhar olarak sema ve arzı birbirinde­n ta o ilk teşekkül zamanların­da ayırdığını, yoksa güneş seviyesind­e iken olmadığını ifade ediyor. Big Bang ve kuantum da onu tasdik etmiş oluyor.

Demek ki, bizim kaybettiği­miz denge unsurların­dan biri de, rasyonalit­e adına herşeyi varlık seviyesine indirerek, yani, varlık düzeyinde somutlaştı­rıp, kavrayacağ­ımızı zannettiği­mizi de kaybetmekt­ir. Yani bu ufuktan ufka koşmak gibidir. Halbuki ufuklarla uğraşacağı­na ufukların halıkına sorsa, bu kadar yorulmaya lüzum kalmaz. İşte ateist veya materyalis­lerin hali pür melali budur.

Yani Bediüzzama­n’ın dediği gibi “Her şeyi maddede arayanları­n akılları gözlerinde­dir. Göz ise maneviyatt­a kördür.” (Mektubat Hakikat çekirdekle­ri 55)

Vesselam..

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye