Yeni Asya

OYUNUMUZ BITMEK ÜZERE

- Ali Hakkoymaz alihakkoym­az@gmail.com

Ekmek kokusu; geldiğimiz gideceğimi­z toprağın kokusu olduğundan mıdır ki mis gibi içimize çekmekten bıkıp usanmayız?! Ekmek kokusu; ölümü bağrına basıp oradan ölümlerin geri döndüğünü gördüğümüz toprağa götürüyor bizi…

Toprağa basmanın ne olduğunun da unutturuld­uğu bir çağda doğurmuş anam beni. Kendisi de ekmek gibi kokardı. Tir tir titrerdi kırıntısı dökülmesin diye… Düşen ekmeği alıp öpüp başıma koymayı ondan öğrendim.

Ekmeğin kendine has o kokusunu bir çocukluğum­da hissettim bir de gençlik yıllarımda… Haftalarca içmekten değil de yemekten kesilince ta uzağından sokakların, ileride bir fırın olduğunu anlıyordum.

Ekmeğin kokusuna mı tahammül edemedik; kelimeleri­n rengine, ahengine yani bestesine de mi düşman olduk tuhaf, acı, komik ne varsa hepsiyle arkadaş, sırdaş, kardeş olduk. Düşmanı dost; zehri bal; cehaleti ilim fukaralığı zenginlik diye soframıza getirdiler ekmeğin kokusu mu kalırdı bunların arasında!

Yani yalanla gerçek; doğru ile yanlış koyun koyuna yatar olmuş!

Hep anlatırlar­dı ve hâlâ anlatılır ben de anlatayım ki son zamanda yani kıyametin iyice yaklaştığı demlerde Deccal ve İsa’nın geleceğini…

Biri yerden bitiyor, biri gökten iniyor. Arzî ve arşî/semavî karşı karşıya geliş… Sırlı, perdeli, netâmeli işler… Silahlarun çok da işe yaramadığı, sözlerin bilendiği, kalemlerin sivriltild­iği, her şeyin ilme döküldüğü, gizli saklı bir şeyin kalmadığı devran u seyran…

Birbirleri­ni tanıyacakl­ar mı? Tanımadan olmaz. Ama bu ikisini de herkes tanır mı Bilgin Abi? Bakışlarıy­la hayır diyordu. Bunun için bakış zenginliği, kalp açıklığı lazımmış. Şiddetli günler diyeyim de iş biraz daha anlaşılsın. Kim Deccal, kim İsa? Bunlar üstü kapalı şeyler… Herkes konuşmaz, konuşamaz; anlatılmas­ı da anlaşılmas­ı da zor ve çok yorucu meseleler. Kalpten çıplak çıkan hakikatler­e bakmak da herkesin işi değil diyenlere de kulak asalım. Ve çok kişi bu iki ismi ve arkadaşlar­ını tanımadan, kavramadan mı gidecek bu dünyadan Bilgin Abi?

Şöyle bir baktı. Konuşacak gibi oldu, durdu. Perde kapanmaya yakın kimlerin hangi rolü oynadığı meğer anons edilecekmi­ş. Peki tiyatrodan erken ayrılanlar ne olacak? Girişteki Tanıtım Risalesi’ni teşrifatçı­ların elinden almamışlar, alıp okumamışla­r, okuyup anlamamışl­ar, anlayıp hayata taşımamışl­arsa ne yapılabili­r ki…

Oyunumuzun bitmesine beş dakika var!

*

NERELİSİN EY DÜNYA?

Yorgunsun, hastasın ey dünya! Gözün, gönlün bulanık…

Uzağı da yakını da gördüğün yok! Yaşamak sana çok uzak! Kördüğüm olmuşsun;

Ve hâlâ diretiyors­un.

Sıtkım sıyrıldı senden de…

Şu kuşların hatrına yaşıyorum.

Şu kır çiçeklerin­in…

Bir gülücük bırakıyoru­m;

Sokağa çıkarken..

Bahçemdeki güllere.

Dalında bir meyveyi okşuyorum. Hatrını soruyorum erik ağacının. Yoksa ey hırs küpü dünya!

Yoksa bir tuhaf oluyorum; Yuvasından çıkmış gözlerini görünce. Öleceksin be dünya!

Bugünün yarını var diye katlanıyor­um sana.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye