İSTIFA ETME CESARETI VE HÜRRIYET
“Görüp ahkâm-ı asrı münhar f sıdk u selâmetten /Çek ld k zzet ü kbâl le bâb-ı Hükûmet’ten”
Namık Kemal
Bilindiği gibi Osmanlı devlet yönetim sistemi içinde; bürokratların bir göreve gelip gitmeleri, tamamen irâde-i seniyye ile mümkündü. Görevden alınmadıkça, bir bürokratın rahatını ve elinde bulundurduğu nimetleri terk edip istifa etmesi düşünülmezdi bile. Ancak Sultan, sadrazam ya da ilgili vezir tarafından böyle bir tasarrufa girişilebilirdi.
Şimdilerde de durum farklı değil. İstifa etmek yok, istenmeyince nazik bir şekilde ‘affını istirham etmek’ var. “İstifa etmek” ile “görevden affını istirham etmek” arasındaki fark, erdem sahibi olup olmamakla ilgili sanırım. Emredileni yapıp, etliye sütlüye karışmadan maaş almak daha kolay geliyor.
izzetle Çekilmek!
Hürriyet Kasidesi’nden aldığımız yukarıdaki beyitte “Çağın değer yargılarının doğru yoldan ve samimiyetten sapmış görünce, biz de kendi arzumuz ve izzetimizle Hükûmet kapısından ayrıldık” diyerek bir duruş sergiler Namık Kemal.
Bu beyit bir ideali, hayat görüşü, değer yargısı ve irade sahibi bir adamın ‘duruş’unu sergilemektedir. Geçerli olana uymak ve rahatını bozmamak yerine; yeni bir değerler sistemi kurmanın, bozuk olanla mücadelenin ve yeni bir nesil idealinin savaşıdır.
“Medeniyetinizden ISTIFA EDIYORUM!”
İkbalin neredeyse tamamen devlet kapısında olduğu bir toplumda, böylesine bir tavır koyabilmek herhalde çok kolay olmasa gerek. Her babayiğidin harcı değil. Yapılan zulümleri, zalimlerin yüzüne çarpmak, “Zalimler için yaşasın cehennem!”diyen hürriyet fedaisi olmak kolay değil.
Belki de “Medeniyetinizden istifa ediyorum” diyerek İstanbul’u terk eden, kendisine yapılan rüşvet kabilindeki tüm teklileri reddedip, “Ben ekmeksiz yaşarım; hürriyetsiz yaşayamam” diyerek Şarkın yalçın dağlarındaki hürriyeti tercih eden Bediüzzaman olmak gerekir.
“Eğer medeniyet;
-böyle haysiyet kırıcı tecavüzlere
-ve nifak verici iftiralara
-ve insafsızcasına intikam fikirlerine
-ve şeytancasına mugalâtalara
-ve diyanette lâubalîcesine hareketlere müsait bir zemin ise;
Herkes şahit olsun ki, o saadetsaray-ı medeniyet tesmiye olunan [akrep ve yılanların yuvaları olan] böyle mahall-i ağraza bedel;
Vilâyat-ı Şarkiye’nin hürriyet-i mutlakanın meydanı olan yüksek dağlarındaki, bedeviyet ve vahşet çadırlarını tercih ediyorum. Zira, bu ‘mim’siz medeniyette görmediğim; -hürriyet-i fikir
-ve serbestî-i kelâm
-ve hüsn-i niyet
-ve selâmet-i kalb Şarkî Anadolu’nun dağlarında tam manasıyla hükümfermadır...” 1
KONFOR VEYA MEŞAKKAT!
Akif Paşa: “Ahter-i matlabım âfâk-ı felekten doğmaz/ Günde bin şey doğurur leyle-i hublâ-yı adem” -Yokluk gecesi günde bin şey doğurur; fakat benim isteklerimin yıldızı göğün ufuklarından bir türlü doğmaz- diye sitem ederken; hürriyet fedaileri haykırır:
“Ne mümkün zulm ile bi-dâd ile imhâ-yı hürriyet/ Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten” -Zulümle, adaletsizlikle hürriyeti yok etmek, ne mümkün. Çalış, anlama yeteneğini kaldır gücün yetiyorsa insanlıktan.‘felek her türlü eziyet ve cefayı toplayıp gelse de’ hizmet ve hürriyet aşkı ile zulme karşı mücadeleye devam ederler. Sönmeyen bir aşk ateşidir bu... Selam olsun onlara!..
Dipnot: