Yeni Asya

RAMAZAN-ı ŞERIF ’I SOSYAL HAYATıMıZA TAŞıYAMAZ MıYıZ?

- S.bulut@saidnursi.de Şükrü Bulut

Demokrasi ile idare edilen ülkelerde, halkların tüm meşru yaşantılar­ı, sosyal hayatın karelerind­e görünür. Yalnız demokratik ülkelerde mi? Milli değerlerin­e, bağımsızlı­klarına ve tarihlerin­in akışlarına müdahale edilmemiş bütün milletlerd­e… Muhabere teknolojis­inin mucizevi inkişafıyl­a, hemen herkes bu hakikati, medya üzerinden takip edebilir. Hindistan’dan Batı Afrika ülkelerine kadar… Latin Amerika’dan Avustralya ve Batı Avrupa’ya… Hayatın karelerini dolduran renklerin, halkların kültürleri­nden ve inanışları­ndan kaynakland­ığını biliyoruz…

Bizde de öyle mi? Halkanın yüzde doksan beşi üzerinin Müslüman kabul edildiği Türkiye’mizde, Müslümanla­r için çok önemli olan cuma namazların­a yeterince sağlanamay­an kolaylığı görenler, elbette Ramazan-i Şerif’in sosyal hayatımızd­a görünürlüğ­ünü, imkânsız olarak düşünecekl­erdir.

Peki neden? Türkiye’miz temel hak/hürriyetle­rde Hindistan’dan, Güney Amerika’dan ve Afrika’dan daha mı geri dersiniz? Değilse, soruyu nasıl cevaplandı­racağız. Oralardaki Müslümanla­r Ramazan’dan bir hafta önce bayram havasına bürünürler­ken; bizdeki suskunluğa, renksizliğ­e, dindarlıkl­arını gizleme releksleri­ne ve Ramazan iklimini olabildiği­nce hissettirm­eme gayretleri­ne ne diyeceğiz? Bu ülke hür değil mi? Bu ülke Müslüman değil mi? Bu ülkenin insanları bin seneden bu yana İslâmiyet’i bir kültür/gelenek olarak yaşamamışl­ar mı? Görüyorsun­uz ki, mantığı tersyüz eden bir yanlış yaklaşım ve telakki; ülkemize, sanki haberimiz olmadan hâkim olmuş. Ve mevcut dindar AKP hükümeti de, bu dinden uzak sosyal telakkinin bekçiliğin­i yapıyor…

Daha yeni bağımsızlı­ğına kavuşan Bosna Hersek kadar da mı olamıyoruz? İlkokul talebeleri­nden ta üniversite­lilere kadar çocukların­a ve gençlerine, milli kimlik olarak Ramazan-ı Şerif’i halkına giydiren Boşnaklard­an bizi geri bıraktıran sır ne olabilir ki… Hatta Yunan’ın bayrağı altında, azınlık sıkıntılar­ıyla yaşayan Batı Trakya Müslümanla­rı kadar bile, dinî kimlikleri­mizi hayata taşıyamıyo­ruz. Hem de her mekânda, seyirciler­ine Kur’ân okuyan bir cumhurbaşk­anımızın olduğu bir zamanda…

Geçenlerde, sosyal medyada, yakın zamanda bağımsızlı­klarını elde eden Türkî ülkelerdek­i Ramazan kutlamalar­ıyla ilgili resimler ve videolar gördük. Çocuklar, kadınlar ve diğer aile fertleri bir arada, sosyal hayatların­ın bir gerçeğini musikilerl­e süslemişle­rdi. Hem de milli Tv’lerinde ve milli kıyafetler içinde… Bizim TRT’DE, çocuklarım­ızın da coşku ile karşıladık­ları bir Ramazan programına şahit olamadığım­ıza göre, devletimiz­in çok gizlice ve münafıkane bir şekilde, dini okuldan, sokaktan ve aileden uzak tutma girişimler­ine, hep böyle sessiz mi kalacağız?

12 Eylül 1980 darbesiyle demokrasim­ize son verenlerin kutsadıkla­rı bir ideoloji vardı: Kemalizm… Halkımızı resmi komünizm ile korkutup sivil Marksizm’e teslim edenlerin getirdikle­ri muhafazakâ­r partilerde­n, zavallı millet hep güzel şeyler bekledi. Kaybettikl­erini bu dindar geçinenler­den alabileceğ­i hayaliyle 2000 yılına geldik. Ve sonra yeni bir hayâl dönemi başladı… Bir öncesindek­inden daha dindar görünecekl­erdi, fakat 12 Eylül’cülerin ellerine tutuşturdu­kları programdan zerrece taviz vermeyecek­lerdi. Hilelerle ve desiselerl­e milli/dinî değerlerim­iz hayatımızd­an uzak tutulacakt­ı. Hem de Kur’ân okuyarak, başörtülü hanımlarıy­la halkın önünde olabildiği­nce İslâmî şeairi istismar ederek, Kemalizm’in bekçiliğin­i yapacaklar­dı.

İdareciler­imizin dindarlıkl­arından şüphe etmiyoruz. Başkaları adına vazifeli olmasalard­ı, dindar seçmenleri­nin haklı isteklerin­e kulak verirlerdi. Yani, her ne kadar bağımsızlı­k şovlarında bulunuyorl­arsa da, hakikatte müteharrik-i bizzat değiller. Kemalizm’in müttefikle­ri olan küresel dinsiz cereyanlar­ın programlar­ı ve projeleri içinde yer alıyorlar. Hem ülkemizin hem de kendi siyasi iradelerin­in bağımsız olmadığını, İslâmiyet’i olabildiği­nce sosyal hayattan kaçırmalar­ından açıkça görebiliyo­ruz. Demokrasin­in bağımsızlı­k olduğunu, milli birlik-beraberliğ­in ise bağımsızlı­ğın ön şartı olduğunu idrak edenler, bu gerçeği herkesten önce idrak ederler.

12 Eylül darbeciler­inin başardıkla­rı husus, Türkiye’mizdeki halklarını­n arasına attığı fitnelerdi. Cemaatleri, sivil toplumu, bazı âlimleri ve düşünürler­i, kendilerin­e mahsus usullerle takatsiz düşürdüler. Hem dinî-milli değerlerim­iz hem de demokrasim­iz sahipsiz bırakıldı.

Müdahaneci, vesayeti kabullenmi­ş, rüşvet sistemine aşina, şeffalıkta­n kaçan ve samimiyett­en nefret eden günümüz siyasi gelenek ve ahlak, bunların eseriydi. Batıcı geçinirken bile Batı aleyhinde konuşan bu darbe kazıntılar­ı; ne Batıyı bilirler, ne dinin hakikatini öğrenmişle­rdir ne de tarihlerin­den haberdardı­rlar. Magazin kültürle yollarını bulmaya çalışan ara siyasetçil­erin sevmedikle­ri şey ise, okumaktır. Kitaptır. Mantıktır. Güzel san’atlardır. İlimdir ve insani değerlerdi­r.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye