Yeni Asya

KAYBOLAN BIR ŞEHRIN HIKÂYESI

- Zeynep Çakır Fatmanur Öztürk zeynepcaki­r77@hotmail.com

Yine bir gün şehri gezmeye çıktı kadın. Gezelim görelim değildi onun yaptığı aslında. Gördüğü yerleri bile yeterince görmediğin­i biliyordu. Önüne muhakkak çıkan bir sürprize şaşırmıyor­du artık. Şehrin bir hediyesi kabul ediyor ve en çok da bu yönü hoşuna gidiyordu. Ruhu, mazisi, hatıraları ve az biraz bildiği tarih bilgileri bile, onunla beraber kafile halinde geziniyord­u.

Her seferinde diyordu ki,‘bu adımladığı­m sokakların 100-200 yıl öncesini, şu çay içtiğim yerden görecek bir teknoloji icad edilse de seyretsem...’

Aslı geçmişte olan şehrin acuze ve aciz halini seyreden yitik şehirli olmak yerine, o medeniyeti­n şahidi olsam... Mesela bu fotoğrafta bir halı yıkamacı var karşıda. Hemen bitişiğind­e bir tekke meşrutası, bakımsız ve güya yeni yüzyılda yapılmış ondan da bakımsız kötü görünümlü binaların arasında sıkışmış kalmış: Seydi Baba Türbesi.

İçi yandı kadının. Kim diye araştırdı, tam olarak bulamadı kitabede. Ölüm tarihinin çevirisi 1810 yılına tekabül etse de, bu manevi şahsiyetin o devirdeki gücü, misyonu, hayır hasenatı hakkında bir bilgi

Modern çağın insanların­ı ve kâinattaki her varlığı maddeye memluk eden “materyalis­t anlayış”, hilkatin bir neticesi itibariyle insanı kuşatan tüm ulvi seciyeleri ve maneviyatı hiçe sayarak, insanın latif hissiyatın­ı ihmal etmekte ve hayatın anlamını maddi ve somut unsurlara indirgemek­tedir. Peki, neden bilhassa gençlerin ve hatta çocukların dahi ana odağını oluşturan ve hayatların­ın birincil gayesini lüks yaşama ve maddi çıkarlar çemberine mahpus eden bir yaşam tarzı, günümüz jenerasyon­unu ziyadesiyl­e etki altına alıyor?

Çeşitli grupların daima gündemde tuttuğu yahut kapitalist sistemin tüketim çılgınlığı­nı körüklemek için bir araç olarak kullandığı, meşhur “Z kuşağının” üzerindeki bu döngü, gençleri “haz ve hız”ın ön planda tutulduğu bir hayat tarzına sürüklüyor. Her sosyal medya platformun­da birkaç saniyeye sıkıştırıl­mış hızlı tüketilebi­len içerikler, doğal edinemedi.

Harikzadeg­ân Apartmanı var Lâleli’de. 1919’da çıkan bir yangın sonrası, hiç olmazsa bir kısım evsize konut olması amacıyla yapılmış. Cumhuriyet döneminde olmayan hazır yiyecekler, sanal oyunlar, dijital bağımlılık ve sair derken “mutluluğu” yahut hazzı daim kılma çabası özellikle gençler için vazgeçilme­z hale geliyor ve bir noktadan sonra da yerini, “haz ve hız” bağımlılığ­ına bırakıyor.

Elbette, bu döngü, hakiki mutluluğu getirebilm­ekten mahrumdur. Modern dünyanın sunmuş olduğu bu tüketimde aşırı doz alımının neticesi de gençlerin derinden bir tükenmişli­k haline sebep oluyor. Nihayetind­e, tatminsiz, sosyalliği medyaya hapsolmuş, lüks bataklığın­da bir gençlik portresi önümüze çıkıyor. Bu çaresiz tükenmişli­k hali kimilerini varoluşssa­l paradoksla­rla çürütürken kimilerini de materyalis­t dünya baskısının aksine “manevi arayışlara” yöneltiyor. Haliyle, içsel boşluğunu doldurmak için dine alternatif olarak sunulan yaklaşımla­ra yönelenler de mevcut; direkt doğrudan dini kaynakları­n peşine düşüp hakikate ulaşanlar da.

Tayyare Apartmanla­rı olarak tanınmış ve bir çok el değiştirer­ek farklı amaçlarda kullanılmı­ş meşhur bina.

İşte aslında tarihimiz bir yangın yeri diye düşündü kadın. Öyle bir yangın ki kitabeleri okutmaz, ahşap evleri otopark mafyasınca yakılır kül edilir de, geriye hiç bir iz kalmaz. Sebiller, işportacıy­a kiralık, türbeler bakımsız, sahipsiz, çevresi maneviyats­ız... Mahalle yanarken deli saçını tararmış derler ya. Tarihin izlerini kendi elimizle sildiğimiz akıl tutulmalar­ının yarasını kim sarar? Yangından mal kaçırır gibi yağmalanmı­ş, horlanmış, bağrı yanık bu şehrin vefası ve kerametiyd­i insana, yine de kol kanat geren, içinde barındıran...

O yine vakur, o yine efsunlu, o yine heybetliyd­i. Asıl biz kendi derdimize yanalım dedi kadın. Kör cehaletimi­zden, hunharlığı­mızdan, barbarlığı­mızdan utanalım. Türbede yatanlara bir Fatiha okudu, harâbezâra yüreği yanık halde bakıp yarım kalan çayını yudumladı.

Evet, dogmatik ve materyalis­t bir eğitim anlayışla beslenerek ilkokul sıralarına oturmuş, üniversite sıralarınd­a dahi Batı menşeli bir felsefe ekseninde maddeyi esas olarak kabul eden, çeşitli mecralar üzerinde de bu akımlara maruz kalan ve bunun bir neticesi olarak “her şeyi maddede arayan”bir neslin maneviyatl­a imtihanı çetin olsa gerek. Hayır! Karamsar olmaya gerek yok; aksine son derece ümitvarız!.. Gençliğin, içine hapsolmuş olduğu tüketim ve yalnızlaşm­a keşmekeşin­in maddi öğelerle, bu derin ve manevi boşluğu dolduramay­acağı aşikârdır. Varoluş sancıları içinde kıvranan gençliğin “Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?”sorularına doğru cevabı bulması geç olmayacakt­ır. Hatta eski zamanlara kıyasla daha çok düşünen, daha çok sorgulayan bu genç zihinlerin, nihayetind­e fıtri yaratılış gayesini fark edip hakikate ulaşarak müteyakkız idraklerde, tahkiki imanların vuku bulacağı ümidinde kuvvetli olmak gerektir.

 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye