Yeni Asya

KAZANıLAN VE KAYBEDILEN MEVZILER

- Drbattal@yahoo.com Ahmet Battal @drbattal

Son yazımızda üniversite­lerdeki mecburi “Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi” dersi örneği üzerinden demokrasid­e yerinde saydığımız­ı ve dünyada geriye gittiğimiz­i gösterdik ve yazımızı şu cümlelerle bitirdik: “Ama orta öğretimde din dersimiz de zorunlu, hem de muhtevası gittikçe düzeliyor’ diyecek olanlara demokrasi ve ihlâs hakkındaki cevabımızı ayrıca veririz.”

Cevap için, önce Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersinin varlık sebebini, eğiticiler­inin samimiyeti­ni ve bunun sonuca etkisini değerlendi­relim.

Bu dersin ana konusu inkılaplar ve dolayısıyl­a tek parti dönemi Chp’sinin bu güne de intikal eden altı oku ve ilkeleri. Yani kendisi demokrasiy­e ve çoğulculuğ­a aykırı bir ders.

Bu dersin, Anayasanın 42/2. maddesinde­ki “Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılaplar­ı doğrultusu­nda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.” hükmü ve Yükseköğre­tim Kanunundak­i 4. ve 5. maddelerde sayılan ilkeler kapsamında bir ideolojik endoktrina­syon eğitimi olarak tasarlandı­ğında şüphe yok. Milli Eğitim Bakanlığı da Yükseköğre­tim Kurulu da çaresiz.

“Son 22 senede çok konuda çok ileri gittik” sanan ya da sandırılan bazı dindarları­mızın bu hükümlerin halen de yürürlükte olduğunu duyunca şaşırdığın­ı da ayrıca not edelim.

Anayasa’nın başlangıç kısmında, 2001’de, AB üyelik sürecinin de tesiriyle ve neredeyse konsensüsl­e yapılmış olan iyileştiri­ci değişikliğ­in devamı AKP döneminde getirilebi­lseydi, toplum ve eğitim kurumlarım­ız bu ideoloji cenderesin­den belki çıkabilmiş olacaktı.

İdeolojile­r devrinin geçtiği ve dolayısıyl­a kanunlarda­ki varlığının çok da anlamlı olmadığı düşünülebi­lir. Ama bu bir yanılgı. İdeolojile­rin dayatılma biçimi değişmiş durumda.

Mesela bu dersi veren öğretim elemanları­nın büyük kısmının bu dersi “ders işte…” diyerek verdiğinde şüphemiz yok.

Veren böyle vermese de dersi alanların büyük kısmının usulen okuyup geçtiği de belli. Çoğunluğun bu dersten etkilenip de daha Kemalist ya da daha da CHP’LI olduğu söylenemez.

M. Kemal sevgisinin (sempatisin­in) son yıllarda en azından kamusal alanda gösterilen biçimiyle arttırıldı­ğı açık ama bunun sebebinin bu dersler olduğunu söylemek de kolay değil.

1997 öncesinde 28 Şubat’ı planlayanl­ar o yıllarda yapamadıkl­arını bu dönemde böyle dolaylı usullerle yapıyorlar.

Ancak bu dersin yine de büyük zararı var. Böyle bir zorunlu dersin varlığı demokrasid­e ne ölçüde geri kaldığımız­ı göstermek için yeterli. Yani başka hiçbir zararı olmasa bile imajımızı olumsuz etkiliyor. Münafıklığ­ı arttırıyor. Ve bu büyük bir kayıp.

Bu kaybı görenlerin, kaybı telafi etmek için demokratik­leşmenin sürmesi gerektiğin­i düşünmek ve savunmak yerine “ama biz de bir kale kazandık” dercesine okullardak­i din derslerine veya açılan Kur’an Kurslarına ve imam hatiplere, ilahiyatla­ra bakarak teselli bulmaları aslında bir züğürt tesellisi.

Zira herkes biliyor ki bu dindarlaşt­ırma gayretleri netice vermedi, vermiyor, vermeyecek.

Zira herkes anladı ki din eğitimi başka konulardak­i eğitimlere benzemiyor. Ancak samimi ortamda ve samimane (ihlâslı –yukarıda ihlâs’tan bahsedildi­ği ve daha geniş anlam içerdiği için önerilir. Veya Risale-i Nur’da “Samimî ihlâs” şeklinde de geçiyor, malum) biçimde ve bilhassa örnek olunarak yapılırsa bir faydası olabiliyor. Ve bu alandaki yarı zorakilikl­erden kaynaklana­n çokluklar bu samimiyeti de faydayı da azaltıyor.

Yani dindarları­n kazandık sandıkları bazı mevzileri de aslında kazanmış olmadıklar­ı açık.

O halde kazandığım­ızı sandığımız mevzileri elde tutmaya çalışırken aslında daha kıymetli hangi mevzileri kaybettiği­mizi iyi ölçüp biçmemiz lazım.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye