SAMI SELÇUK’UN YALÇıNKAYA YORUMU
Yargıtay eski Başkanlarından Prof. Dr. Sami Selçuk’un, AİHM’IN Yalçınkaya kararı için yaptığı değerlendirmeden çok kısa bir özet: AİHM, Yalçınkaya davasında Sözleşmenin 7. ve 6. maddelerinin ihlal edildiğinin belirlenmesine yol açan durumun münferit bir olaydan kaynaklanmadığını, sistemik olabileceğini belirlemiş, dolayısıyla sorunun çok sayıda kişiyi etkilediğini, Bylock kullanılmasına dayanan hükümlülük kararlarına ilişkin ve sayısı 8000’i aşan yakınmaların mahkemede beklediğini vurgulamış; mevcut davada yargılama yetkisinin Büyük Daireye bırakılmasından sonra, AYM dahil olmak üzere, ulusal mahkemeler önünde görülmekte olan ve özellikle Bylock uygulamasının kullanılmasıyla ilgili Tck’nın 314/2. maddesi uyarınca suçlamalar içeren ceza davası sayısını ve yetkililer tarafından belirlenen Bylock kullanıcılarının sayısının yüz bin civarında olduğunu göz önünde bulundurarak, benzer şikâyetleri içeren daha birçok başvurunun kendisine yapılabileceğini not düşmüştür
Bu durum karşısında AİHM’E göre, bir ihlal, çok sayıda insanı etkileyen sistemik bir sorundan kaynaklandığı takdirde, böyle bir karara uyulması için ulusal düzeyde genel önlemler alınması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Amaç, ulusal düzeydeki sistemik sorunları çözerek sözleşmeci devletlerin Sözleşme sistemindeki rollerini yerine getirmelerine yardımcı olmaktır. AİHM’IN kaygısı, insan hakları koruma sisteminde belirlenen kusurun hızlı ve etkili bir şekilde düzeltilmesini kolaylaştırmaktır. Bu konuda bir kusur belirlendiğinde, ulusal makamlar, Bakanlar Komitesinin denetimine tâbi olarak ve gerekirse geriye dönük olarak ihlali önleyici önlemleri almalıdır.
Dolayısıyla, davalı T.C. Devletinin Sözleşmenin 46. maddesi kapsamındaki yükümlülüklerine uygun olarak, verilen karardan esinlenerek özellikle ulusal mahkemeler önünde görülmekte olan davalarla sınırlı kalmamak üzere, gerekli sonuçlan çıkarması ve burada ihlal bulgularına yol açan sorunu çözmek için uygun düşen başkaca genel önlemleri alması gerekmektedir. Kısaca ulusal mahkemeler, mevcut kararda yorumlandığı ve uygulandığı şekliyle ilgili Sözleşme ölçütlerini dikkate almalıdır.
AİHM’IN özellikle Yalçınkaya kararından anlaşılacağı üzere terör örgütü üyeliği ya da yöneticiliği suçlamasının kanıtı olarak, cebir ve şiddet içerikli bir eyleme yönelik iradenin somut biçimde ortaya konulması zorunludur. Söz konusu irade bu kapsam ve biçimde ortaya konulmadıkça, salt Bylock iletişim sisteminin kullanılması gibi yetersiz bir kanıta dayanılarak terör örgütü üyeliği ya da yöneticiliği suçundan hükümlülük kararı verilemez. Dahası kararda belirtilen Bank Asya adlı bankaya para yatırılması, dernek ve sendika üyesi olunması, sohbet isimli toplantılara katılma, gazetelere abone olma gibi terör içerikli bir davranış sergilemeyen eylemlere dayanılarak terör örgütü suçlaması yapılamaz.