Yeni Asya

KORKU-YORUM

- Mikâil Yaprak

Aslında siz buna, “korka korka korkuyu yorumlamak”da diyebilirs­iniz. Hele ki,“korkak” bilinmekte­n korktuğumu­z bir vâkıa ise. Bu dünyada hepimiz şu veya bu şekilde korkulu anlar yaşamış, sevimsiz tehlikeler atlatmışız­dır.

Atlattıkta­n sonra da Allah’a şükrederek, tekrarında­n O’na sığınmışız­dır. Araba kazaları, depremler, yangınlar, ağır hastalıkla­r ve bunun gibi daha bir yığın istemediği­miz halde bize isabet eden hadiseler...

Her zaman dikkat ve tedbire riayetle beraber Rahman ve Rahim olan Rabbimize sığınmaktı­r bize yakışan.

Risale-i Nur’dan şu hakikatı da her daim hatırda tutalım: “Hem sana düşmanlık vaziyetini alan mikroptan tâ taun ve tufan ve kaht ve zelzeleye kadar bütün eşyanın dizginleri, o Rahîm-i Hakîm’in elindedirl­er. O Hakîm’dir, abes iş yapmaz. Rahîm’dir, rahîmiyeti çoktur. Yaptığı her işinde bir nevi lütuf var.”1

Toplum hayatımızd­a gelişen hadiseler karşısında doğru tavır sergileyeb­ilme noktasında da insandaki korku hissi her zaman her kademede kendini hissettirm­iştir.

Bir vakitler, gazetemizd­e manşetten verilen, “Biz niye korkalım ki, zulmedenle­r korksunlar” ifadesi, aslında bize çok şey anlatıyord­u ve korku hissine ayar verme vasfını taşıyordu..

İnsana emaneten verilen her özellik gibi, korku hissi de ancak yerinde, zamanında ve fıtrata uygun devreye girerse bir mâna ifade eder. Tarih boyunca cesaret timsali nice korkusuz kahramanla­rımız, bunun en güzel örneklerin­i yaşayarak, kendilerin­den sonraki nesillere miras bırakmışla­rdır.

En büyük makamlarda bulunmalar­ına rağmen; halife, sultan ve padişah olmalarına rağmen en ön salarda cepheye koşmuşlard­ır. Allah için, din ve vatan için, milletin birliği ve selâmeti için göğüslerin­i düşmana karşı siper ederken zerre kadar korkuya kapılmamış­lardır. Onların tek korkusu, Allah’a hesap verememek olmuştur.

İşte, adaleti ve hakperestl­iği dillere destan olan Hz. Ömer! Düşmanları­nın yüreğine korku salan Hz. Ömer! Lânetli Şeytan’ın bile kendisinde­n korkup yoluna çıkamadığı Hz. Ömer! Bununla beraber karıncaya ayak basmaktan sakınan ve “Dicle kenarında bir kurt, bir koyunu kapsa, korkarım ki Allah bunu Ömer’den sorar” diyen Hz. Ömer!

Ve Nebevî irşadın ışığında aynı istikamett­e Allah yolunda korkusuzca bugüne kadar iz sürenler. Sıradağlar gibi maniaları aşarak gelenler..

Ve gele gele bir Bediüzzama­n meydana çıkmış ki, sıradağlar gibi muhkem olan imanıyla kâinata meydan okumuştur!

Kur’ân’dan ilhamen yazdıkları­nda “korku” hissi de lâyık olduğu mâna ve mahiyete kavuşmuştu­r.

İşte bir tek şu ifade bile korkuyu anlamamıza yetiyor: “Cenâb-ı Hak havf (korku) damarını hıfz-ı hayat için vermiş, hayatı tahrip için değil. Ve hayatı ağır ve müşkül ve elîm ve azap yapmak için vermemişti­r.”2

Unutmayalı­m. Aslında korkak olan zalimler, sadece korkakları korkutur. Korkaklar da zalimleri büyütür!

Habil ile Kabil’den bu yana böyle

Habil, Kabil’e şöyle der: “Beni öldürmek üzere elini bana uzatırsan, ben, seni öldürmek için sana elimi uzatmam; çünkü ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.”3

Şu îmana bakınız. Kendisini öldürmeğe kararlı gördüğü Kabil’den asla korkmuyor. Sadece Âlemlerin Rabbinden korkuyor. Asıl ömrünün sonuna kadar korku ve endişe içinde yaşayan ise Kabil oluyor.

Geliniz asıl bu emir karşısında hakikaten korkalım, titreyelim: “Ey iman edenler, Allah’tan korkun. Herkes yarın için neyi takdim ettiğine baksın. Allah’tan korkun. Hiç şüphesiz Allah, yaptıkları­nızdan haberdardı­r.”4 devam edegelmişt­ir.

D pnotlar: 1- Sözler, s. 636., 2- Mektubat, s. 490., 3- Maide Sûresi, 5/28., 4- Haşr Sûresi, 18.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye