“YÜZYıL YAŞAYACAKSıN”
Bediüzzaman Siirt’e bağlı Tillo’da “Kubbe-i Hasiye”de iken bir gece Şeyh Abdülkadir-i Geylani (k.s.) Hazretlerini rüyasında görür. Geylani Hazretleri ona,“molla Said, Mîran aşireti reisi Mustafa Paşaya gidiniz ve kendisini tarik-i hidayete dâvet ediniz. Yaptığı zulümlerden vazgeçerek namaza ve emr-i mârufa müdavim olmasını tavsiye ediniz. Aksi takdirde öldürünüz”der. Bunun üzerine Bediüzzaman, Cizre’ye Mustafa Paşa’nın çadırına gider. Geliş sebebini soran Paşaya, kendisini hidayete davet için geldiğini, yaptığı zulümlerden vazgeçmesini, namaza başlamasını, aksi takdirde kendisini öldüreceğini herkesin içinde söyler. Molla Said’in söz ve tavrından çok rahatsız olan Mustafa Paşa’yı etrafındakiler sakinleştirir. Paşa, kendisinden kurtulmak için, Cezire âlimleri ile aralarında bir ilmi münâzara tertipleyerek, âlimleri ilzam etmesini söyler, aksi takdirde Fırat Nehri’ne atmakla da tehdit eder. Bunun üzerine Bediüzzaman, “Bütün ulemâyı ilzâm etmek benim haddim olmadığı gibi, beni de nehre atmak sizin haddiniz değildir”der.
Mustafa Paşa’nın düzenlediği münazaraya talebe olan Fakirullah Mollazade de âlimlerle birlikte katılır. Âlimler Bediüzzaman’a
Peygamber (asm), buyuruyor ki; “...Müminin iki sevinci vardır: Birisi iftar vaktinde orucunu açtığı andaki sevinci, diğeri Rabbine kavuştuğu zaman orucunun (mükâfatından kaynaklanan) sevincidir.” (Müslim, Sıyâm, 163)
İşte, bu sevinçleri arasında bulunduran Ramazan, ne mübarek bir aydır. O mübareklik, anlatmakla bitmez. Hâlbuki Ramazan’dan önce, yaşadığımız; aynı âlem, aynı dünya. Ama bir farklılık var. O atmosfere girdiğimizde, o farklılığı daha iyi derk edebiliyoruz.
Bu ayda hissettiğimiz bu sevinci ifade için “Ramazan sevinci” diyoruz.
Geçtiğimiz ay ikinci baskısı yapılan kitabcığımızın ismi de“ramazan sevinci”. O kitabcığın içinde, Ramazan’a ait pek çok şeyi yazmıştık. Ramazan’da kullandığımız tabirlerin mânâya geldiğini yazmıştık.
Tabii Ramazan’a dair, ilmihâlî malûmatlar başta olmak üzere, çok güzel şeyler var. Bunların başı ve şahı; Ramazan ile alâkalı, “Bakara sûresinin 183184-185.” Âyet-i Kerimeleridir. Ve Hadis-i şerilerdir. Bir de, üstad Bediüzzaman mevhum: vehim ve hayalde meydana getirilen, gerçekte olmayan, aslı olmayan. müşevveşiyet: karışıklık. rububiyet: rablık, ilâhlık, Cenab-ı Allah’ın her zaman, her yerde, her yarattığı varlığa muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları idare ve terbiye etmesi. tashih etmek: düzeltmek. ubudiyet: kulluk.
yaklaşık kırk soru sormalarına rağmen Bediüzzzaman, onlara hiçbir soru sormaz ve bütün sorulara ikna edici cevaplar verir. Bir soruya yanlış cevap verdiği halde âlimler cevabı doğru zanneder. Münazaradan sonra âlimler dağılır, Bediüzzaman arkalarına düşer ve yanlış cevap verdiği soru için“affedersiniz falanca sualin cevabını yanlış söylediğim halde siz farkına varmadınız”diyerek cevabı düzeltir. Bunun üzerine âlimler “İşte şimdi bizi tam hakkıyla ilzam (susturdunuz) ettiniz” derler. Bu münazaradan sonra bazı âlimler Bediüzzaman’dan ders almaya başlar.
Bediüzzaman’ın açık farkla münazaranın galibi olması âlim ve talebeleri çok etkiler. Bu etkilenenler arasında Fakirullah Mollazade de vardı. Mollazade, Bediüzzaman’dan yedi ay kadar ayrılmaz ve onun yanında kalır. Bu süre içerisinde Bediüzzaman, Fakirullah Mollazade’ye ara sıra ders verir. Fakirullah’ı çok sevdiğinden dolayı da ara sıra onunla şakalaşır. Bediüzzaman bir defasında ona “Sad salo” (yüzlük adam) yüzyıl yaşayacaksın. Ben Urfa’da vefat edeceğim. Fakat benim kabrimi açıp beni oradan çıkarıp götürecekler” der. Bazen de ona “Nemıro” (ölmez adam) diye takılır.
Fakirullah, Mollazade
Bediüzzaman’dan
ayrıldıktan sonra talebeliğine devam eder. Sonraki yıllar tahsilini tamamlar ve icazetnamesini(diploma) alır. Mardin’in Nusaybin kazasına gelir. Atmış yıla yakın burada vaizlik ve müftülük yapar. Bediüzzaman’ın Urfa’ya geldiği haberini alınca hemen ziyaretine gitmeye hazırlanırken vefat haberini alır.
Fakirullah Mollazade yıllar önce Bediüzzaman’ın söylediği “Yüzyıl yaşayacaksın. Ben Urfa’da vefat edeceğim. Fakat benim kabrimi açıp beni oradan çıkarıp götürecekler” sözlerinin tek tek gerçekleştiğini görünce öleceği yüzüncü yaşını beklemeye başlar. Fakirullah Mollazade, ömrünün son zamanlarında uzun beyaz sakalı ile nur topu gibi bir görüntü sergiler. Ömrünün sonuna kadar akıl muhakemesi yerinde oldu. Son günlerine kadar Bediüzaman’la aralarında geçenleri ve çokça gördüğü kerametlerini anlatırdı. Bediüzzaman’dan bir yaş büyük olan Fakirullah Mollazade tam yüz yaşında Nusaybin’de vefat etmiştir.
Kaynaklar:
1#Abdulkad$r Badıllı#mufassal Tar$hçe#$ Hayat c$lt:1# sayfa:90#91
2#Bed$üzzaman Sa$d Nurs$# Tar$hçe#$ Hayat"41