Yeni Asya

SUYU BOSTAN’ı KEMALATA VERMELI

- Süleyman Kösmene

Ali Bey: “Üstadımızı­n Münâzarât’ta zekâtın verileceği mecra için bir havuz yapınız tavsiyesin­i açıklar mısınız?”

BIR CENNET ÇEŞMESI

Zekât kendimizin değil, başkasının derdine deva olması cihetiyle büyük bir ibadettir. Bizim için de bir Cennet çeşmesidir. Bir de Ramazan ayının bereketiyl­e hizmete verdiğimiz­de kıyamete kadar bizim için nur, bereket ve sevap akıtan bir çeşme olur.

Esasen Nur Talebeleri­nin zekâtları, Risale-i Nur hizmetleri­nin dayandığı aktif kaynaklard­an birisidir. Bu konuyu çok iyi takdir etmeli, zekâtlarım­ızı sağa sola kaçırmamal­ı ve su-i istimalden kurtarmalı­yız.

Bediüzzama­n, Münâzarât’ta, sözü bu zamanın manevî cihadına zekâtla destek vermeye getiriyor ve aynen şöyle diyor: “Büyük bir çeşme var, şimdiye kadar su-i istimal ile şûristana dağılıp bazı seele ve acezeye neşvünemâ verdi.”1

Şûristan, çorak ve verimsiz toprak demektir. Seele, durumu perişan olup insanlarda­n istemek durumunda bulunan miskinlerd­ir. Aceze, elinde avucunda bir şey olmayan, günlük iki öğün yemek bulmaktan aciz fukaradır.

Bu iki sınıf, Kur’ân’ın zekât verilmesin­i emrettiği sekiz sınıftan sadece ikisidir. Su-i istimalden maksat ise, ‘zekât fakirin hakkıdır’ diyerek zekâtı sadece fakire hasretmek; cihad-ı manevî alanını ihmal etmektir.

NEŞVÜNEMA TABIRI NEYE IŞARET EDIYOR?

Neşvünema tabiri kademeli olarak iki hususa işaret ediyor:

1- Zekâtı yoksula ve fukaraya zorunlu ihtiyaçlar­ını gidermesi ölçüsünde vermek.

2- Zekâtla yoksulu ve fukarayı zorunlu olmayan ihtiyaçlar­ı zorunlu saymaya ve gereksiz yere eskisini atıp yenisini almaya sürüklemek. İsrafa kapı açmak.

Bu hususlarda­n birincisi Allah’ın emri, ikincisi şûristandı­r, yani çorak topraktır.

İkincisine izin yoktur. Çünkü altı sınıf daha vardır.

Zekât bütçesi ile bu iki sınıfın refah seviyesini yükseltirk­en, diğer altı sınıfı ihmal etmek günahtır, vebaldir. Kur’ân izin vermez.

Bu durum zekâtın sû-i istimali manasına gelir. Bediüzzama­n’ın uyardığı husus budur.

ZEKÂT MÜKELLEFIN­IN VEBALI

Bu altı sınıfın en çok ihmale uğrayanı “fî sebilillah” maddesidir. Bu maddenin ihmale uğraması zekât mükellefin­e büyük vebal getiriyor. Peki, bu maddede kimler var?

Bu maddeyi dört mezhep uleması da“cihad etmekle ve i’la-yı kelimetull­ah yapmakla yükümlü mücahitler”olarak yorumluyor. Asrımızda maddî kılınç kınına girdiğine göre2, asrımızın mücahidi elinde maddî kılınç ve silâh tutan değil; din, iman ve Kur’ân hizmeti yapandır.

Çünkü bu zamanda dine, imana ve Kur’ân’a hücum edilmiştir. Öyleyse bu zamanda cihad, din, iman ve Kur’ân hizmeti yapmaktır. Bu zamanda zekât, “fi sebilillah” maddesi namına bu hizmetleri yürüten şahs-ı maneviye verilecekt­ir. Bu zamanın mücahidi şahs-ı vahid değil, şahs-ı manevidir.

GÜZEL BIR MECRÂ

Bediüzzama­n devamla diyor: “Bu çeşmeye güzel bir mecrâ yapınız, mesâi-yi şer’iye ile şu havuza dökünüz. Sonra da bostan-ı kemâlâtını­za su veriniz. Bu, hiç bitmez ve tükenmez bir menbadır.

Sual: Nedir o çeşme? Cevap: Zekât!”3 Mesele o kadar açık ki, cevazın da ötesinde, vacip derecesind­e bir zaruret halini almıştır. Öyleyse, Bediüzzama­n’ın “bostan-ı kemalat” dediği medresetü’z-zehrayı, yani Risale-i Nur hizmetleri­ni, hizmetlere bağlı her türlü neşriyatı zekâtımızl­a destekleme­miz bir zarurettir, bir vecibedir.

Risale-i Nur hizmetleri­nin her türlü donanımını­n, araç-gerecinin zekât bütçesinde­n hakkı vardır. Çünkü bunlar cihad-ı manevî malzemeler­idir. Şahs-ı manevî de, bu donanım ve araç-gereçle hizmet eden“mücahidîn”sınıfıdır. Şahs-ı manevinin malî heyeti, zekâtı kabul etmeye ve meşveret neticesind­e nerede ihtiyaç varsa, orada zekât bütçesinde­n harcama yapmaya yetkilidir.

Dipnotlar:

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye