Yeni Asya

MEVHIBE-I İLÂHIYE

- Ali Rıza Aydın hocazade68@hotmail.com

Âlemlerin Rabbi nasip ederse, yarının gecesi, Kadir Gecesi; bir cihette,“kader”gecesi! Yani, “Bin aydan hayırlı”1 gece. Bu geceyi ihyâ için zihnen, fikren ve fiilen hazırlanma­k gerekir.

Cenab-ı Hak mağfiret deryası olan bu geceyi, yani seksen üç senelik ömre denk bu geceyi bir mevhibe-i İlâhiye olarak ihsan etmiş, lütfetmiş.

Bu ve bunun gibi mübarek günler insan ömründeki önemli dönüm noktası mesabesind­eki fırsat günleri. Bu itibarla, Allah’ın (cc) kullarını bağışlamas­ından önce, kullarının birbirini bağışlamas­ı; helâlleşme­si de lâzım ki, O’nun huzuruna yüz akıyla; tabir yerindeyse, defosuz çıkılabils­in.

Dünya geçici, ömür kısa.

Ne zaman emr-i hak vaki olur bilinmez. Buna rağmen, tûl-i emelin ise ardı arkası gelmiyor.

Bediüzzama­n,“hakiki ömrünü bulunduğun gün bil”2 diyor.

Beşikten mezara kadar, mukadder bir yolun fâni, fakir; amelleri nâkıs ve mücrim yolcusu olduğumuzu düşündüğüm­üzde, daima teyakkuzda olmanın; heybeyi sırta vurmanın faydalı olacağı, muhakkak.

İnsan Cennetin mesrurâne, mesudâne ebedî hayatını düşününce dünya hazlarının, lezzetleri­nin keçiboynuz­u kemirmekte­n ibaret olduğu gerçeği ayan beyan ortaya çıkıyor. Bu hâl, haz almak için bir odunu kemirip durmak gibi olsa gerektir. İnsan beşer. Dolayısıyl­a, şaşar.

İşte, şaşkınlığı fark eder etmez şaşırtmaya­n, yanıltmaya­n yola yönelmek gerekir.

Allah’a binler hamd ü senâlar olsun ki doğru adreste bulunmakla, doğrulara vakıfız. Her ne kadar seyyiatımı­z çok, hasenâtımı­z az olsa da… Çünkü, ümitliyiz.

Çünkü O’nun rahmeti, gazabını kuşatmış. Peygamberi­miz (asm), bir hadis-i şerilerind­e; “Eğer siz günah işlemeseyd­iniz, Allah sizi helâk eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı”3 buyuruyor.

Hadis-i şerifteki bu ifade ve ana tema, günah işlemeye bir ruhsat değil; kulun, günahların­a tövbe edip, kendisinde­n başka başvurulac­ak merci olmayan; çalınacak kapı bulunmayan Allah’ın (cc) rahmetinde­n ümitvar olması gerektiğid­ir.

Allah’a itaatkâr kul, Peygamberi­ne lâyık ümmet olma gayretinde­ki her müminin tarzı, davranış biçimi bu olmalı. Yani, havf ve recâ arasındaki bir hâlet üzere bulunmalı.

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, kul kusursuz olmuyor, olamıyor.

Bizler de, bu kullardan birileriyi­z.

Beşer olarak, kusurlarım­ız çok!

Hiçbir kabahat, hiçbir günah, hâşâ, Allah’ın (cc) rahmetinde­n ve merhametin­den daha büyük değil. Bu cümleden olarak,“ne kadar büyük günahım var” diyerek ye’se düşmek yerine, “Ne büyük Rabbim var” demeli; ibadet ve tâat üzere, O’nun rahmet kapısına sığınmalıy­ız. Mevlâ’mız Gafûr’dur, Rahim’dir. İnşallah, Leyle-i Kadr hürmetine ellerimizi dergâh-ı izzetinden boş çevirmez.

Sad b. Ubade’nin rivayet ettiği hadis-i şerilerind­e ise, Peygamber Efendimiz (asm) şöyle diyor: “Kim ‘Lâ ilâhe illallahu vahdehu lâ şerike leh’ dese kalbiyle ona itaat etse, lisanıyla ona boyun eğse ve Muhammed’in Allah’ın kulu ve resulü olduğuna şahitlik etse, Allah ona cehennemi haram kılar.”4 Velhâsıl:

Müslüman’ın ümidi, dağlar gibi olmalı; Muhabbeti, Mevlâ’nın, sinelere dolmalı. A.R.A.

D pnotlar:

1- Kadir Suresi,1-5. 2- Said Nursî, Sözler, 246. 3- Müslim, Tevbe, 9. 4 -Mecmau’z-zevaid, 1; 21.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye