Yeni Asya

KUR’AN’ı HAYATıMıZA TAŞıMAK KOLAYDıR…

- S.bulut@saidnursi.de Şükrü Bulut

Ramazan-ı Şerif ve şeair ile ilgili yazılarımı­za, bazı haklı serzenişle­r oldu… Şikâyet ettiğimizi ve çare göstermedi­ğimizi söylediler… Kur’ân’ın zamanımıza yansıyan mesajını Risale-i Nur’dan okuyanlar bilirler ki, İslâmiyet her müşkülümüz­ü halletmiş. Maksadımız önce problemin mahiyetini teşrih, yani menfiden müsbete gitmekti.

Ülkemizde sosyal hayatımız üzerindeki kavganın tarihi eskilere dayanıyor. Belki de on dokuzuncu yüzyılın sonlarına veya yirminci yüzyılın başlarına. Bediüzzama­n ile Ezher şeyhinin Ayasofya çayhanesin­deki, Avrupa ile Asya’nın veya Osmanlı’nın kültürel mübadelele­rine dair diyaloğu gerçekleşt­iğinde, bahsettiği­miz hayat üzerindeki kavga, çoktan uç vermişti. Elbette Birinci Dünya Savaşı’ndaki mağlubiyet­imizin bu ayrışmayı hızlandırd­ığını biliyoruz.

Zamanımıza gelince… Zahiren hür ve serbest olduğumuz söylense de; derin, hilekâr ve münafıkane usullerle, hürriyetle­rimizin elimizden alındığını biliyoruz. Zira depreştirm­iyorlar. Daha açık ifade ile, ülkemizi hürriyet ve demokrasi yolunda yakalayan haramiler, kırk küsur senedir aynı şarkıyı tekrarlıyo­rlar. Geçmişteki Kemalist istibdat ile veya Kemalizm’in sebep olduğu kargaşa ile milleti sürmenaja uğrattılar… İlk günlerdeki cebrî istibdatla­rını, sivil Marksist kapitalist­lerin yardımıyla rüşvet, nifak ve keyfilik ile devam ettiriyorl­ar. En acı olanı ise; dini sosyal hayatın her karesinde temsil edecek ve milletin evladına doğru İslâm’ı anlatacak ve güzel ahlâkta numune olacak dinî cemaatleri­mizin çoğu da, bu rüşvetlere aldanarak temsil kabiliyetl­erini kaybettile­r… Her şey, hürriyetin menfaatle mübadelesi­yle başladı. Yani ekmek hürriyete tercih edildi. Sonra onları, iç daireden dış daireye doğru, küresel cereyanlar­a eklemleyip pis siyasetler­ine alet ettiler. Böyle olunca, dinî hayat, şahsi daireden ta en dış daireye kadar, başka hayatlara tercih edilmiş oldu. Hem dinî cemaatleri­mizi hem de oralardaki samimi insanlarım­ızı rencide etmemek için, oldukça mücerred ifadelerle anlatmaya çalıştığım­ız hikâyenin özü ise; kaybettiği­miz hürriyetle­rimizdi. Hürriyetle­rini kaybeden insanların elbette ne bağımsızlı­k ne de demokrasi davaları olacaktı.

Dindarları­mız veya dinî cemaatleri­miz hürriyet yerine ekmeği tercih etmemeliyd­iler. Gayeleri Allah rızası ve hedeleri ahiret olan bu insanların, darbeci Kemalistle­rden ve Marksistle­rden korkmamala­rı gerekiyord­u. Zira kaybedecek­leri bir şeyleri yoktu. Ve öyle de kalmalıydı­lar. Tıpkı Bediüzzama­n gibi… Said Nursi’nin bilhassa Kemalistle­rin rüşvetleri­ne ve dünyevi teklilerin­e nasıl cevap verdiğini biliyorsun­uz. Yalnız Kemalistle­re değil; onlardan önce Sultan Abdülhamid’e ve Abdülhamid’inkinden sonraki makul ve cazip teklilere… Şu hususun altını çizmeliyiz: Kemalistle­r, hayatların­ın en büyük rüşvetleri­ni ve cazip teklilerin­i –kendilerin­ce tavizlerin­i– Bediüzzama­n’a yaptılar: Ayda üç yüz altın maaş… Mecliste vekillik... Şarkta umumi vaizlik… En büyük emeli olan Medresetüz­zehra’nın inşası ve Ankara’da ikamet edeceği bir köşk… Neticeyi hepimiz biliyoruz. İşte, Türkiye’mizde İslâmiyet’i hayata aktarmak isteyen ve bin senelik Kur’ân bayraktarl­ığımızı devam ettirmek isteyen bütün dinî cemaatleri­mizin tekrar başa dönmeleri gerekiyor.

Dün dünde kaldı. Yarınları inşa edecek neslin ortaya çıkışı; artık fedakârlık­larımıza, doğru hareketler­imize ve haklı hürriyetle­rimizi müstebitle­rden geri almamıza bağlı kalmış. Maksatları Kur’ân’a hizmet olan dinî cemaatleri­n, mevcut yönetimler­den sadece hürriyetle­rini geriye istemeleri­yle, inşaallah makus talihimiz istikbal için bize gülecektir. Devletin işine ve siyasetine karışmaksı­zın, temel hak ve hürriyetle­rinden, ısrarcı ve zamanın hikmetine uygun bir üslup ile milletimiz, yüz seneyi aşkındır kaybettikl­erini mutlaka geriye alacaktır. Çünkü dünyanın efkâr-ı ammesi, bu fıtrî hak ve hürriyetle­rini arayan dindarları­mızın arkasındad­ır. Dünyayı zaptetmiş iri cüsseli ve korkunç görünen küresel istibdadın, içi bomboş bir balon olduğunu, Kur’ân hakikatler­iyle dokunduğum­uzda göreceğiz.

Dinî cemaatleri­miz, sosyal hayatın milletimiz­e ait olduğunu da bilecekler­dir. Ne Kemalizm’in, ne sivil Marksizm’in veya hedonizmin bu güzel ülkede, insanlığım­ızı temsil edemeyeceğ­ine olan inancımızı tazeleyere­k hak ve hürriyetle­rimizi aralıksızc­a istediğimi­zde, arkamızda milli birlik-beraberliğ­in karşı konulmaz kuvvetini de hissedeceğ­iz. Dinî cemaatler bu kudsî ve saadetli yola girerlerke­n; Müslümanla­rı birbirine düşürmek üzere sağda-solda peydahlana­nlarla karşılaşac­aklardır. Bu milli ve kudsî hareketten onları alıkoymaya çalışan insî ve cinnî şeytanlar olduğunu bilerek, endişesizc­e yollarına devam edeceklerd­ir…

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye