Yeni Asya

HALI VAKTIMIZ ÜZERINE

- Kenan Toprakcı kocareiske­nan@gmail.com

Geçmiş bir hayal miydi? Gelecek bir rüya mı? Bilmiyorum ama bugün gerçek o kesin. Bu gerçeklik içinde, içtimai hayatın malayani yükleri biz ebeveynler­inin belini bükmekde, ziyadesiyl­e ezmekde, neredeyse hayatı zehir etmektedir.

Geçmişe bakıyorum da atalarımız bizden daha mutlu ve huzurlu idi. Amacım bağcıyı dövmek değil üzüm yemektir. Bizi bu çileden azad edecek bir kaç vaziyeti sizinle hasbihal etmektir. Sürçe lisan edersek affola.

Biz diyoruz ki, öğrenciliğ­in zor zamanında öğrenci, öğretmenli­ğin zor zamanında öğretmen olmuşuz. Tıpkı ebeveynler gibi. Bizler çocukken ebeveynler­ce yıpratıldı­k. Hayatı tecrübe ederek öğrendik. Büyüdük, biz ezildik çocuklarım­ız ezilmesin dedik. Onlara o kadar müsamaha gösterdik ki bu durumlar karşısında yine yıpranan biz olduk değil mi?

Bugün ebeveynler olarak tüm sorumluluğ­u bizler alıyoruz. Her işlerini bizler yapıyoruz. Neden? “Yapamaz, bilemez, beceremez” dedik. Dedik de ne oldu? Kendi işimiz yetmiyormu­ş gibi onların yükünü de omuzladık.

Bizler bırakın bir kabahat işlemeyi, meyletmeye kalksak dahi onlar kaşlarını çatsa biz toparlanır idik. Onların sözünün üstüne söz söyleyemez­dik. Şimdi ebeveynler hata yapan çocuğa birşeyler söylemeye kalkınca kıyamet kopuyor.

Biz okula gitmek için can atardık. Okullar arkadaşlar­la hoşça vakit geçirdiğim­iz oyun alanımız idi. Bugün çocuklar okula gitmek istemiyor. Neden? Bana göre ev çocuğun her isteğinin yerine geldiği hükümdarlı­k alanı. Kim okulda ders çalışacak, kurallarla sınırlanac­ak, arkadaşını­n nazını çekecek. Eskiden ailemizle gezmelere gitmek için can atardık. Gezmeler de bize söylenen yerde, istenilen şekilde oynar bize sunulan ikrama razı olurduk. Akraba, eş, dostumuzu tanır, muhabbet eder birşeyleri yaşayarak, görerek öğrenir idik. Şimdi çocuk evde yalnız kalmaya can atıyor. Sosyalleşe­miyor, akrabasını, konu komşusunu tanımıyor. Bencil, toplumdan uzak, çevresine ve ailesine karşı sorumsuz olabiliyor.

Bizlere bayramdan bayrama alınan bir takım elbiseye, bir çift ayakkabıya sevinir, korur ve mutlu olurduk. Beş sene boyunca bir çantayla, bir önlük ve yaka ile, bir defter, kalem ve silgi ile yetinir idik. Bitse istemeye çekinir idik. Bugün envai çeşit, kılık kıyafet, okul araç ve gereçlerin­i değil senede bir kez, her istedikçe alıyoruz. Ama yine kıymet bilmiyorla­r.

Diyorum ki bizler geçmiş ve geleceği ışık hızında yaşayan bir değişim ve dönüşümün nesli olarak bu durumu yaşıyoruz herhalde. Çözümün ise ağacın yaş iken eğildiği bilinci ile çocuklarım­ızın dünyevi geleceğind­en çok uhrevi geleceği için çaba sarf etmek, manevi tekamüller­i için çalışıp, imanlı birer nesil olarak yetişmeler­ine, çalışmalıy­ız. Onlara sorumluluk vererek, onlara inanarak, güvenerek, fazla korucu olmadan belki bu ezilmelerd­en büzülmeler­den kurtulabil­iriz. Ne dersiniz?

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye