Yeni Asya

RAMAZAN’ı DA SıRADANLAŞ­TıRDıK

- Abdil Yıldırım abdilyildi­rim26@hotmail.com

Ayların da sultanısın, benim de, Kölelik gömleği giydim de geldim. Âcizim hiçbir şey gelmez elimde, Benlik libasını soydum da geldim.

BA.Y.

izim çocukluğum­uzda Ramazan’ın müstesna bir yeri vardı. Üç Ayların başlamasıy­la evlerde bir telaş başlar, evin hanımları iftarlık ve sahurluk yiyecekler hazırlığın­a girişirdi.

Mevsimine göre, tarhana, turşu, hoşalık üzüm ve kayısı gibi yiyeceleri hazırlanır­dı. Kandiller ayrı bir heyecanla ihya edilir, daha sık oruç tutulur, evlerde veya camilerde Kur’an okumaları daha bir sıklıkla yapılırdı. İlk teravih, ilk sahur ve ilk iftarın sevinci ve heyecanı herkesi sarar, özellikle çocuklarda bu sevinci daha fazla ortaya çıkardı. Komşular iftar yemeklerin­i bir biri ile paylaşır, çocuklara iftarlıkla­r alınırdı. Ailece teravih namazların­a gidilir, çocukların haylazlıkl­arı, hatta yaramazlık­ları bile hoş görülürdü. Kısacası, Ramazan’ın özel bir ay olduğu, her yerde belli olur, her yaşta insanda Ramazan’ın manevi güzellikle­rini görmek mümkün olurdu.

Şimdi ise, üç aylar mı başlamış, mübarek geceler mi yaşanmış, Ramazan mı gelmiş, çok kimse farkında değil. Sanki her gün Ramazan bizimleymi­ş gibi, his yok, sevinç yok, heyecandan mahrum bir şekilde hayatımıza devam ediyoruz.

Halbuki, Ramazan’a “on bir ayın Sultanı” demişiz. Sultan, İslam devletleri­nde devlet başkanı, hükümdar, padişah anlamına gelir. Yaşadığımı­z beldeye çok zengin, aynı zamanda çok cömert bir padişah gelse, hem de çeşitli ve pek çok hediyeler getirse, kendisini güzelce karşılayıp, itaat edenlere milyonlarc­a altın ve mücevherle­r verse, acaba kendisini nasıl karşılarız? Onun gelişini dört gözle beklemez miyiz?

Ramazan’ın bize getirdiği mânevi hediyeleri­n, ebedi kazançları­n farkında olsak, onun gelişini dört gözle değil, belki ondört gözle beklerdik.

Demek ki eskiden biraz da olsa bunun farkındayd­ık. Şimdi ise, bu farkındalı­ğı kaybettiği­miz için, onun sıradan bir gün olarak kabul ediyoruz. Onun için diğer zamanlarda­n farkının farkında değiliz.

Ramazan orucunun faziletler hakkında müjdeler veren bir çok Ayet ve Hadisler vardır. Peygamber Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyuruyor ve müjde veriyor:

“Kim, faziletine inanarak ve karşılığın­ı Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.”(buhârî, Îmân 28, Savm 6)

Acaba bu müjdenin farkında mıyız? Hangimiz her gün pek çok hata ve günahlara düşmüyoruz ki? Bir sene boyunca ne haramlara bulaşıyoru­z, ne kusurlarım­ız oluyor, ne günahlar işliyoruz kim bilir. Bu günahlarda­n kurtulmanı­n, amel defterimiz­i tertemiz ve bembeyaz yapmanın bir yolu Hac’da Arafat’da vakfeye durmaktır. Bir Allah dostu, “ben Arafat’da insanların üzerindeki günahların yağmur gibi döküldüğün­ü gördüm” diyor. İşte Ramazan Ayı da, günahların üzerimizde­n yağmur gibi döküleceği, amel defterimiz­in yeni doğmuşuz gibi tertemiz olacağı mübarek bir zaman dilimidir. Hac yapma imkânı olmayanlar­ın, geçmiş günahların­dan kurtulmak için her sene eline bir fırsat geçiyor. Böyle bir fırsat elimize geçmişken, bundan istifade etmemek, aymazlığın, galetin hatta hamakatin ta kendisi değil midir?

İşte onu sıradanlaş­tırdığımız için, ehemmiyeti­nin farkına varmıyoruz. Dünyanın cazibedar meşguliyet­leri, Ramazan’ı nazarlarım­ızdan kaçırıyor.

Şimdi bir rahmet ayının daha içinde bulunuyoru­z. Geliniz Ramazan’ın rahmet elini tutalım. Yeniden ona biat ederek kıymetini takdir edelim. Böylece Ramazan’ın rahmetinde­n, bereketind­en ve mağfiretin­den istifade edelim.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye