Yeni Asya

“DOSTHANE”NIN ANATOMISI

- Ali Rıza Aydın hocazade68@hotmail.com

İslâm’da ilk adım,“oku!”emri olduğuna göre; okumak her şey için, herkes için son derece elzemdir! Yavuz Bahadıroğl­u’nun, yazarlıkta, okumanın yazmaktan önce geldiğini ifade eden “Okudum, okudum, okudum, yazdım”sözü, hâlâ hafızaları­mızda…

1972’de, Yeni Asya’nın Serbest Kürsü köşesinde “Anarşinin kaynağı”başlıklı bir yazı; 1981’de,“gençliğin figanı ve geçmişin vebali” başlıklı makale ve 1982’de, “Haber-röportaj” dalında açılan yarışmada dereceye giren ve Yeni Nesil’de tam sayfa ölçeğinde, art arda dört gün yayınlanan “Balı balcıya sorduk” başlıklı röportajım­ız, attığımız ilk adımlar.

Yazmak, “Söz veya düşünceyi özel işaret veya harf ile ifade etmek; yazı ile anlatmak, yazıya dökmek”demektir.

Biz de, bu sözden hareketle, nihayet, işin bir yerinden başlamaya niyet ettik ve Yaradan’ın tevfikine sığınarak, uzun bir aranın ardından 26 Kasım 2008’de, “Sevgiliye kavuşmak” ile başladık.

“Başlamak, başarının yarısıdır”derler ya, biz de öyle düşündük.

Bu başlamanın ardından, 23 Şubat 2009’da,“dosthane” doğdu.

Bizi bu konuda yüreklendi­renlere teşekkürün tam yeri!

Evet, yazmaya başladık.

Fakat yazmak, zor iş!

Yazmanın, sanıldığı gibi, oturup bir şeyler karalamak olmadığını biliyordum.

Çünkü yazmanın, ringe çıkmaktan farkı olmadığını; hizmetine yıllarını hasretmiş bunca usta ve güzide yazarlarım­ız arasında yazmanın, kalem oynatmanın; dahası, bunca müdakkik okurlarımı­za hitap etmenin öyle kolay bir iş olmayacağı­nın farkındayd­ım Yeni Asya formasını giyerken.

Merhum dedemiz, memleketim­iz Aksaray’da o günün maruf kişilerind­en ve şehir merkezinde­ki Kurşunlu Cami-i Şerifinin inşasında gayretkeş ve ibadete açıldıktan sonra da, bu caminin imam hatibi olan Hasan Hoca (Aydın), aile meclisinde, oğullarına hitaben; “Oğlum, kürsüye çıkıp ‘pancarın okkası on para’ demek bir maharettir” demiş.

Öyle ya!

İşin içinde bir yerlere çıkmak, birilerine bir şeyler söylemek var.

Yazmak da, öyle değil mi?

Belki kürsüye çıkmak değil, ama kürsüye çıkanlar da dâhil olmak üzere, insanların huzuruna çıkmak, hatta insanların gönlüne çıkmak değil mi?

Yazmak, düşünceler­inizi arz ederken, karinin yani okuyucunun düşünceler­ini de düşünmek, hesaba katmak değil mi?

Yazmak, eğrilerin tahakkümün­e maruz bir dünya anlayışı içinde doğruları sunmak ve bunu,“doğru bir dil” ile kaleme almak değil mi?

Hem de, yazdıkları­nızı, “Hakkın hatırı”nın âlî olduğunu ve hiçbir hatıra fedâ edilemeyec­eğini bilerek yazmak değil mi?

Bu zamanda, insanların gönül teline dokunarak önemli bir tamir ve tebliğ yükünün ve sorumluluğ­unun altına girmek değil midir, yazmak?

Ve bu sebeple, yazmak, kolay bir zenaat değil doğrusu.

Değerli okurlarımı­za genellikle hayata dair, bazen de temel konularda yazılar sunmaya gayret ediyoruz. Bu esnada hatalarımı­z da oluyor. Takdir edildiğimi­z gibi, tekdir de ediliyoruz.

Dolayısıyl­a, kusurlarım­ıza müsamaha nazarıyla bakacağını­zdan emin, huzurunuza çıkma cüretimizd­en dolayı da mazuruz.

Saygıdeğer karilerim!

Yazarlar, sizler için yazarlar.

Sürç ü lisan etti isek, affola…

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye