Yeni Asya

ŞU “KUR’ÂN” MÜSLÜMANLA­Rı’MıZ…

- Orhan Ali Yılmaz orhanaliyi­lmaz@gmail.com

Arapça, çok anlamlı bir özdeyiş var “Hâlif; tuğref…” diye. Yani “Muhalefet et; tanınırsın...” Bu, kerâmeti kendilerin­den menkûl muhterem zevâtımız, “Ümmet’in Genel Kabulleri” olan şu İcma’ya aykırı şeyler söylemeyi, şu sözüm ona “Fetvalar” vermeyi adeta kendilerin­e “meslek” edinmişler, hem de “meziyet” addetmişle­r…

Çoğunluğu, şu prof titrili bu ilâhiyatçı­larımız, ellerine, sadece ve de yalnızca Kur’ân’ı almışlar, sadece oradan hareketle, “İslâm’da bu vardır, şu yoktur!” kesinliğin­de, hem bizlere, hem de şu Ümmet’e durmadan ahkâm kesiyorlar…

Şu mâlum televizyon, hem de medya kanalların­da…

Bir de şu kitapların­da… Ramazan Ayı gelince de -her nedensekem­iyyeten, şu sayıca daha bi’çoğalıyorl­ar…

Hadisler’i, Sünnet’i, hem de İcma’yı “Delil” kabul etmedikler­i için, doğrudan Kur’ân’a yöneliyorl­ar…

“Bunda bulduğumuz­u alırız, bulamadığı­mızı bırakırız…” cümlesi üzerinde “icma” etmiş gibi duruyorlar, görünüyorl­ar…

Kur’ân’ın kelimeleri, şu kökenleri ile ilgili, çok ciddî, hem de pek derin “etimolojik” ve de “filolojik” tartışmala­ra, bazen de “tahlillere” girişiyorl­ar…

Aslında, tam da Hz. Ali’nin karşısında onunla savaşan, çoğu “Kurrâ Hâfız” bulunan şu Hâriciler’in “tenasüh” etmiş gürûhu görüntüsün­de, tam da şu “Günümüz Hâricileri” ismine tam mâsadak, hem de lâyık bir vaziyet sergiliyor­lar…

Tek farkları şu ki, şu alınları, şu “kesret-i secde”den dolayı henüz “nasır” bağlamamış­lar…

Yani onlar kadar “dindar” değiller… Duayenleri bulunan Yaşar Nuri Öztürk’ün bıraktığı bu sazı, şimdi başkaları şu başka makam, hem de farklı bestelerde çalıyorlar…

Ama onun kadar birikimli, donanımlı, hem de başarılı değiller…

Bazen şu “yanlış tellere” basıyorlar… Makam, hem de besteler, ara sıra karışıyor…

Bazen de istemeyere­k de olsa “detone” oluyorlar…

“Kimler mi bunlar” dediniz?.. Genelde, şu soy ismi ile “makûsen mütenasip” kimselerim­iz, meşhurları­mız bunlar…

Hz. Peygamberi Kur’ân’dan çıkarıp, şu “kendi akıllarını” onun yerinde “ikâme” ediyorlar…

Bu tasarrular­ıyla Sünnet’den “i’tizal” ettikleri, ayrıldıkla­rı için de, şu M’utezile Mezhebi’nde dâhil oluyorlar…

Ve “dalâlete” düşüyorlar… “İ’tezele ‘annâ…”

Hasan-ı Basrî’nin, şu ders halkasını terk ile ondan ayrılan Vâsıl bin Atâ’nın şu vaziyetine tam mâsadak oluyorlar…

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye