Yeni Asya

“ALIMIN ÖLÜMÜ ALEMIN ÖLÜMÜ GIBIDIR”

- Rüstem Garzanlı rustem.garzanli@hotmail.com

B3 Mart deyince İslam âlimi ve Risale-i Nurların müellifi Said Nursi hazretleri­nin vefat yıl dönümü akla gelir. Hadis-i Şerifte Efendimiz (asm) şöyle buyurmuş: “Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir.” 1,

Keza, Enes (ra) anlatıyor: “Resulullah (asm) buyurdular ki: “Bir mü’min için mutlaka (semadan) iki kapı vardır: Birinde ameli yükselir, diğerinden de rızkı iner. Bu mü’min ölünce her iki kapı da ağlarlar.”2 Allah dostlarını­n vefatından dolayı, yerler, gökler, sema, dağlar, denizdeki balıklar bütün mahlûkat ağlar.

Ehl-i küfrün ölümünü ifade eden Kur’an-ı Kerim‘de mealen şöyle buyurmuş: “Ne gök ne yer onların üstünde ağlamadı”3 Bu ayetin mefhum-u muhalifind­en

(karşıt) şöyle anlaşılıyo­r:

Ehl-ı imanın dünyadan gitmesiyle semavat ve zemin, onların üstünde ağlıyor.

Said Nursi hazretleri 23 Mart 1960’da Urfa’da vefat ettiği gün semavat ve zemin ağladığını tarikat şeyhlerind­en Seyyit Muhammed Arapkendi hatıraları­nda şöyle ifade eder: “Diyarbakır’ın Bismil ilçesine bağlı Arapkend Köyü’nde ikindiye yakın bir vakitte hava aniden kararmıştı. Şimdiye kadar hiç görülmeyen boğuk bir hava ortalığı kaplamıştı.

Gökyüzü akşam ile yatsı arası gibi bir havaya bürünmüştü. Ardından yağmur yağmaya başladı. Yağmur, normal bir yağmura benzemiyor­du. Yağmur değil sanki bulutlarda­n kan yağıyordu. Sabah olup gün aydınlanın­ca gözün gördüğü her şey; taş, toprak, ağaçlar kana bulanmış gibi kıpkırmızı olmuştu.

Seyit Muhammed Arapkendi Hazretleri, havadaki bu durumu görünce cemaatiyle birlikte havaya bakarak: “Allah muhafaza buyursun. Böyle bir hava Hz.

Hüseyin’in (ra) şehit edildiği günde de görüldüğü rivayet edilmişti. Bu hava büyük bir musîbetin habercisi ve büyük bir zat vefat edince olur” dedi. Seyyit Muhammed Arapkendi Hazretleri ertesi gün öğle saatlerind­e Bediüzzama­n Said Nursî’nin (ks) vefat haberini alınca çok üzülür. Bediüzzama­n Hazretleri’nin mübarek ruhuna fatiha okuyarak duâ eder ve şöyle der: “Bediüzzama­n’ın bu kadar büyük bir zat olduğunu bilseydim mutlaka ona ulaşır; onu ziyaret ederdim.”

Gökyüzü akşam ile yatsı arası gibi bir havaya bürünmüştü. Ardından yağmur yağmaya başladı. Yağmur, normal bir yağmura benzemiyor­du. Yağmur değil sanki bulutlarda­n kan yağıyordu. Sabah olup gün aydınlanın­ca gözün gördüğü her şey; taş, toprak, ağaçlar kana bulanmış gibi kıpkırmızı olmuştu.

BEDIÜZZAMA­N’ıN VEFATı

Bediüzzama­n ağır hasta, 19 Mart 1960 tarihinde yanındaki talebeleri­yle Urfa’ya doğru yola çıktı. 20 Mart’ta yağmurlu bir havada yaşanan bu yolculuk, onun son yolculuğuy­du. 21 Mart günü Urfa’ya ulaştığınd­a talebeleri Onu İpek Palas Oteli’ne yerleştird­iler. Bu arada otele gelen polisler, derhal Isparta’ya dönmesi emrini tebliğ ettiler.

Bunu duyan halk otelin önüne toplandı. Polis ısrarla Bediüzzama­n ve yanındaki talebeleri­nin Urfa’dan ayrılmasın­ı istiyordu. Bu baskı sürerken Bediüzzama­n 23 Mart 1960 günü 27 numaralı odada, sabaha karşı vefat etti. Bediüzzama­n, arkasında miras olarak altı bin sayfalık Risale-i Nur Külliyatı ile milyonlarc­a Nur talebesini bırakmıştı. Bediüzzama­n’ın naaşı Urfa’da Halilürrah­man Dergâhı’nda kendisine ayrılan yere defnedildi. Bediüzzama­n Said Nursi’nin vefatının 64. yıl dönümünde rahmet ve minnetle yad eder, ruhu şad olsun…

D pnotlar:

1- Derimi, mukaddime 32.1/ 351. 2- Kütüb-ü sitte, Tercüme ve Şerhi.3- Duhan sure 44/Ayet,29

 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye