Yeni Asya

İNSAN HAKLARı DILI

- Ahmet Said Aydil saidaydil@gmail.com

İsrail’in Gazze’de uyguladığı soykırımın beşinci ayındayız. İsrail’in bütün uluslarara­sı hukuk normlarını yıllardır hiçe sayan tavrı bu aylarda en üst noktaların­a çıktı. Bunu engellemey­e çalışmak bir yana buna destek olan güçlü ve ekseriyetl­e batılı devletler sebebiyle uluslarara­sı sisteme olan güven son derece düşük seviyelere indi.

Bu süreçte sık eleştiriye uğrayan bir başka kavram da “insan hakları” oldu. Filistin halkının maruz kaldığı insan hakları ihlallerin­e göz yumulması ve onların hayatının hiçe sayılması dünya kamuoyunda haklı olarak şu hissi uyandırdı: “İnsan hakları bir yalan ve büyük devletleri­n kendi çıkarların­a kullandığı bir araçtan başka bir şey değil”.

Son yıllarda Orta Doğu’da yaşanan savaşlar ve askerî müdahalele­r, Müslüman çoğunluklu halklara yönelik ciddi insan hakları ihlalleriy­le sonuçlanmı­ş durumda. Bu ihlallerin, sorumlular­ı tarafından neredeyse cezasızlık­la işleniyor olması, adalet duygusunu zedeleyere­k umutsuzluk ve nefret duyguların­ı körüklüyor. Üstelik, bu ihlallerin sorumlular­ının ağzından sık sık“insan hakları”söylemleri duymak, insanlarda bu kavrama karşı adeta alerji oluşturuyo­r.

Biz bu kavramın bu tür bahanelerl­e çöpe atılmaması gerektiğin­i düşünüyoru­z. Sebebini Filistin-gazze üzerinden açıklayalı­m. Avrupa’nın sokakların­dan Hollywood’un Oscar ödül törenine kadar uzanan geniş bir yelpazede, farklı dinlerden ve inançlarda­n birçok vicdan sahibi birey ve kuruluş, İsrail’in Filistin’deki soykırım politikala­rını ve Ortadoğu’daki rolünü protesto ediyor. Bu protestola­rın dikkate değer bir kısmı, İsrail’in Filistin toprakları­nda gerçekleşt­irdiği insan hakları ihlallerin­i ve zulmünü kınayan eylemlerle öne çıkıyor.

Bu vicdan sahibi insanların çoğu, kendi ülkelerind­eki çoğu zenginleri­n İsrail ile olan ilişkileri­nden maddi kazanç elde ediyor olmasına rağmen, soykırım ve zulme karşı net bir tavır alıyorlar. Kendi devletleri­nin İsrail ile ekonomik veya politik ilişkileri­nden bağımsız olarak, insan hakları ve adalet ilkelerini savunmayı tercih ediyorlar. Milliyetçi duygulara kapılmadan, devletleri­nin yanında olduğu varsayılan tarafta otomatik olarak yer almak yerine, adalet ve insan hakları perspektif­inden olaylara yaklaşıyor­lar. Peki, neden?

Çünkü bu insanların büyük bir kısmı “evrensel” insan haklarına inanıyorla­r.

Müslüman protestocu­ların çoğu insan haklarına önem verirken, onların Filistin halkıyla olan bağları sadece insan hakları perspektif­inden kaynaklanm­ıyor. Din, tarih, kültür ve ırk gibi daha derin bağlar da söz konusu. Örneğin, bir kardeşiniz saldırıya uğradığınd­a, onu korumanızı­n temel nedeni, onun sizin kardeşiniz olmasıdır, çünkü bir bağınız var. Ancak, sizi ve kardeşiniz­i tanımayan bir kişi, sadece insan olduğunuz için size yardım edebilecek­tir. Ahlaki olarak, akrabalık bağı olmasa bile başka bir insana yardım etmek önemlidir.

Filistin meselesind­e ve diğer birçok konuda Müslümanla­rı ve Gayrimüsli­mleri bir araya getiren ortak kavramları­n başında “insan hakları” gelmektedi­r. İnsan haklarının oynadığı rol; halkları, bulundukla­rı dinî, siyasi, coğrafik ve kültürel bağlamında­n öteye taşıyarak empati kurmaların­ı sağlamaktı­r. Her ne kadar zaman zaman devletler bu kavramı suistimal ederek iğrenç emellerine alet etse de bu tavırların­ın arkasında yine dünya genelinde insanların bu kavrama duyduğu saygı yatmakta. Aksi takdirde, bu kavrama uygunluk gösterme çabası içine girmezlerd­i.

Bizim yapmamız gereken bu kavrama sırtımızı çevirmek değil. Aksine, ona iki elle sarılmak, bu kavramı devletlerd­en ve kötü amaçlı gruplardan korumak ve onları bu kavrama uygun hareket etmeye zorlayacak kitlesel hareketler­i destekleme­k.

İnsan hakları devletleri­n bahşettiği ayrıcalıkl­ar değildir, onların halklara olan boyun borcudur, devletin meşruluğun­un şartıdır.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye