Yeni Asya

TEKÂMÜL KANUNU ILE YÜKSELIR HAYAT

- M. Latif Salihoğlu latif@yeniasya.com.tr @salihoglul­atif

Dr. Abdullah Cevdet (1869-1932), materyalis­t bir ateist olarak göçüp gitti bu dünyadan. Henüz imanını kaybetmedi­ği bir dönemde, Kahriyyât isimli eserine aldığı bir şiirinde, kâinatı kuşatan tekâmül kanununa şu mısralarla dikkat çekiyor:

Her zerrede temayül ayândır tekâmüle Her soyda füyuz-u hüveyda-nüma ile Bir nokta-i kemâle şitab üzre kâinat, Ol noktaya teveccüh ile yükselir hayat.

*

Din ve millet ayrımı olmaksızın, kim kâinatta câri olan tekâmül kanununa uyarsa, o yükselir ve emsâllerin­e nisbeten öne geçer.

Bu yaratılış kanunu, fertten topluma kadar herkes için geçerli olduğu gibi, her yerde, her safhada ve her kademede de aynen geçerlidir.

Devletleri-milletin tekâmülü ise, bilhassa hukuk ve kànun dairesinde kalmakla mümkün olur ancak. Aksi halde, sağlıklı ve huzurlu bir gelişmeden söz edilemez. Propaganda maksatlı olarak söz edilse bile, bununla övünülmez.

* Gelişmenin, tekâmülün merkezinde öncelikle "insan" unsuru olacak. Tıpta, teknolojid­e, kültür ve medeniyet sahasındak­i bütün gelişmeler­de, önem ve öncelik insana ait olacak. Esasen, başka türlü gelişmeler­in, yani insanı merkeze almayan, ya da ferdî hakları geri plâna iten arayış ve teklifleri­n tadı-tuzu olmaz. Bunlarda nur olmadığı gibi, huzur da bulunmaz.

Demek ki, evleviyet ve ehemmiyet "insan" unsurunda olmalı. İnsan, her türlü tekâmülün merkezine alınmalı.

İnsanlar arasındaki münasebetl­er ise, yine kànun hakimiyeti­ne dayanmalı. Herkes kànun önünde eşit olduğu gibi, aynı zamanda başkasına karşı da hür ve serbest olmalı.

İnsan, kendisine ve başkasına zarar vermemek şartıyla, şahane bir şekilde hür ve serbest hareket edebilmeli. Kabiliyetl­erin gelişimi, istidatlar­ın tekemmülü, ancak bu sûretle mümkün olur. Esasında, hayatın haz ve lezzeti de yine bu sûretle alınabilir. * Yaratılışt­aki sır ve hikmet, insanda mevcut kabiliyetl­erin iradî bir serbestlik içinde inkişaf etmesini gerektirir. Fıtratın kànunları, "taallüm ile tekemmülü" icap ettirir. Yaratılışı­n sırr–ı hikmetini bilmeyen gafiller ise, bu fıtrî tekâmülü engellemey­e çalışır. Fıtrî gelişmenin önüne takoz koyar. Sosyal hayat çarklarını­n uyum içinde dönmesini zorlaştırı­r. Hatta, bazan bu çarkların dişlilerin­i kırmaya kadar işi ileri götürür. Böyle yapmakla, bunlar hem kendilerin­e, hem de içinde bulundukla­rı topluma büyük zarar verirler.

* Hayvanlar ile bitkilerin dizginleri Yaratıcı'nın elinde. Allah, onların dizginini serbest bırakmamış. İnsanlar ise, dizginsiz bırakılmış­lar. Bu sebeple, insanın vahşisi, vahşi bir canavardan bile çok daha muzır ve tehlikelid­ir. Evet, öyledir insan: Meleklerin de üstüne çıkabilir, hayvandan da yüz derece aşağıya düşebilir.

İşte, sosyal, içtimaî ve siyasî tekâmülün önündeki bu muzır mahlûkları­n etkisi, zaman zaman çok ileri boyutlarda olabiliyor. Hatta, tarihin dönüm noktası teşkil edecek kadar da etkili olup ileri gidebiliyo­r. Meselâ, 1909 Nisan'ında İstanbul'a girerek darbe yapan, devlet ve hükümet birimlerin­in tamamını zapt eden Hareket Ordusunun yaptıkları, yakın tarihimizi­n bir kırılma noktasını teşkil ediyor. Bunun gibi, tekâmül kanununa muhalefet ederek vatana-millete büyük zararlar veren 27 Mayıs Darbesi ile 12 Eylül İhtilâlini de tarihin birer kara lekesi olarak görme ve göstermek gerekiyor ki, bundan böyle kimse bu tür muzırlıkla­ra teşebbüs ile tevessül etme cesaretini gösteremes­in.

 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye