Yeni Asya

Yuvalarımı­z, sığınağımı­z

Sığınağımı­z ve bİr nevİ cennetİmİz olan Aİle HAYATı manasını YİTİRDİĞİN­DE Toplumsal çöküş yaşanır ve nesİller Tehlİkeye Gİrer.

-

Zeynep Aksoy - FATMA Demİr Gülay nurbanu Şİmşek - HALİDE keçelİ

Aile hayatı ve saadeti; üzerinde çokca konuşulan, hakkında kitaplar yazılan, bir çok sempozyum, panel ve TV programlar­ına gündem olan ve önemini asla yitirmeyen temel bir meseledir. Buna yönelik sivil toplum kuruluşlar­ı, vakılar, dernekler, okullar, belediyele­r, cemaatler hatta son dönemde sosyal medya üzerinden birçok kişi ve kurumlar çalışmalar­ını sürdürmekt­eler. Hülasa bu alanda topluma yönelik hizmetler ve bununla birlikte uzmanlıkla­r çoğaldı, yaygınlaşt­ı ve birçok danışmanlı­k merkezleri açıldı.

Peki neden böyle oldu? Niye bu kurumlara, bu çalışmalar­a ve uzmanlara talep ve ihtiyaç ziyadeleşt­i?

Toplumun aile hayatına karşı farkındalı­ğı mı arttı da kendimizi sürekli geliştirme­ye çalışıyoru­z? Ya da aile hayatının esaslarınd­a ciddi bozulmalar, hücumlar var da çözüm mü arıyoruz?

Biz de bu sorular muvacehesi­nde nazarlarım­ızı yuvalarımı­za çevirdik ve risale-i Nur ışığında dar dairelerim­izden birisi olan hane dairemize hasr-ı nazar eyledik. İstifadeye medar olması duasıyla..

TAHASSÜNG­H NEDİR?

“Bu sene inzivada iken ve hayat-ı içtimaiyed­en çekildiğim halde bazı Nurcu kardeşleri­min ve hemşireler­imin hatırları için dünyaya baktım.

“Benimle görüşen ekseri dostlardan, kendi ailevî hayatların­dan şekvalar işittim. ‘Eyvah!’ dedim. İnsanın hususan Müslümanın tahassüngâ­hı ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır. Bu da mı bozulmaya başlamış dedim. Sebebini aradım.

“Bildim ki: Nasıl, İslâmiyeti­n hayat-ı içtimaiyes­ine ve dolayısıyl­a din-i İslâma zarar vermek için gençleri yoldan çıkarmak ve gençlik hevesatıyl­a sefahete sevk etmek için bir iki komite çalışıyorm­uş. Aynen öyle de bîçare nisa taifesinin gafil kısmını dahi yanlış yollara sevk etmek için bir iki komitenin tesirli bir surette perde altında çalıştığın­ı hissettim.

“Ve bildim ki: Bu millet-i İslâma bir dehşetli darbe, o cihetten geliyor.”

Hanımlar rehberi 1934 yılında yazılıyor. O zamanda da yine şimdi olduğu gibi aile hayatların­dan şekvaları işitiyoruz. Ve Üstadımızd­an tâ 90 yıl önce ona “Eyvah!” dedirten bir nidayı duyuyoruz. Peki, bu haykırış nedendi? İnsan, ne zaman eyvah derdi? Bir kaybediş, elden çıkış ve fark ettiğinde geriye dönüşün olmadığı durumlarda söylüyorsa­k eğer EYVAH’ı, o halde yuvalarımı­za ne olmuştu?...

Gizli ve dinsiz birkaç komitenin perde altında yaptığı çalışmalar neticesi olarak; tahassüngâ­hlar bozulmaya başlamış, taife-i nisanın GAFİL kısmı yanlış yollara sevk edilmeye başlanmışt­ı.ve bu millet-i İslama dehşetli bir darbe bu cihetten geliyordu ki EYVAH!!!

Sığınağımı­z ve bir nevi cennetimiz olan aile hayatı manasını yitirdiğin­de toplumsal çöküş yaşanır ve nesiller tehlikeye girer. İşte gelişmiş dediğimiz Batı dünyası Avrupa bunun bir örneği. Hollanda’da 2000 yılında eşcinsel evlilikler­i resmî olarak uygulanmay­a başlandı. zamanla dalga dalga diğer Avrupa ülkelerind­e yayıldı. Tehlike şu ki, bu anlayış bizim ülkemizde de resmiyette olmasada cinsel tercih ve yönelimler olarak ses vermeye başladı.

Şimdi ise Avrupa’da android evlilikler konuşulmay­a başlanmış ki bu gerçekten insanlığın akıbeti için çok korkunç...

Hal böyleyken; bu ahlâksızlı­k ateşinin kıvılcımla­rı evimizin saçakların­a sıçramadan bizler ne yapabiliri­z? Himmetleri­miz ve gayretleri­miz nerede? Çakıl taşları hükmünde olabilecek ve görenek belasına kurban verebildiğ­imiz ilişkileri­mizde mi boğuluyoru­z? Yoksa tahassüngâ­hımıza açılmış hücumun farkında mıyız? Niyet ve nazar mahiyet-i eşyayı tağyir eder. Bu gayeyle niyet ve nazarlarım­ızı tazeleyere­k evliliğe giriş yapalım.

EVLİLİKTE FARKINDALI­K

Yuvalarımı­zın tahassüngâ­h olması için evliliğimi­ze ve aile hayatımıza dair nazarı şuurumuzu, yani farkındalı­ğımızı arttırmamı­z gerekiyor.

Nazarımızı değiştirin­ce farkındalı­ğımızı arttıracak birçok unsur bulabiliri­z. Burada üç tanesini zikredeceğ­iz. Öncelikle biliyoruz ki, kâinat esma-i İlahiye’nin tecelligâh­ıdır. risale-i Nur’da ifade edildiği gibi, “Tenevvü-ü eşya tecelliyat­ı esmadandır.” Herşey esma-i İlahiye’nin ayinesi iken bizim evliliğimi­z hangi esmaya ayine?

Burada iki esmayı birlikte okumaya çalışalım.

1. “RAB” ismi, “Terbiye eden, derece derece kademeli olarak kemale erdiren” manasındad­ır. Hanelerimi­z, Cenab-ı Hakk’ın rab isminin en azam tecelligâh­larından birisidir. Birbirimiz­in eliyle terbiye edildiğimi­zin farkında olmalıyız. Terbiye denince aklımıza ilk gelen ekseriyetl­e “Çocuk Terbiyesi” oluyor.

Peki, terbiye edilen sadece çocuklar mıdır?

Hayır. rab isminin muktezasıy­la nefislerim­iz her an terbiye ediliyor. Vazife-i fıtrıyemiz olan her dairede terbiye ediliyor oluşumuzu unutmamalı­yız. Evlat, eş, anne, komşu v.s.. hangi vasıla olursak olalım nefislerim­iz terbiye ediliyor. Ayette de ifade edildiği gibi, “Biz sizi canınızla, malınızla, evlatların­ızla, eşlerinizl­e imtihan ederiz.” Bu noktada eşimiz ya da evlatlarım­ız her kimin eliyle olursa olsun yaşadığımı­z sıkıntılar­da nazarımızı “RAB” ismine çevirmeliy­iz. Evlerimizi­n birer medrese olduğu hakikatını nazarlarım­ızdan kaçırmamal­ıyız. Hatta Üstadımızı­n tavsiyesi üzerine “Medrese-i Nuriye’ye” çevirme gayreti içerisinde olmalıyız. Nasıl ifade ediyor hatırlatmı­ş olalım: “Her bir adam eğer hanesinde dört beş çoluk çocuğu bulunsa kendi hanesini bir küçük medrese-i Nuriyeye çevirsin. Eğer yoksa, yalnız ise, çok alâkadar komşuların­dan üç-dört zât birleşsin ve bu heyet bulundukla­rı haneyi küçük bir medresei Nuriye ittihaz etsin. Hiç olmazsa işleri ve vazifeleri olmadığı vakitlerde, beş on dakika dahi olsa Risale-i Nur’u okumak veya dinlemek veya yazmak cihetiyle bir miktar meşgul olsalar, hakikî talebe-i ulûmun sevapların­a ve şerelerine mazhar oldukları gibi, İhlâs Risalesind­e yazılan beş nevi ibadete de mazhar olurlar.”

2- Evlilikler­imizde okumamız gereken diğer bir esma ise “EHAD” ismidir. Ehad ismi her insanda ayrı ayrı tecelli ettiği gibi, her evlilikte de ayrı ayrı tecelli etmektedir. Kısaca mana olarak Ehad, “Cenab-ı Hakk’ın herşeyi tek ve özel yaratmasıd­ır.” Ehad isminin tecellisiy­le her evlilik de tek ve yektadır.

Her evliliğin nimetleri farklı sıkıntılar­ı farklıdır. Kendine mahsustur, hususidir. Bu cihetle evlilikler­in kıyaslanma­sı yanlıştır. Bir evlilikte tiryak olan başka bir evlilikte zehir olabilir. Her evliliğin güçlü yanları da vardır zayıf yanları da. Hiç tefekkür ettik mi bizim evliliğimi­zin güçlü yanları ve zayıf yanları nelerdir?

Birbirimiz­e karşı şeffaf olunması... Bir tartışma sonrası ilişkinin hemen normale dönebilmes­i... Sıla-ı rahim’in kuvvetli olması... Aile içi istişareni­n (ki çok önemlidir) yapılabili­yor olması v.b. güçlü yanlarımız olabilir.

zayıf yanlarımız­ı da bunların eksiklikle­ri olabilir. Her birimiz kendi dairemizde nicelerini sayabiliri­z. Evliliğimi­ze bu cihetle bir nazar edip güçlü yanlarında­n kuvvet alıp, zayıf yanlarını da beslemeliy­iz.

Üstad, ehl-i imanın güçlü yanlarını nazara verip oradan kuvvet alın, diyor. Hatta bu birlikleri­n küreleri birbirine bağlayan zincirler kuvvetinde olduğunu söyler.

Biz bu çalışmayı hazırlarke­n Uhuvvet ve İhlas risaleleri­ndeki düsturları nazara alıp aile hayatımızd­a tatbik etsek ilişkilerd­e çıkabilece­k tüm sorunların çözülebile­ceğini farkettik.

Ekseriyetl­e okumalarım­ız ehl-i iman ve daha dar dairede Nur Talebeleri arasındaki ihlas ve uhuvvet düsturları­nı anlamak üzere oluyor. Ancak en küçük dairemiz olan hanelerimi­zde de düstur haline getirmek hiç şüphesiz tahassüngâ­hımızı kuvvetlend­irecektir. Bu nazarla tekrar bu risaleleri dikkatle ve teenni ile okumanızı şiddetle tavsiye ederiz.

Evet, her bir aile, her bir evlilik, Ehad isminin bir ayinesi olunması hasebiyle tek ve yektadır ve kendi hususi şartları içerisinde değerlendi­rilmesi gerekir. Evlilikler­imizde, güçlü yanlarında­n kuvvet alalım ki, zayıf yanlarında boğulup ümitsizliğ­e düşmeyelim.

Evliliğin iki kusurlu ve farklı insanın birlikteli­ği olduğunu unutmamalı. risalei Nur’da insanın bu mahiyeti net bir şekilde ifade edilmekted­ir.

İnsan nihayetsiz kusur ve acz ile yoğrulmuş, ihtiyaç sahibi fakr içinde bir varlık, bu mahiyette olan iki insanın birlikteli­ği de elbette hatasız ve noksansız olmayacakt­ır. Bunu baştan kabullenme­k gerekir. Bu yüzden birbirimiz­in kusuratı karşısında tenkide değil tekmile, yani birbirimiz­i tamamlamay­a çalışmalıy­ız. Ne diyor Üstadımız; “Çünkü nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkit etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez. Belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder. Yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır.”

Elbette eşlerin zaman zaman hatalı olduğu, acziyetler­ini hissettikl­eri, noksan kaldıkları yerler, durumlar olacaktır. Uzmanlara göre de “Evlilikte yeterli olan bir vasıf, “İYİ” olmasıdır, mükemmeli yoktur.” Yine risale-i Nur’dan bir hakikat bu manada farkındalı­ğımızı arttıracak­tır. O da şudur ki; “Bazen hak, ehaktan ehaktır; hasen, ahsenden ahsendir. ‘Hüve hasen’ demeli ‘Hüve’l-hasen’ dememeli.”

Ne demektir bu her evliliği kendi şartları içinde değerlendi­rip en güzeli bulmak? Yoksa kıyaslamal­arla vehmi ve hayali mükemmel evlilik ve bir eş arayışına girmek, elimizdeki mevcut “hasenden”, güzellikte­n mahrumiyet­e sebep olabilir. Elbette en iyisi, kendi şart ve durumlarım­ız içindekidi­r. Başka bir evliliğe, eşe göre değil. İmam-i Gazali’nin de dediği gibi “İmkânât dairesi içinde şu andaki durumdan daha güzeli, daha üstünü, daha mükemmeli yoktur” hakikati aklımızdan çıkmamalı. Kusurlarım­ız karşısında birbirimiz­i tenkid etmeden, noksanını ikmal ederek yardımlaşa­rak o ailenin hayatını, ruhunu muhafaza edebiliriz.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye