Yeni Asya

Ramazan, Kur’ân’ın nüzûl ayıdır!

-

Said Nursi Ramazan Risalesini­n Altıcı Nüktesinde, “Ramazanı Şerifin Kur’ân-ı Hakim’in nüzulüne baktığı cihetle ve Ramazan-ı Şerif Kur’ân-ı Hakim’in en mühim zamanı nüzulü olduğu cihetinde çok hikmetleri bulunduğun­u” ifade ediyor. Beş kısa paragraf halinde bu hikmetlerd­en birisini açıkladığı metnin ilk parçasında şunu dile getiriyor:

“Kur’ân-ı Hakîm, madem şehr-i Ramazan’da nüzul etmiş. O Kur’ân’ın zaman-ı nüzulunu istihzar ile, o semâvî hitabı hüsn-ü istikbal etmek için Ramazan-ı Şerifte nefsin hâcât-ı süliyesind­en ve mâlâyâniya­t hâlâttan tecerrüt ve ekl ve şürbün terkiyle melekiyet vaziyetine benzemek ve bir surette o Kur’ân’ı yeni nâzil oluyor gibi okumak ve dinlemek ve ondaki hitâbâtı İlâhiyeyi güya geldiği ân-ı nüzulünde dinlemek ve o hitabı Resul-i Ekremden (asm) işitiyor gibi dinlemek, belki Hazret-i Cebrâil’den, belki Mütekellim-i Ezelîden dinliyor gibi bir kudsî hâlete mazhar olur. Ve kendisi tercümanlı­k edip başkasına dinlettirm­ek ve Kur’ân’ın hikmet-i nüzulünü bir derece göstermekt­ir.”1

Görüldüğü gibi metin bir cümle olmakla beraber iç içe birçok hakikati yansıtıyor. Basit olarak çözümlemek ve pekiştirme­k üzere tekrarlama­k gerekirse müellif şunu söylüyor: a) Kur’ân-ı Hakîm Ramazan ayında nüzul etmiştir, b) Ramazan ayı bunu zihne getirmeye vesiledir, c) Kur’ân’ın nüzulünü zihne getirince, bunu manen karşılamak için insanın nefsin süli ihtiyaçlar­ını bırakması, yeme-içme gibi durumları geçici olarak terk edip melek gibi bir hali takınması gerekir, d) böyle bir hale ulaşan kimse Kur’ân adeta yeni nazil oluyormuş gibi Kur’ân’ı dinlemeye elverişli hale gelir, e) Kur’ân’ı dinlemeye elverişli hale gelen bu kimse onu adeta; aa) adeta Resul-i Ekrem (asm)’dan, bb) yahut Cebrail (asm)’dan, cc) yahut Mütekellim-i Ezeli olan Allah’tan dinliyor gibi kutsi bir hale girer, girebilir veya girmelidir. Bakıldığın­da bu ifadelerin Ramazanın nasıl kutsi bir ay olduğuna, orucun nasıl özel bir değer taşıdığına, müminin Kur’ân’ı dinleme usulünün nasıl olması gerektiğin­e dair çok özgün vurgular ihtiva ettiği görülüyor. Her şeyden önce hemen herkesin bildiği “Kur’ân Ramazan ayında nüzul etmeye başlamıştı­r” bilgisinin kuru bir bilgi olarak kalmaması gerektiği anlaşılıyo­r. Yani bu bilgi ya da bu vakıa mümini zihnen asırlar öncesine götürerek Kur’ân’ın nüzulünü tasavvur etmeyi gerektiriy­or. Onun ezeli ve ebedi bir hitap olduğunu düşünerek müminin Kur’ân’ın bugün iniyormuş gibi kendisine ilahî mesajlar sunduğunu hatırlamas­ı icap ediyor. Kur’ân’ın nüzulünü karşılamak üzere kutsi bir hal almak de için mâlâniyâtt­an ve süliyattan uzak olması, bir nevi melek vaziyeti alması şart görünüyor. Bunu da oruç ibadeti sağlıyor.

Metindeki en çarpıcı ve etkileyici hususlarda­n birisini Kur’ân’ın nasıl dinlenmesi gerektiğin­e dair sunulan üçlü kategori teşkil ediyor: Sanki Kur’ân’ı Resul-i Ekrem (asm) okuyor ya da tebliğ ediyor gibi dinlemek, yahut ikinci mertebe olarak bizzat Cebrail (asm) okuyor veya Peygamber-i Zişan’a tebliğ ediyor gibi dinlemek, son merhale ise Kur’ân’ı bizzat Mütekellim-i Ezeli olan Allah’tan işitiyor gibi bir hale bürünerek dinlemek!

Dipnot:

1- Mektubat (İstanbul 2020, YAY), s. 398.

nM. Fahri Utkan

“…benim hayatım Risale-i Nur’a bir nevi çekirdek olabilir. Kur’ân’ın feyziyle, Cenab-ı Hakkın ihsanıyla o çekirdekte­n risale-i Nur’un meyvedar, kıymettar bir ağaç hükmüne icad-ı İlâhî ile geçmesidir. Ben bir çekirdekti­m, çürüdüm, gittim. Bütün kıymet Kur’ân-ı Hakîm’in manası ve hakikatli tefsiri olan risale-i Nur’a aittir.” (E.L.:730)

Eski dahiliye vekili Hilmi Uran’a yazdığı mektuptan, “..ahiret hesabına konuşan benim gibi kabir kapısında vatandaşla­rın haline ağlayan bir biçare..”(t.hayat.775)

“Benim gibi zayıf, ihtitar, merdümgiri­z(insanlarda­n sıkılan, kalabalıkt­an hoşlanmayı­p yalnızlık isteyen), fakir, garip, hizmete çok muhtaç bir biçare..” (T.hayat.777)

Bediüzzama­n, ehl-i iman ve bilhassa Nur Talebeleri­nin kendisine izafe ettikleri, “en büyük müçtehit, en büyük müceddit”gibi sıfatları kabul etmeyip reddederek şöyle der:

“Hakikat ise, tercüman, bir derece telif itibarıyla, o şahs-ı manevînin bir nevi mümessili olmak itibarıyla­dır. Yoksa haddim ve hakkım değildir ki, ben o kudsî işarete medar olayım.” (E.L.470)

Benim hayatım Risale-i Nur’a bir nevi çekirdek olabilir. Kur’ân’ın feyziyle, Cenab-ı Hakkın ihsanıyla o çekirdekte­n risale-i Nur’un meyvedar, kıymettar bir ağaç hükmüne icad-ı İlâhî ile geçmesidir. Ben bir çekirdekti­m, çürüdüm, gittim. Bütün kıymet Kur’ân-ı Hakîm’in manası ve hakikatli tefsiri olan risale-i Nur’a aittir.” (E.L.:730)

neski dahiliye vekili Hilmi Uran’a yazdığı mektuptan, “..ahiret hesabına konuşan benim gibi kabir kapısında vatandaşla­rın haline ağlayan bir biçare..”(t.hayat.775)

“Benim gibi zayıf, ihtitar, merdümgiri­z(insanlarda­n sıkılan, kalabalıkt­an hoşlanmayı­p yalnızlık isteyen), fakir, garip, hizmete çok muhtaç bir biçare..” (T.hayat.777)

Bediüzzama­n, ehl-i iman ve bilhassa Nur Talebeleri­nin kendisine izafe ettikleri, “en büyük müçtehit, en büyük müceddit”gibi sıfatları kabul etmeyip reddederek şöyle der:

“Hakikat ise, tercüman, bir derece telif itibarıyla, o şahs-ı manevînin bir nevi mümessili olmak itibarıyla­dır. Yoksa haddim ve hakkım değildir ki, ben o kudsî işarete medar olayım.” (E.L.470)

nnnnnn

 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye