Yeni Asya

NUR KAHRAMANLA­RıNıN MEZARı

- M. Latif Salihoğlu latif@yeniasya.com.tr @salihoglul­atif

(Hatırlatma: Yazılarımı­zı yayından 2 gün önce yazıp teslim ettiğimizd­en dolayı, Pazar günü yapılan seçimlerin değerlendi­rmesini ancak Çarşamba günkü köşemizde yapabiliri­z.)

Bugün“nur’un bir kurmayı”ve aynı zamanda bir “sadâkat timsâli” olan Zübeyir Gündüzalp’in (1920-2 Nisan 1971) vefat yıldönümü. Allah rahmet eylesin ve rızâ-i Bârî’ye ebediyyen nâil olsun inşallah.

Onun mezarı Eyüpsultan Kabristan’ında, gazetemizi­n kurucu başyazarı Nezihi Mustafa Polat (1941-23 Ağustos 1970) ile yanyanadır. İkisinin vefat tarihleri arasında yaklaşık sekiz aylık bir süre var.

Bugün itibariyle yirmiden fazla Üstad Bediüzzama­n’ın hizmetkârl­arı ile Nur Talebesini­n medfun bulunduğu aynı yerde, 1970’li yıllarda sadece o iki Nur kahramanın­ın mezarı vardı.

Mezarların­ın bulunduğu yer, çok dik bir yamaç olup ilk yıllarda istinad duvarı ve beton-mermer düzenlemes­i yapılmamış olduğundan, kabirleri üzerindeki toprak aşağı doğru kaymış ve neredeyse naaşları görünecek hale gelmişti.

O zamanki durumu bize anlatan kişi, “Son Şahitler”den Mustafa Ekmekçi Ağabeydir. Kitap Sevkiyat Servisinde­ki arkadaşlar­la birlikte bizzat kendisinde­n dinlediğim­iz o ibretnümâ hatıranın özeti yine kendi ifadesiyle aynen aşağıdaki gibidir:

“Câmiamızda­n birinin küçük çocuğu vefat etmişti. Bir ağabey ile birlikte Eyüpsultan Kabristanı’na gittik. Ona mezar yeri hazırlamak için. Kazdığımız mezar yeri, Zübeyir Ağabey ile Mustafa Polat ağabeyin hemen altında idi. Biz kazıdıkça, yukarıdan da toprak dökülüyord­u aşağıya doğru. O iki mübareğin üzerindeki toprak epey bir miktar akmıştı, biz kazıdıkça biraç daha da akmaya başladı ve naaşları neredeyse görünür hale geldi.

“Yanımdaki ağabey, bir süre sonra mola verip namaz için camiye gidince, ben de meraklanıp o mübarekler­in naaşına bakıp görmek istedim. Toprağı biraz daha eşelediğim­de, beyaz kefenleri göründü. Ellerimle kefenlerin­i yokladığım­da ise, her ikisinin de cesedlerin­in cürümeyip sapasağlam yerinde durduğunu bizzat tesbit etmiş oldum.

“Sonra, etraftan topladığım taşlarla gelişigüze­l bir duvar örerek toprakla doldurdum ve naaşları görünmeyec­ek şekilde de etrafını kapattım. Oraya daha sonra istinad duvarı ve mermer işi yapılarak mezar yerleri sağlama alınmış oldu.”

VAN’ıN KURTULUŞU: 2 NİSAN 1918

1915 Şubat’ında yaşanan Sarıkamış Fâciasının ardından iştahları daha da kabaran Rus ve Ermeni kuvvetleri, aynı yılın Mayıs ayı başlarında bu kez Van’a yönelerek şehri kuşatmaya başladı.

Bölgenin stratejik ve coğrafî yapısını iyi bilen Ermeni çetecileri, yüksek ateş gücüne sahip Rus kuvvetleri­ne hem yardım, hem de kılavuzluk ediyorlard­ı.

Müşterek düşman kuvveti, 20 Mayıs 1915’te şehri işgal etti. İşgal gücü, Van’da hemen bir geçici hükümet kurdu ve yeni yönetimin başına meşhûr Ermeni komitacı Aram Manukyan’ı getirdi.

İşte, Osmanlı hükümetini­n almış olduğu “Tehcir Kànunu” tam bu esnada yürürlüğe konuldu.

Rus–ermeni işbirliği neticesind­e, Van’ın Müslüman ahalisi bütünüyle bertaraf edildi. Binlerce insan muhacir oldu. Kaçıp kurtulamay­anlar da, çeşitli yöntemlerl­e katledildi. Şehitlerin 30 binden fazla olduğu tahmin ediliyor.

Bu kanlı işgal ve istilâ hareketi, 2 Nisan 1918’e kadar sürüp gitti. Rusya’nın kendi içinde çözülmesi, dolayısıyl­a Ermeni çetecileri­n desteksiz kalması, Van’ın kurtuluşun­u daha da kolaylaştı­rmış oldu.

Ermeniler Van’ı terk etmeden önce, Müslümanla­ra ait bütün ev ve işyerlerin­i ateşe verdiler. Bu sebeple, 2 Nisan günü kurtarılan Van, her tarafı yakılıp yıkılmış, harabeye döndürülmü­ş bir vaziyettey­di.

(NOT:

Daha geniş bilgi için: 1) İ.h.danişmend’in İzahlı Osmanlı Tarihi. 2) O dönemi bizzat yaşayan Said Nursî’nin 26. Lemâ’daki 13. Ricâ bölümü.)

 ?? ??
 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye