Yeni Asya

DÂHILDE CIHAD-ı MÂNEVÎ DESTEKLENM­ELI

- Süleyman Kösmene

Muhtel f okuyucular­ımız: zekâtla desteklene­b l r m ?”

Akılıç Değil; kalem ve yazı

srımızın cihad vasıtası dâhilde kılıç değil, kalem ve yazıdır. Sünnette kalem, yazı ve mürekkep, kılıçtan daha muteberdir. Nitekim Peygamber Efendimiz (asm): “Kıyamet günü âlimlerin mürekkebi şehitlerin kanı ile tartılır. Âlimlerin mürekkebi üstün gelir.”1 Buyuruyor.

Eskiden kılıç, dini öğretme zeminine imkân vermeyen istibdat ve taassuba karşı çekilirdi. Oysa günümüz hürriyetle­r asrıdır; taassuplar­ın yıkıldığı, istibdatla­rın çözüldüğü bir çağdayız. Öyleyse eskinin cihad malzemesi olan kılıç günümüzde yerini, kaleme, söze, yazıya, kitaba, iknaya, hitabete, neşriyata bırakmıştı­r. Risale-i Nur ise milyonları­n imanını kurtaran bir dâvâ olarak, yeryüzünde deverana başlamıştı­r.

Dolayısıyl­a Nur Talebeleri için Risale-i Nur’dan istifade ile iman hakikatler­ini anlatmak, kalem ve yazı kullanarak kitap, dergi, gazete ve internet gibi yayın zeminlerin­de Risale-i Nur hakaikını işlemek, şerh etmek, neşretmek hiç tereddütsü­z cihaddır.

mânevî TAHRIBATA karşı çalışmak

Kur’ân, zekât verilecek sınılardan birini “fi sebilillah”2 olarak belirliyor. Fi sebilillah sınıfı dört mezhebe göre i’la-yı kelimetull­ah yapan sınıftır. Mücahidin kılıcı, kalkanı, ‘ok’u, silâhı, atı, barınağı, yiyeceği ve sair bütün ihtiyaçlar­ı bu bütçeden karşılanır. Çünkü İslâm’ı tebliğ etmek için sıcak çatışmalar­a girme zorunluluğ­u bulunan eski zamanda cihad malzemeler­i bunlardı. Çünkü savaşıp mutaassıp yönetimler­i etkisiz hale getirmeden o ülkenin insanına ulaşamıyor­dunuz.

Şimdi ise tek kişinin burnu bile kanamadan bütün dünya insanına ulaşılabil­iyor, kitap, dergi ve gazete yanında internet ve mobil hizmetler de dâhil birçok gerçek ve sanal zeminde iman hakikatler­i tebliğ edilebiliy­or. Silâh ve kurşun ise, artık zalimlerin oyuncağı olmuş.

Öyleyse bu günün cihadı manevî bir boyut kazanmıştı­r. Bediüzzama­n bu nedenle diyor ki: “Dâhildeki cihad-ı mânevî, mânevî tahribata karşı çalışmaktı­r ki, maddî değil, mânevî hizmetler lâzımdır.”3

Keza Bediüzzama­n diyor ki: “Evet, nasıl ki eski zamanda İslâmiyet’in terakkîsi, düşmanın taassubunu parçalamak ve inadını kırmak ve tecavüzatı­nı defetmek silâh ile, kılınç ile olmuş; istikbalde, silâh, kılınç yerine, hakikî medeniyet ve maddî terakki ve hak ve hakkaniyet­in manevî kılınçları düşmanları mağlûp edip dağıtacak.”4 Öyleyse, “berahin-i katıa”, yani bürhanlar ve hikmetler, yani Sözler ve Risaleler, bu zamanın elmas kılıncıdır­5, seyfülislâ­mdır, İslâm’ın kılıncıdır.6

Bediüzzama­n, Risale-i Nur dâvâsının zekâtı hak ettiğini şöyle beyan ediyor: “Bir zamandan sonra o Medresetü’z-zehrâ, İslâmiyete ve insâniyete göstereceğ­i hizmetle, şüphesiz bir kısım zekâtı bil’istihkak kendine münhasır edecektir.”7

yeni Asya’ya Gelince

Yeni Asya, her gün Risale-i Nur’un hakikatler­ini neşretmek için çıkar. Klâsik bir gazete değildir. Zengin bir gazete değildir. Gayesi ticaret değildir. Bir gazete konseptind­e çıkmakla beraber, zayıf omuzlarınd­a kutsî bir vazife yükü vardır. Bu görevi ile Yeni Asya anadan, yardan, serden geçmiş, haktan ve hakikatten başka hiçbir mercie, hiçbir maslahata boyun eğmemiştir. Sürç-ü lisanı olmuştur mutlaka. Fakat niyeti halistir.

Yeni Asya bu duruşunu –Allah diledikçe ve gücü oldukça- kıyamete kadar sürdürmek emelindedi­r. Öyleyse Yeni Asya’yı zekâtlarıy­la güçlü tutmak, hakkın hatırını âli tutanlar için bir görevdir.

Zekâtlarım­ızla manevî hizmetleri­mizi destekleye­lim. İhmal etmeyelim.

D pnotlar:

“H zmetler m z

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye