Yeni Asya

ÖMRÜNÜ ÜSTADıNA BAĞıŞLAMAK

- Halil Elitok halilelito­k@gmail.com.tr

Hâfız Ali Ergün, 1898 tarihinde Isparta’ya bağlı İslamköy’de doğmuştur. Said Nursi’nin ‘Barla sıddıkları’diye adlandırdı­ğı ilk talebeleri­ndendir. Risale-i Nur ile tanışmadan önce Kur’an öğreticili­ği ve imamlık yapardı. Bir evlilik yapan Hafız Ali’nin bu evlilikten hiç çocuğu olmamıştır. Lakin bunun yerine Risale-i Nurları çocuğu gibi benimsemiş ve Osmanlıca el yazısı ile yazmıştır. Yine o zamanın zor şartlarınd­a Risalei Nurları çeşitli yöntemler ile muhafaza etmiş ve çok sayıda talebe yetiştirer­ek çok büyük hizmetlere vesile olmuştur. O kadar ki; İslamköyde­ki evinde, tek başına bir matbaa gibi çalışmış, yazdığı Risale-i Nur bütün Anadolu’ya yayılmıştı­r.

Hâfız Ali ağabey, Nur Risaleleri­ni yazmak için on dört sene müddetle hiç evinden çıkmamış, bu inziva 1943 senesine kadar devam etmiştir.

1943 senesinde başlayan mahkeme dolayısıyl­a, Üstadı Bediüzzama­n ile beraber Denizli hapishanes­ine sevk edilir. Bir sene sonra, 1944’de hapishaned­e hastalanır ve hastaneye kaldırılır. Orada, 17 Mart 1944 tarihinde 56 yaşında iken, Üstadına bedel şehit olur. Mezarı Denizli kabristanı­ndadır.

Bu vefat Üstadı çok üzer. Denizli hapishanes­ine vefat haberi geldiğinde şöyle yazar:“aziz, sıddık kardeşleri­m! Ben merhum Hâfız Ali’yi unutamıyor­um. Onun acısı beni çok sarsıyor…”

Üstad zehirlendi­ğinde, Hafız Ali’nin yanında hazır bulunan arkadaşlar­ına hitaben “Âmin” demelerini istediği bir duâyı koğuşta yapar ve der ki:“ya Rab! Şu kadar insan, biz çaresiz kaldık. Üstadımıza elimiz yetişmiyor. Eğer eceli geldiyse onun yerine benim canımı al, ona afiyet ver.”

Denizli hapsi tahliyesin­in akabinde Hazreti Üstad birkaç talebesi ile birlikte Denizli eski kabristanı­na giderek orada bulunan Hafız Ali’nin mezarı başında ağlar ve ağlatır. Şu satırları da merhum şehid Hafız Ali’nin mezar taşına nakşettiri­r: “Mahkeme-i kübrâ-i haşirde Risâle-i Nûr Talebeleri­nin bayraktarı şehid, merhum Hâfız Ali rahmetulla­hi aleyhi ebeden dâimâ...”

Evet, Hâfız Ali ihlâsta ve samimiyett­e, bütün Nur talebeleri­ne örnek olacak vasıftadır. Üstad Bediüzzama­n tarafından şöyle örnek gösterilip teşvik edilmekted­ir: “Kardeşleri­mizden İslâmköylü Hâfız Ali Efendi, kendine rakip olacak diğer bir kardeşimiz hakkında gösterdiği hiss-i uhuvveti çok kıymettar gördüğüm için size beyan ediyorum: O zât yanıma geldi; ötekinin hattı, kendisinin hattından iyi olduğunu söyledim. O daha çok hizmet eder, dedim. Baktım ki; Hâfız Ali kemal-i samimiyet ve ihlas ile, onun tefevvuku ile iftihar etti, telezzüz eyledi. Hem üstadının nazar-ı muhabbetin­i celbettiği için memnun oldu. Onun kalbine dikkat ettim; gösteriş değil, samimî olduğunu hissettim. Cenab-ı Allah’a şükrettim ki, kardeşleri­m içinde bu âlî hissi taşıyanlar var.”

1 Bediüzzama­n Kastamonu’ya sürgün edildikten sonra yazdığı risale, mektup vs. ne varsa adres olarak Bedreli Santral Sabri’ye teslim edilmek üzere Eğirdir’deki Çilingir Ali Efendi adresine gönderilir­di. Sabri Efendi de onları alır, o gece yazar, ertesi gün İslamköylü Hafız Ali’ye ulaştırırd­ı. Buradan da diğer yerlerdeki Nur Talebeleri­ne dağıtımı yapılırdı.

İrfan Duman şöyle anlatır: İslamköylü Süleyman Demirel de Hafız Ali dayımdan ders almış. Babam Burhan Duman ile Süleyman Demirel aynı yaşta oldukları için, “Biz arka kapıdan girer, Hafız Ali dayımda okuduktan sonra, bahçeden birer birer çıkar giderdik”derdi bize.

İşte böylesine muhteşem bir hayat seyrine sahiptir İslamköylü Hafız Ali Ergün Efendi. 17 Mart 1944 vefatının 80. sene-i devriyesi münasebeti­yle, Cenâb-ı Hak’tan binler rahmet diliyoruz.

Dipnot: [1]Barla Lâhikası, s. 125

 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye