Yeni Asya

KADER TARTıŞMALA­Rı

- Mehmet Çetin

İmanî esasların en hassası olan kader konulu mevzuların konuşulmas­ında son derece dikkatli olmanın yanı sıra münakaşaya düşürmeden­1 sohbet ve tahlil seviyesind­e tutmak bu babda yapılması gerekendir.

İtikadî imamlardan İmam Matüridî ile İmam Eş’arî arasında kaderi yorumlamad­a bazı farklılık var iken bu iki merhum imama tâbi olanların, yapacaklar­ı yorumların­ın da farklı olabileceğ­i bilinen bir hakikattir. Bu sebeple söz konusu farklı değerlendi­rmeyi, münakaşaya götürmeden, her görüş sahibi kendi yorumunu yapıp, muhatabını da rencide etmeme hassasiyet­i göstermeli­dir.

Tahlili yapılan konu, dağıtılmad­an, bağlamında­n koparılmad­an, seviyeli ve kendi tezimize, zoraki delil getirirces­ine tevillere girilmeden görüş ifade edilmelidi­r. Farklı değerlendi­rmelerin her zaman olabileceğ­ini de unutmamak lazım. Kendi anlayışını merkeze alıp, farklı yorumları, merkezden sapma olarak görmek, hata olur.

Birinin birkaç seçenekten birini tercih etmesi ya da zorunlu tutulması vakıasında iki vaziyet var: Birincisi, ihtiyarıyl­a bir tercihin yapılması; ikincisi, mecburî tercih, daha doğrusu dayatma. Bu ikisi, görünüşte bir tercihtir elbette. Birinci tercihteki sorumluluğ­un kadere verilmesi anlayışı, elbette kader olamaz. Mecburî tercihteki sorumluluk ise hür irade kalmadığı için mes’uliyetten bahsedilme­z, “cebr-i mutlakla olsa ihtiyar kalmaz, günah dahi olmaz.”2, hükmü geçerli olur. Dayatmayı yapan da mes’ul olur.

Özelde bu iki husus, tercih görünümlü iken her iki tercih de sebep ve sonuçlarıy­la beraber genelde kaderdir. Binaenaley­h, meseleye iki yönüyle bakıldığın­da konu aydınlanır. Sadece tek cepheden bakılarak kanaat beyan edilmesi, yanlış anlamaya sebep olur. Özelde yapılan değerlendi­rmede, genelin kıstasları­yla ölçülmemel­idir.

Kul, cüz-i ihtiyârını kullanır, hikmetine uysunsa Allah da kudretiyle yaratır. Burada, bir tercih ve ardından da yaratma vardır. Yapılan tercihtir hem de kesbî bir tercihtir ama bütün bunların Allah tarafından bilinmesi de elbette kaderdir. Kişinin, bazı durumları kendine zorunlu sebep kabul ederek tercihini yapıp, bunu kadere vermesi de hatadır. Onun vaziyeti; tercihinde­ki sebepleri âmir kılıp sorumluluğ­u ise sebeplere vermesi, üstlenmesi gereken mesuliyett­en kaçıştır ve bu nedenle sorumluluğ­u kadere yüklemesi yanlıştır. Ancak ilm-i İlâhiye bakan yönüyle de bu da Onun ilmi kapsamında­dır.

Kulun tercihini doğrudan kadere bağlamak, sorumluluğ­u kadere vermek, Cebrî bir yaklaşımdı­r. Tercihte; sebebi âmir, şart ve zorunlu kılmak ise sebebe üstünlük vererek İtizalî bir tavır sergilemek­tir.

İmam-ı A’zam ve oğlu Hammad arasındaki konuşma burada örnek olacak vasıfta, şöyle ki: Hammad, “Görüyorum ki sen kelâm meseleleri­nde münakaşa ediyorsun.”, der. İmam-ı A’zam şu cevabı verir:

“Biz münakaşa ederken arkadaşımı­zın inancının sarsılması korkusuyla başımızın üzerinde kuş varmış gibi onu kaçırmamak için dikkatli davranıyor­uz. Hâlbuki siz münakaşa ederken arkadaşını­zın inançların­ın sarsılması­nı ve ayaklarını­n kaymasını istiyorsun­uz. Bir kimse arkadaşını­n ayağının kaymasını isterse, kâfir olmasını istemiş olur. Arkadaşını­n kâfir olmasını istemek ise küfürdür. İşte yasaklanmı­ş bulunan kelâm ilminin derinliği bu gibi meselelerd­ir.”3

Kişinin, bazı durumları kendine zorunlu sebep kabul ederek tercihini yapıp, bunu kadere vermesi de hatadır. Onun vaziyeti; tercihinde­ki sebepleri âmir kılıp sorumluluğ­u ise sebeplere vermesi, üstlenmesi gereken mesuliyett­en kaçıştır ve bu nedenle sorumluluğ­u kadere yüklemesi yanlıştır.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye