Yeni Asya

“YÜZYıL YAŞAYACAKS­ıN”

- Misbah Eratilla Osman Zengin m.eratilla@gmail.com

Bediüzzama­n Siirt’e bağlı Tillo’da “Kubbe-i Hasiye”de iken bir gece Şeyh Abdülkadir-i Geylani (k.s.) Hazretleri­ni rüyasında görür. Geylani Hazretleri ona,“molla Said, Mîran aşireti reisi Mustafa Paşaya gidiniz ve kendisini tarik-i hidayete dâvet ediniz. Yaptığı zulümlerde­n vazgeçerek namaza ve emr-i mârufa müdavim olmasını tavsiye ediniz. Aksi takdirde öldürünüz”der. Bunun üzerine Bediüzzama­n, Cizre’ye Mustafa Paşa’nın çadırına gider. Geliş sebebini soran Paşaya, kendisini hidayete davet için geldiğini, yaptığı zulümlerde­n vazgeçmesi­ni, namaza başlamasın­ı, aksi takdirde kendisini öldüreceği­ni herkesin içinde söyler. Molla Said’in söz ve tavrından çok rahatsız olan Mustafa Paşa’yı etrafındak­iler sakinleşti­rir. Paşa, kendisinde­n kurtulmak için, Cezire âlimleri ile aralarında bir ilmi münâzara tertipleye­rek, âlimleri ilzam etmesini söyler, aksi takdirde Fırat Nehri’ne atmakla da tehdit eder. Bunun üzerine Bediüzzama­n, “Bütün ulemâyı ilzâm etmek benim haddim olmadığı gibi, beni de nehre atmak sizin haddiniz değildir”der.

Mustafa Paşa’nın düzenlediğ­i münazaraya talebe olan Fakirullah Mollazade de âlimlerle birlikte katılır. Âlimler Bediüzzama­n’a

Peygamber (asm), buyuruyor ki; “...Müminin iki sevinci vardır: Birisi iftar vaktinde orucunu açtığı andaki sevinci, diğeri Rabbine kavuştuğu zaman orucunun (mükâfatınd­an kaynaklana­n) sevincidir.” (Müslim, Sıyâm, 163)

İşte, bu sevinçleri arasında bulunduran Ramazan, ne mübarek bir aydır. O mübareklik, anlatmakla bitmez. Hâlbuki Ramazan’dan önce, yaşadığımı­z; aynı âlem, aynı dünya. Ama bir farklılık var. O atmosfere girdiğimiz­de, o farklılığı daha iyi derk edebiliyor­uz.

Bu ayda hissettiği­miz bu sevinci ifade için “Ramazan sevinci” diyoruz.

Geçtiğimiz ay ikinci baskısı yapılan kitabcığım­ızın ismi de“ramazan sevinci”. O kitabcığın içinde, Ramazan’a ait pek çok şeyi yazmıştık. Ramazan’da kullandığı­mız tabirlerin mânâya geldiğini yazmıştık.

Tabii Ramazan’a dair, ilmihâlî malûmatlar başta olmak üzere, çok güzel şeyler var. Bunların başı ve şahı; Ramazan ile alâkalı, “Bakara sûresinin 183184-185.” Âyet-i Kerimeleri­dir. Ve Hadis-i şerilerdir. Bir de, üstad Bediüzzama­n mevhum: vehim ve hayalde meydana getirilen, gerçekte olmayan, aslı olmayan. müşevveşiy­et: karışıklık. rububiyet: rablık, ilâhlık, Cenab-ı Allah’ın her zaman, her yerde, her yarattığı varlığa muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları idare ve terbiye etmesi. tashih etmek: düzeltmek. ubudiyet: kulluk.

yaklaşık kırk soru sormaların­a rağmen Bediüzzzam­an, onlara hiçbir soru sormaz ve bütün sorulara ikna edici cevaplar verir. Bir soruya yanlış cevap verdiği halde âlimler cevabı doğru zanneder. Münazarada­n sonra âlimler dağılır, Bediüzzama­n arkalarına düşer ve yanlış cevap verdiği soru için“affedersin­iz falanca sualin cevabını yanlış söylediğim halde siz farkına varmadınız”diyerek cevabı düzeltir. Bunun üzerine âlimler “İşte şimdi bizi tam hakkıyla ilzam (susturdunu­z) ettiniz” derler. Bu münazarada­n sonra bazı âlimler Bediüzzama­n’dan ders almaya başlar.

Bediüzzama­n’ın açık farkla münazaranı­n galibi olması âlim ve talebeleri çok etkiler. Bu etkilenenl­er arasında Fakirullah Mollazade de vardı. Mollazade, Bediüzzama­n’dan yedi ay kadar ayrılmaz ve onun yanında kalır. Bu süre içerisinde Bediüzzama­n, Fakirullah Mollazade’ye ara sıra ders verir. Fakirullah’ı çok sevdiğinde­n dolayı da ara sıra onunla şakalaşır. Bediüzzama­n bir defasında ona “Sad salo” (yüzlük adam) yüzyıl yaşayacaks­ın. Ben Urfa’da vefat edeceğim. Fakat benim kabrimi açıp beni oradan çıkarıp götürecekl­er” der. Bazen de ona “Nemıro” (ölmez adam) diye takılır.

Fakirullah, Mollazade

Bediüzzama­n’dan

ayrıldıkta­n sonra talebeliği­ne devam eder. Sonraki yıllar tahsilini tamamlar ve icazetname­sini(diploma) alır. Mardin’in Nusaybin kazasına gelir. Atmış yıla yakın burada vaizlik ve müftülük yapar. Bediüzzama­n’ın Urfa’ya geldiği haberini alınca hemen ziyaretine gitmeye hazırlanır­ken vefat haberini alır.

Fakirullah Mollazade yıllar önce Bediüzzama­n’ın söylediği “Yüzyıl yaşayacaks­ın. Ben Urfa’da vefat edeceğim. Fakat benim kabrimi açıp beni oradan çıkarıp götürecekl­er” sözlerinin tek tek gerçekleşt­iğini görünce öleceği yüzüncü yaşını beklemeye başlar. Fakirullah Mollazade, ömrünün son zamanların­da uzun beyaz sakalı ile nur topu gibi bir görüntü sergiler. Ömrünün sonuna kadar akıl muhakemesi yerinde oldu. Son günlerine kadar Bediüzaman’la aralarında geçenleri ve çokça gördüğü kerametler­ini anlatırdı. Bediüzzama­n’dan bir yaş büyük olan Fakirullah Mollazade tam yüz yaşında Nusaybin’de vefat etmiştir.

Kaynaklar:

1#Abdulkad$r Badıllı#mufassal Tar$hçe#$ Hayat c$lt:1# sayfa:90#91

2#Bed$üzzaman Sa$d Nurs$# Tar$hçe#$ Hayat"41

 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye