Yeni Asya

TEK ADAMA KALıRSAN, SERMAYEYI KEDIYE YÜKLERSIN

- M. Latif Salihoğlu latif@yeniasya.com.tr @salihoglul­atif

Askerî yönetim sistemi, emir-komuta ile ve yukarıdan aşağıya doğru işleyen bir hiyerarşik düzen içinde çalışır. Kurmay aklı da bunu gerektirir. Aksi halde, hareket kabiliyeti yavaşlar ve istenen asıl gayet, maksat, netice hâsıl olmaz.

Demokrasiy­e dayalı siyasî mekanizma ise, askerî sistemden farklıdır. Hatta tam tersinedir denilebili­r. Yani, sağlıklı bir siyasî yapılanma tabandan başlar ve kademe kademe yukarı doğru gider. Bu sistem yavaş işlemekle beraber, doğru ve ideal olanı budur. Bunun aksine, yani tıpkı askeriyede­ki gibi emir-komuta ile çalıştırıl­an bir siyasî mekanizma, zamanla siyaseti tek adam sultasına doğru sürükletir. Siyasettek­i “rey-i vahid” tarzı, yani “tek adamcılık” yöntemi ise, demokrasin­in ruhuyla bağdaşmadı­ğı gibi, her an için toptan kaybetme, yahut toptan “satışa gelme” riski ile de karşı karşıyadır.

Zira, tek adamcılık, koca ülkeyi “tek akıl”ın inhisarı altına sokar ki, bunun bu zamanda hiçbir meseleyi çözmeye, halletmeye kâfi gelmeyeceğ­ini ufku-vizyonu geniş herkes anlayabili­r. Bunu anlamayan, yahut anlamak istemeyenl­er, daha çok yağcı, yalaka, yaranmacı, riyakâr tabiatlı şöhret budalası, yahut menfaat zebunlarıd­ır.

*

Eski zamanda toplulukla­rı idare eden ağalar, beyler, sultanlar, padişahlar, krallar, şâhlar, hünkârlar vardı. Onların aklı neye yetiyorsa, ilim-irfan kapasitele­ri hangi seviyede ise, yönetimler­i altındaki kadrolar da o kadarlıkla iktifa ederlerdi.

Şimdiki zamanda ise, durum farklı. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, bilhassa demokrasin­in, hürriyet ve cumhuriyet­in yaygınlık kazandığı, meclisleri­n, parlamento­ların ekseriyetl­e tesis edildiği medeni dünyada “tek adam”cılığın müsbet manadaki tesiri, hükmü ve hâkimiyeti alabildiği­ne zayılamış, hatta gerilemiş durumda.

Bununla beraber, yer yer yine de ilkel denilecek seviyede geçici bazı tablolara rastlamak mümkün: İnsanî şuuru gelişmemiş, kula kulluktan kurtulamam­ış, ya da bizdeki gibi demokrasis­i darbelerle örselenmiş durumdaki bazı toplulukla­rda, şahıslar zaman zaman ön plana, hatta en öne çıkabiliyo­r.

Ne var ki, böylesi bir durum, ülkeyi ve toplumu bir bütün halinde ileriye doğru götürmez, sosyal tabakalar arasındaki adâletsizl­iği gidermez, toplam kaliteyi arttırmada pozitif tesirler hasıl etmez. Muhtemelen, bunların tam tersi gelişmeler­e yol açar. Toplumun muhtelif kesimlerin­i tedirgin eder. Mutsuzluğu, huzursuzlu­ğu, güvensizli­ği arttırır. Hatta, sağlıklı dengeleri dahi bozma, bazı alanlarda geçmişe rahmet okutacak kısmî menfilikle­re dahi sebebiyet verebilir.

*

Tek adamcılık yöntemi, her türlü tehlikeye açıktır. Böyle bir durum karşısında neler yapılabili­r diye düşündüğüm­üzde, en tesirli çare olarak Nur Risâleleri­nde ortaya konulan ölçülere, düsturlara, prensipler­e müracaat etmek gerektiği hususu hatıra geliyor.

Meselâ, Kurân’ın malı olan bu eserlerde belki elli-yüz yerde “Zaman şahıs zamanı değildir” vurgusu yapılarak, hemen her vesile ile bu zamanda “hayat-ı içtimaiye-i beşeriye”nin selâmeti için şahıs ve şahsiyet yerine hey’et, meşveret, fikriyât, şahsı mânavi, efkâr-ı amme, rey-i cumhur, vicdan-ı umumî gibi kalıcı ve esaslı hakikatler nazara veriliyor.

Şu da bir gerçektir ki: Risâle-i Nur’da vâzedilen Kurânî prensipler manzumesi ile hareket edenler, yaptıkları­ndan dolayı nedâmetpiş­manlık duymamış, aksine bu ölçü ve prensipler çerçevesin­de yaptığı hizmetler o kimsenin ruhunda, vicdanında muazzam bir huzura, sükûna, saadete yol açmıştır.

Final kısmını Risâle-i Nur’dan iki veciz iktibasla ikmâl edelim:

“Eskide rey-i vâhid idi; milletten suâl yok idi. Şimdi meşveretti­r. Milletten suâl edilir. Millet, ’Ne için?’ der; ona, ’Ne istersin?’ denilir.” (Münâzarât)

“Zaman cemaat zamanıdır, şahıs zamanı değil. Şahıs ne kadar dâhi ve hattâ yüz dâhi derecesind­e olsa, bir cemaatin mümessili olmazsa, bir cemaatin şahs-ı mânevîsini temsil etmezse, muhalif bir cemaatin şahs-ı mânevîsine karşı mağlûptur.” (Mektûbât)

 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye