AKDENİZ’DE trajedİ
BİRLEŞMİŞ Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) sözcüsü shabia Mantoo, Akdeniz’de düzensiz göçmenleri taşıyan teknenin karıştığı kazada en az 60 kişinin hayatını kaybettiğini bildirdi. Mantoo, X sosyal medya platformundan Akdeniz’deki tekne kazasına ilişkin paylaşımda bulundu.
Kazada en az 60 kişinin ölümünün bildirildiğini kaydeden Mantoo, bu olayı “Akdeniz’deki büyük trajedilerden biri” olarak niteledi. Mantoo, “Denizdeki bu korkunç olayların her biri, kayıtsızlığın ve eylemsizliğin ölümcül maliyetini hatırlatıyor. Acilen daha güvenli alternatilere ihtiyaç duyuluyor.” ifadelerini kullandı. Cenevre - aa
Said Nursî’nin demokrasi ile ilgili düşüncelerinin kapsamlı bir özetini 1908 yılının Temmuz ayında meşrutiyetin ilanının ardından yaptığı “Hürriyete hitap” adlı meşhur konuşmasında bulabiliriz. O, demokrasinin İslamla bağdaşabileceğini söylemekle kalmamış, aynı zamanda dinin modern çağın gerçekleriyle uyum sağlaması için demokrasinin bir gereklilik olduğunu da ifade etmiştir.
Onun görüşüne göre demokrasi ancak beş doğru üzerine bina edilebilirdi. Bunların beşincisi İslamî yapılanmadaki “şûrâ”ya karşılık gelecek bir parlamenter-temsilî hükümet formülünün hayata geçirilmesiydi.
Nursî’nin hayatına ve söylemlerine baktığımızda, onun demokratik ilkelere bağlılıktan asla vazgeçmediğini görüyoruz. Bu tutumu her daim açıkça dile getirmiş ve bunu 1950’de Dp’ye verdiği destekle bir kez daha göstermiştir.
Bediüzzaman’ı çağdaşlarından ayıran şey, onun Osmanlının son dönemlerinde, kısa süren meşrutiyet döneminde ve Kemalist cumhuriyet dönemindeki sosyal, kültürel, siyasî ve dinî gerçeklere yönelik geniş ve derin tecrübesiydi.
Ayrıca onun olağanüstü karakterini göz önünde bulundurmalıyız. O öylesine bağımsız bir karakter ve zihne sahipti ki, asla hakarete tahammül göstermezdi ve idarecilerin, kendilerinden itaat ve saygı görmeyi bekledikleri halka da aynı şekilde muamele etmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu pek tabiî ki demokratik ilkelerin de kökenini oluşturuyordu.
Fakat Nursî aynı zamanda Allah’ın yarattıklarında bir cumhuriyetçi taraf keşfetmişti.
Kendisinin aktardığı o meşhur vak’ada, Anadolu’nun bir köyünde yaşadığı bir kulübede, az olan yemeğini karıncalarla paylaşırken, bunu onların “cumhuriyetçiliklerine bir ödül” olarak yaptığını vurgulamaktaydı.