Oruç, sosyal hayat açısından yardımlaşma ve dayanışma vesilesidir!
Said Nursi, Ramazan Risalesinin Üçüncü Nüktesinde orucun “hayat-ı içtimaiye-i insaniye”ye yani sosyal hayata bakan yönüyle de çok hikmetler ihtiva ettiğine dikkat çekiyor. Bunlardan birisi olarak orucun insanlara özellikle varlıklı olanlara yoksulun halini bir şekilde hissetme imkanı verdiğini, bunun da toplumsal dayanışma ve yardımlaşmaya vesile olduğunu belirtiyor. Metin şöyle:
“İnsanlar maişet cihetinde muhtelif bir surette hâlk edilmişler. Cenâb-ı Hak, o ihtilâfa binaen, zenginleri fukaraların muavenetine davet ediyor. Halbuki, zenginler fukaranın acınacak acı hâllerini ve açlıklarını, oruçtaki açlıkla tam hissedebilirler. Eğer oruç olmazsa, nefisperest çok zenginler bulunabilir ki, açlık ve fakirlik ne kadar elîm ve onlar şefkate ne kadar muhtaç olduğunu idrak edemez. Bu cihette insaniyetteki hemcinsine şefkat ise, şükr-ü hakikînin bir esasıdır. Hangi fert olursa olsun, kendinden bir cihette daha fakiri bulabilir; ona karşı şefkate mükelleftir. Eğer nefsine açlık çektirmek mecburiyeti olmazsa, şefkat vasıtasıyla muavenete mükellef olduğu ihsanı ve yardımı yapamaz, yapsa da tam olamaz. Çünkü, hakikî o hâleti kendi nefsinde hissetmiyor.”1
Dünyanın bütün toplumlarında insanlar arasında ekonomik durum bakımından büyük farklılıklar olduğunu biliyoruz. Kimleri çok varlıklı, açabiliyor. Kur’an infak, zekât, sadaka gibi emirlerle toplumsal dayanışma ve yardımlaşmayı emrediyor. Bu açıdan bakıldığında Ramazan orucu aynı zamanda buna hizmet eden bir mahiyet taşıyor. Metinde açıkça ifade edildiği üzere oruç tutan bir kimse bizatihi yaşayarak yoksulun ve açın halini hissetme imkanı buluyor. Bu suretle hemcinslerine yardım etmeye dair güçlü bir şuur oluşuyor, onlara karşı şefkat duyuyor, yardım etmek için elini cebine daha çok atıyor.
Sosyal hayata yansınmaları açısından Ramazan-ı Şerifte çarşı ve pazarların rengi değişiyor. Üretimler artıyor, çeşitler artıyor. Yoksullar daha çok gözetiliyor. Dul, yetim ve fakirlere daha çok el uzatılıyor. Her yerde dalga dalga yardımlaşma ve dayanışma faaliyetleri gözleniyor. Yardım paketleri hazırlanıp bazen başka diyarlara gönderiliyor. Kurulan iftar sofralarına akrabalar çağrılıyor, sıla-y rahim kuvvetleniyor; fakirler, gurbette olanlar yahut öğrenciler davet ediliyor muhabbet ortamları teşekkül ediyor. Böylece Ramazan insanların sadece şahsî hayatıyla ilgili faziletlerin söz konusu olduğu ay değil aynı zamanda maddi ve manevi paylaşımın gerçekleştiği dinî-içtimai şölen özelliği taşıyor. Ne mutlu hissesi ziyade olanlara!
SOSYAL HAYATA YANSıNMALARı AÇıSıNDAN RAMAZAN-ı ŞERIFTE ÇARŞı VE PAZARLARıN RENGI DEĞIŞIYOR. ÜRETIMLER ARTıYOR, ÇEŞITLER ARTıYOR. YOKSULLAR DAHA ÇOK GÖZETILIYOR. DUL, YETIM VE FAKIRLERE DAHA ÇOK EL UZATıLıYOR.
kimileri “kendi yağıyla kavrulacak” durumda, kimileri temel ihtiyaçlarını bile karşılamada ciddi sıkıntı içinde olabiliyor. Bunun hiç şüphesiz kadere bakan boyutu var2, insanların çalışma ve gayretine bakan boyutu var. Ama durum ne olursa olsun, tabakalar arasındaki maddi imkanlar bakımından bu farklılık birtakım sorunlara yol açabiliyor. Özellikle fakir ve yoksul olanlar varlıklı kimselere içten içe düşmanlık besleyebiliyor. Bunlar giderek -tarihte görüldüğü gibi- büyük sosyal kargaşalara da yol
Dipnotlar:
1- Mektubat (İstanbul 2020), s. 396-397. 2- Bk. Ra’d 13/26.
Mehmed Babacan tarafından aktarılan bir hatıra: Isparta sınırları dâhilindeki Gölcük’le ilgili. Diğer bazı Nur talebeleriyle birlikte Gölcük’e gitmek için otobüs tutarak Isparta-gölcük’e giderler. Çünkü Üstad, bu göle gitmeyi ve orada tefekkür etmeyi çok sevmektedir. Ancak otobüs yolda bozulunca bir süre durmak zorunda kalırlar. Bu gelişmeye rağmen Üstad, Aşçı Ali isimli bir talebesinin motosikletine
nRüstem Garzanlı binerek yola devam eder. Mehmed Babacan, Üstad’ın Gölcük’ü çok sevmesinin sebebi ve bu göl hakkında söylediklerini kısa ve öz olarak şöyle aktarır:
“Üstad oradaki İlâhî güzelliğe hayrandı. Oranın güzelliğini saatlerce seyredip, tefekkür ederdi. Bir defasında: ‘Bu mübarek göle günde altı damla Cennetten iniyor. Bu damlalar bu mübarek şehir Isparta’yı ihya ediyor’ demişti.”