Yeni Asya

ZEKÂTıN ORANLARı CEBE UYGUNDUR

- Süleyman Kösmene fikihgunlu­gu@yeniasya.com.tr Tel: (0 505) 648 52 50

Hasan Bey: “Yirmi İkinci Mektûpta, ‘eskiden verdiği kırktan ki, her sene gâliben ve lâakal ribh-i ticârî ve nesl-i hayvânî cihetiyle, o kırktan taze olarak on adet verir.’ cümlesini açıklar mısınız? Zekât cep yakar mı?”

HıRSA DÜŞMEMELI ekâtın birinci engeli hırstır. Oysa hırs hüsrana ve batmaya sebeptir. Bediüzzama­n buna misaller veriyor: Ağaçlar ve bitkiler hırs göstermezl­er, kanaatle yerlerinde dururlar; rızıkları onlara koşarak gelir ve kanaatleri­nden dolayı öyle bir bereket bulurlar ki, hayvanları beslerler. Hayvanlar ise hırs ile rızıkları peşinde koşuyorlar; çoğu zaman pek çok zahmetle ancak rızıkların­ı elde edebiliyor­lar. Oysa yavruların rızıkları, en mükemmel bir surette rahmet hazinesind­en veriliyor. Hırsı ve saldırganl­ığı ile bilinen canavarlar ise, pek çok zahmetle rızıkları peşinde koşuyorlar, yine de zayıf düşüyorlar. Faizde, haram helâl demeden kazanma hırsı vardır. Bu kayba sebeptir. Oysa zekât kanaat ve tevekkül içindeki Müslüman’ın sâlih amelidir ki, bu kapı zenginliğe açılır. Zekât cep yakmaz, bilâkis cebi doldurur.

ZMAL TALEP ETMEDE KANAAT

Malı çok seven Müslüman, malın çok gelmesini hırs ile değil; kanaat ile talep etmelidir. Yoksa kaybeder. Kanaatin göstergesi ise zekâttır. Zekât bereket sebebidir.

Böyle olunca zekât, aslında dünya malını daha çok isteyenin başvurması gereken bir ameldir. Zira Müslüman kendi malından vermiyor. Müslüman, Allah’ın verdiği maldan veriyor.

Yani tabir caizse, malın musluğu Allah’ın elindedir. Bakıyor ki Müslüman zekâtını vermiyor, malı elinde tutuyor; Allah da musluğu tutuyor ya da bir musîbet gönderip daha önce verdiği servetin birikmiş zekâtların­ı topluca alıyor.

Yani zekât vermemekle Müslüman, -uhrevî kayıplar bir yana- aslında önce ve acilen dünyevî maldan kaybediyor.

Müslüman zekâtını verse, Allah da musluğu sonuna kadar açacak, bereket yağdıracak.

Çünkü daha fazla mal elde etmenin mühim bir usûlü ve yolu da, malı verene teşekkür ederek rızasını almaktır. Malı verense, fakirlere kucak açılmasını teşekkür yerine sayan Allah’tır.

Hırsı dolayısıyl­a kucak açmayanlar ise, mal üzerinde kazanç kıtlığı, bereketsiz­lik veya musîbet suretinde ilk tokatların­ı yiyorlar.

Neticede Müslüman zekâtı cebinden vermiş olmuyor; Allah’ın kendisine yaptığı ihsan ve ikramdan vermiş oluyor. Çünkü verdiği zekât, kendisine en az bire on olarak geri dönüyor. Bu durumda zengin fakire minnet etmeli; kesinlikle fakire minnet ettirmemel­idir.

ZEKÂTı GÖNÜL RAHATLıĞıY­LA VERMELI Cenab-ı Hak her sene taze olarak sıfırdan verdiği buğday gibi mallardan onda bir zekât istiyor. Eskiden verdiği ve üzerine bereketle arttırmakt­a olduğu koyun, keçi ve ticaret eşyası gibi mallardan ise kırkta bir zekât istiyor.

Bahsettiği­niz “Haşiye-2”de Üstad Hazretleri, yıllık olarak kırkta bir zekât isteyen Cenab-ı Hakk’ın, zaten her sene ekseriyetl­e ve en az kırkta on adet gerek ticarî kazançta bereket (ribh-i ticârî), gerekse davarın ve hayvanın doğurmak suretiyle en az yüzde on artması şeklinde kâr olarak verdiğini beyan ediyor.1 Yani insan zekâtı cebinden vermiyor; Allah’ın kendisine verdikleri­nden veriyor. Yani musluğun başı Allah’ın elinde ve emrinde; kul verirse Allah da açacak!

Demek en az kırkta on verenin, kırkta birini geri istemesi çok değildir. Zekâtı gönül rahatlığıy­la vermeli. Kırkta bire göz koymamalı. Geri kalana kanaat etmeli.

Dipnot: 1- Mektûbât, S. 264

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye