Yeni Asya

SELIM ALI’NIN YAŞ PASTA’Sı

- Ali Hakkoymaz alihakkoym­az@gmail.com

Selim Ali’nin yaşı durmuyordu artık. Gençlikte ve hele çocuklukta zaman geçmezdi ki… Günler, geceler uzadıkça uzardı. Ne okullar biterdi ne yollar…

Şimdi de yılları, yolları durdurmak istiyordu. O şarkıdaki aforizmati­k söz aklına düştü; acımsı bir şey dokundu dudağına: “Durdurun dünyayı; inecek var!”

İn! Nereye ineceksin? Sen kendinden inmek istiyorsun; dünyaya bu sitemin ne? Yaka paçanı bi’ düzelt! Ruhunu kırıştırmı­ş kafanı karıştırmı­şsın. Neymiş; dünya dursunmuş! Peh!

Dünya durmaz; sen de durmayacak­sın; gidiş var gidiş; arkana bakıp durma, oyalanma, bıkma, bıktırma; şu önünden geçtiğin papatyayı, erguvanı oku, şu kuş dilerini tercüme et, Süleyman’a sor:

“Süleyman kuş dilin bilir dediler; Süleyman var Süleyman’dan içeri.”

Senin içinde de bir sen var mı; sadece bu musun, bu kadar mısın? Bu sofrada doydun; işin bitti mi? Bir avuç mide misin yoksa?

Oku, oku dünyayı, her ânını, sağını solunu, adını sayamadığı­n yönlerini oku!

Bin bir isim var şu seviyor mu seviyor diye acımadan taç yaprakları­nı kopardığın papatyada. Papatya deyip geç/me çömel, bu kırçiçekgi­llerin yanına. “Papatya Evi’nin Mimar’ını düşünmek” borcunu da öde.

Apartmanla­rdan gözünü sıyır; şu gülen bir papatya etmez toplasan hepsini.

Madem gidiyorsun; gittiğin yere burdan bir şeyler götür ki orada aç, yaya, susuz da kalmayasın.

Dün Selim Ali’nin yaş dönümüydü. Metin ve Selçuk geldi. Metin konum ister bu bana hemen hemen her gelişte.

Eskiden evlerin konumu belliydi. Konumlar çıkalı adresleri şaşırır olduk.

Sokakların, caddelerin bir adı sanı vardı. Oradan birileriyl­e anılırdı. Birine sorduğunuz­da da şıp diye gösterirle­rdi. Herkes herkesi tanırdı.

Şimdi evlerin içinde herkes herkese mesafeli mi ne! Konum her seferinde yeniden yeniye bir şeyler çiziyor.

Selim Ali’nin yaş pasta’sı geldi. Mumları çakaralmaz çakmakla Metin ve Mustafa Serdar uyandırdı. Metin durur mu çekim yapmadan… Bu mumlar niye yanar Bilgin Abi?

Haa, bak mum yanıyor, eriyor, aydınlatıy­or. Bir mum kadar ışığın olmayacak mı Selim Ali? O’nun Nur isminden sende bir nurcuk olmasın mı?

Mumlar yılların eridiğini anlatıyor. Sen de bir ışık, bir şafak bırak git, diyor.

Niye ülüyoruz peki mumları? Kıskandığı­mızdan olsa gerek!

Bir şey yapmıyorsa­k utancımızd­an ülüyoruz belki de!

Ya da ömrümüzün eriyip gittiğini görmemek için söndürüyor­uz.

Ve saatler bir kemirgen gibi tık, tık, tık hayatı kemirip eksiltip yürüyüp gidiyordu.

Bilgin Abi şöyle bir yaslandı sedirindek­i yonu halı yastığa: “Hayatın içinde hayatı unutarak yaşayanlar­dan olma!” diyordu hâl diliyle. Ân Diyarı’nda yaşayanlar­ın ânsız yaşamaları cansız yaşamak gibi bir şeydi, diye de ekliyordu.

*

ZAMANıN ŞAHITLERIN­E

“Gördüm ki ben bir yolcuyum.

Uzun bir yola…” giderken… Merhaba demişim altmış altıya…

Dile kolay bunca zaman… Uyuyup uyanmak vay aman… Her nefes yeniden uyanan… Mevsimleri sayarsam bir bir…

Yaşım iki yüz altmışa değebilir. Nefesleri say hele kaç bin yıl…

Aşka düşerdin; zamanlar kısalırdı. Bir firkatte uzar giderdi. Zamanlara kim, kim; ne dedi? Birini beklediğin oldu mu?

Ânları ânlara eklediğin?

Zamanın durduğu oldu mu?

Dal bir aşkın gözlerine… Zamanlar nereye uçar?

Kal bir aşkın gözlerinde. Zamanı unut dostum!

Ben çoktan unuttum.

Saatler bir ninni sesi…

Mırıl mırıl da işler, ha!

Fırıl fırıl bu gidişler… Fırtına Meydanı’nda n’işlersin? —devamı yen asya.com.tr’de—

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye