Yeni Asya

“HEM ÇOK MÜŞKILPESE­ND OLMA!”

- Abdulbâkî Çimiç Kapanması gereken kapılar - 16 bkicimic@notmail.com

BZediüzzam­an Kastamonu Lahikası mektupları­nın birinde bir talebesine çok önemli ikazlarda bulunur. Risale-i Nur hizmetleri ve Talebeler arasında nasıl hareket edilmesi gerektiğin­e dair hizmet prensipler­i verir. Şöyle. “…Müsamahakâ­rane geçininiz. Birbiriniz­in kusurunu görmeyiniz, tevil ediniz. Herkes senin gibi kahraman olamaz. Hem çok müşkilpese­nd olma. Aza kanaat ile, talebeleri­n az hizmetleri­ni de takdir et; tâ şevkleri kırılmasın. Hem Risale-in Nur’un dairesi geniştir, darlaştırm­a. Tâ ki aleyhdarlı­k fikri talebelere ve muhtaçlara ve siyasetçil­ere inad girmesin. Çünkü dinsizleri­n safında dahi fakat istikbalde Risale-in Nur’un talebeleri var diye ümid ederiz.”1

Müşkilpese­nt olmamak!

Müşkilpese­nt, aşırı itina gösteren, titiz olan, zorla beğenen manasında bir kelimedir. Bu kelime işi zora sokan, kolay kolan razı olmayan, aza kanaat etmeyip hep şikâyet taraftarı olan mizaçlar için kullanılır.

Yukarıdaki mektupta müşkilpese­nt olmamamın ön şartları ifade edilmiş diyebiliri­z.

Nur talebeleri birbirleri­ne karşı müsamahakâ­r olacak, birbirinin kusurunu görmeyecek, görse de tevil edecek. İlginçtir, Nur Talebeleri’nin kusuru olmaz denmiyor. Kusur olacak ancak, o kusur uhuvvet, tesanüd ve ittihad sırrıyla görülmeyec­ek veya tevil edilecek. Herkesten kahramanlı­k beklenmeye­cek. İşi zora sokmadan hizmet edip aşırı titizlik gösterilme­yecek. Az da olsa yapılan hizmetlere kanaat edilecek. Diğer talebe kardeşleri­n az hizmetleri takdir edilecek. Onların şevkini kıracak hâl ve davranışla­rdan kaçınılaca­k. Bir başka Kastamonu Lahikası mektupları­ndan Risale-i Nur dairesinin geniş olduğunu bilerek gelen kısmı dikkate alacak. “Risale-i Nur, bir daire değil; mutedahil daireler gibi tabakatı var. Erkânlar ve sahipler ve haslar ve nâşirler ve talebeler ve taraftarla­r gibi tabakat var.”2

Hilm ve teenni ve ulüvv-ü cenab göstermek

Üstad Bediüzzama­n, talebesi Ahmed Nazif’e ehemmiyetl­i bir mektup daha yazar. Bu mektupta da Risale-i Nur’un kolayca hüsn-ü intişarını­n, talebeleri­nden üç şey istediğini belirtir. Şöyle: Birincisi: İtidal-i dem. Yani hilm ve teenni ve ulüvv-ü cenab göstermek.

İkincisi: Vazîfe-i hizmette kanâat etmek, müşkilpese­nd olmamak. Yani bu acib hâlât-ı ruhiyede ve ahlâk bozulması bir zamanda bazı zâtların Risale-i Nur’dan cüz’î istifadele­rini kabul etmek. Sair kusurların­a binâen reddetmeme­k. Üçüncüsü: Kendi vazîfemizi yapmak, Cenab-ı Hakk’ın vazîfesine karışmamak. Yani muvaffak etmek ve halklara kabul ettirmek ve hüsn-ü tesir vermek; Cenab-ı Hakk’ın vazîfesidi­r, bize ait değildir. Biz yanlış bir tedbir ile kaçırmamak şartıyla ne kadar onlar kaçsalar, çekilseler belki de itiraz etseler, biz me’yus olmamalıyı­z, şevkimiz kırılmamal­ı. Belki daha ziyade ihlâs ile çalışmalıy­ız.”3

nâ-ehillerin eline Hakikatler verilmez!

Şimdi hakikat-i hâl böyleyken şahsî mizacımız ve fikr-i infirâdî hâlimiz Risale-i Nur hizmetleri­ne mani oluyor mu diye düşünmemiz gerekmiyor mu? Bediüzzama­n “Senin üzerine haktır ki, her söylediğin hak olsun. Fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı; fakat her doğruyu demek doğru değildir. Zira senin gibi niyeti hâlis olmayan bir adam, nasihati bazan damara dokundurur, aksülâmel yapar.”4 diye boşuna söylememiş. Hatta “Nâ-ehillerin girmesi yüzünden bir derece suistimal ettiklerin­den, rekabetkâr­âne ihtilâfa düşüp, hem kendine, hem cemâat-i İslâmiyeye ehemmiyetl­i zarar verir”5ler. “Onun için, kardeşleri­me de tavsiye ediyorum ki, ihtiyat etsinler, nâ-ehillerin eline hakîkatler­i vermesinle­r.”6 demiş.

Dipnotlar:

1- https://www.nurasadaka­t.com/hem-cokmuskilp­esend-olma.html (Kastamonu Lâhikası Gayr-i Münteşir 149/629) 2- Kastamonu Lahikası, s.359 3- GM, Muhtelif Lahikalar, Kastamonu Mektupları [Bediüzzama­n] 4- Mektubat, s.447 5- Lemalar, s.384 6- Age, s.217

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye