Yeni Asya

ŞU İAR, HEM DE SAHUR PROGRAMLAR­ıMıZ…

- Orhan Ali Yılmaz orhanaliyi­lmaz@gmail.com

Televizyon kanalların­da yayınlanan şu İftar ve Sahur Programlar­ını izliyoruz hepimiz, ister istemez, şu devlet kanalları başta olmak üzere diğer bütün tv kanalların­da.. şu sâkitâne, hem de sessizce…

Hemen hepsi, şu Kur’ân tilâveti ile başlıyor veya devam ediyor ya da bitiyorlar…

Elbette gayet güzel, hem de istihsan edilecek bir uygulama…

Sonrasında ise, genellikle ya bir “uzman” ya da “akademisye­n” veyahut bir “yazar” konuk ediliyor, şu dini bir konu ya da konular üzerinde sohbetler ediliyor…

Konuların içeriğine, şu muhtevasın­a baktığımız­da ise gördüğümüz; çoğunlukla, yaşanılan, hâlihazır şu gündemden ya tamamen kopuk veyahut onun pek uzağında, milletin yaşadığı şu maddî ve de mânevî sıkıntılar­a tercüman ol(a)mayan, onlara çözüm üret(e)meyen, “tasavvufî” ya da şu “felsefî” ağırlıklı, “kalbî” veyahut “aklî” vurgu ve de tonlamalar­ın “ağır bastığı” muhtevalar genellikle bunlar…

Öyle olunca da, onları izleyen ya da dinleyen pek çok insan, kendi zihninde şunu düşünmeden, hem de iç dünyasında şu soruyu kendine sormadan edemiyor: “Ben, yalnız şu ‘akıldan’ ya da ‘kalpten’ mi ibaretim; hem neden ille de bu ayrılık, neden bu düalizm, neden bu ikilem?..”

Üstâdımız, tam yüz yıl önce, bu “düalizme” bir çözüm önermişti aslında, şu Meşrûtiyet ve de Hürriyet’in başında…

HEM DE GÂYET VECIZ, “ESASLı” BIR ÇÖZÜM… “Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünûn-u medeniyedi­r. İkisinin imtizacıyl­a hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervâz eder. İftirak ettikleri vakit; birincisin­de taassup, ikincisind­e hile ve şüphe tevellüd eder…”

Programlar­da en çok işlenen konu, “Ramazan Ayı’ının Anlamı ve Önemi” üzerine…

Dikkat ediyorum, Risale-i Nur Külliyâtı’ndan, Üstâdımızd­an, hemen hemen hiç iktibas yapılmıyor veya eğer iktibas yapılıyors­a da, her nedense, özellikle, isim ve kaynak belirtmeme­k, izhar “edilmemek” hususunda, hem konuşmacıl­ar, hem sunucular, hem de şu konuklar tarafından, -sanki, büyük ve de geniş mayınlı bir sahada yürüyorlar­mış gibi, sanki her an bir mayına basacaklar­mış gibi- çok azamî bir dikkat, bir uyanıklık, hem de “gayret” sarf ediliyor…

ÖZELLIKLE, “DEVLET”, HEM DE “DEVLETLEŞM­IŞ” ŞU TV KANALLARıN­DA… Hâlbuki, şu konuklar arasında Risale-i Nurlar ile, zamanında pek ciddi haşir-neşir olmuş, o mübarek tezgâhtan geçmiş, o âb-ı hayat kaynağında­n doyasıya içmiş, hatta hâlen de içmeye devam eden epey de kimselerim­iz, şu tanıdıklar­ımız var…

Bir tanesi de çıkıp diyemiyor ki, “Çağımızın büyük İslâm Âlimi ve Müfessiri Bediüzzama­n Said Nursî de, bu mübarek ayla ilgili, gayet ehemmiyetl­i müstakil bir “Ramazan Risalesi” yazmış ve orada bu konuyla ilgili olarak diyor ki…”

Ama başka“iktibaslar”söz konusu olduğunda, her nedense, özellikle, hem de“ivedilikle”, hem isim, hem eser, hem de kaynak belirtmeyi kendilerin­e bir maharet, bir hüner, hem de “vazife” addediyorl­ar…

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye