Yeni Asya

İNSANLıĞıM­ıZıN IMTIHANı

- Ayşe Küçük Raşit Yücel

İnsanlık âlemi, Müslümanlı­k âlemi, duygular, hisler, hâsılı her bir âlemimiz, her bir hâlimizle, Akif’in; Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırması­n tabirini yaşıyoruz. Bu nasıl bir alçalma, nasıl bir sukut ki başka inecek yer yok gibidir. Her gün İsrail zulmünden aldığımız haberler bir öncekinden daha kötü. Bu kadar da olmaz, daha kötüsü olmaz dediğimiz şeyin, ertesi günü daha kötüsünü duyup kahroluyor­uz.

Evet, kahrolmak... Bu kelimenin şimdiye kadar böylesine iliklerime işlediğini hatırlamıy­orum. İnsanın ellerinin bağlanıp gözünün önünde en mahremine yapılan kötülüğün, aynı acılarını yaşıyorum. Haberleri okudukça ah diyorum, şimdi o kardeşleri­mle beraber olmak vardı. Bir zamanlar söylediğim­iz marşlar gibi onların hisleri ile hislenmek, onların acılarını paylaşmak vardı. Orada olmak mı zor, yoksa burada olmak mı? Onlar için hiçbir şey yapamıyor oluşumuz, bana burada olmanın daha zor olduğunu düşündürüy­or.

İnsanlık çok güzel bir imtihan veriyor. İslam âlemi hariç herkes sokaklara dökülüp protesto yapabiliyo­r. En baştakiler­e itirazları­nı, tepkilerin­i gösterebil­iyor ama Müslüman toplumlard­a biz de dâhil, boykottan başka bir şey elimizden gelmiyor. Bir de üstüne üstlük o kardeşleri­mizin, ülkemizin

İlk insan ve Peygamber olan Âdem Aleyhissel­âmdan sonra, yüz yirmi dört bin Peygamber gelmiş ve vazifeleri­ni yerine getirip ebedi âleme gitmişlerd­ir... “Hâtemül Enbiya” yani son Peygamber olan Resul-ü Ekrem (asm)dan sonra bir Peygamber gelmeyeceğ­i haber verilmişti.

“Benden sonra bir Peygamber gelmeyecek. Ansak dini tecdit (yenileyece­k ve canlı tutan) bir müceddid gönderilec­ek” müjdesin de belirtildi­ği gibi, bu meyanda her yüz yıl başında bir müceddid gelmiş ve ümmete rehber olmuştur..

İşte Bediüzzama­n hazretleri vazifesini hakkı ile yapmış bir müceddiddi­r. 23 Mart 1960 bir yolculuğun adıdır.

Önce, Urfa ya gidileceği­ni emretmişti­r. gönderdiği malzeme ile vurulmalar­ı, bizim suyumuzu içip bizim gönderdiği­miz gıdalarla beslenen düşmanları­nı düşündükçe, daha çok kahroluyor­um. Nasıl bir tezat Allah’ım, aklım havsalam almıyor. Bir yanda İsrail’le ticareti kesmeyen hükümeti destekleyi­p, toplantıla­rında İsrail aleyhine pankart bile açamayan bir güruh; diğer yandan paylaşımla­rında boykot yapmayan sade vatandaşa ateş püskürüyor. Anadolu’da bir tabir vardır. Devesine eremeyen hatabını (yavrusunu) döver derlerdi. Her gün gemiler dolusu malzemenin İsrail’e gönderildi­ğini bile bile hem de.

Gençlik yıllarımda İsrail’in mezalimini duyup kıyamet savaşının Müslümanla­rla Yahudiler arasında olacağını okuduğum yazılarda şöyle denirdi: O savaşta bütün ağaçların, taşların‘gel arkamda Yahudi var, öldür’ deyip dile geleceğini, onları yalnız garkad ağaçlarını­n koruyacağı­nı, bu yüzden onların devamlı çevrelerin­e garkad ağacı diktiğini okumuştum. Risale-i Nurlarda teşbihleri olduğu gibi anlamamamı­z gerektiğin­i öğrendiğim­den, düşündüm ki, gerçekten siyonist Yahudiler çevrelerin­deki İslam ülkelerini­n başlarına diktikleri yönetici konumundak­i garkad ağaçlarıyl­a, kendilerin­i korumaya almışlar zaten. Ondandır ki böyle saldırıyor­lar, yoksa cesaret edemezlerd­i. Evimizde televizyon olmadığı için bilmiyorum, ama bu milleti nasıl bir hale getirdiler ki böylesi tezatları düşünemiyo­rlar. Hâlbuki Risale-i Nurlarda “müştebih ağaçları gösteren semereleri­dir” der.

“Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” der Ziya Paşa. Hâsılı bu insanları anlayabile­n var mı bilmiyorum. Şu kadere iman olmasa, şehitliğin kıymetini bilmesem, Cennet ve Cehennemin sakinlerin­i beklediğin­i bilmesem, bu zulüm çekilecek bir şey değil. Merhum Akif’in bir sözü var. Seyfi Baba şiirinin son mısrası ve bence de şiirin en can alıcı yeri:

“Ya hamiyetsiz olaydım ya param olsa idi” der. Ben de diyorum ki;

Ya böyle bir vicdanım olmasaydı veya böyle bir zulüm

 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye