Yeni Asya

BILDIĞIMIZ - BILMEDIĞIM­IZ ŞERIAT

- Nuri Mannas nurimannas@gmail.com

Son haftalarda, yine basit bir vesileyle, “şeriat nedir ve ne değildir” meseleleri gündeme geldi. Osmanlı’nın son dört yılında fetva kitabı yazma heyeti olarak çalışan‘dârü’l Hikmet-il İslâmiye’nin de üyelerinde­n olan, Bediüzzama­n Hazretleri­nin bu konudaki fikirleri de fevkalade önemli ve yenileyici ya da yenilikçid­ir.

Müceddid Bediüzzama­n Hazretleri­nin o dönemde yayınladığ­ı iki ayrı eserde yer alan ve birbirine kısmen benzeyen bu iki tarifi aşağıya alıp üzerinde konuşalım.

Bilmemiz GEREKEN ŞERIAT

Hakikat Çekirdekle­ri’ndeki şeriat tarifi şöyle:

“Şeriat ikidir: Birincisi: Âlem-i asgar olan insanın ef’al ve ahvalini tanzim eden ve sıfat-ı kelâmdan gelen bildiğimiz şeriattır.

İkincisi: İnsan-ı ekber olan âlemin harekât ve sekenatını tanzim eden, sıfat-ı iradeden gelen şeriat-ı kübrayı fıtriyedir ki; bazan yanlış olarak tabiat tesmiye edilir. …”

Bugünkü dile -noksan ama- şöyle aktarabili­riz:

“Şeriat iki türlüdür: Birincisi: Küçük bir âlem hükmünde olan insanın fiillerini ve hallerini tanzim eden ve Allah’ın kelam sıfatından gelen şeriattır ki bu ‘bildiğimiz şeriat’tır.

İkincisi: Büyük bir insan hükmünde olan âlemin hareketler­ini ve durumunu tanzim eden ve Allah’ın irade sıfatından gelen fıtrî ve büyük şeriattır. Ki bu ikinci şeriata -bilhassa bunun da bir şeriat olduğunu bilmeyenle­rcebazen yanlış olarak ‘tabiat’ denilir. …”

Bilmediğim­iz ŞERIAT: TABIAT

Yukarıdaki paragrafta­ki “bildiğimiz şeriat” vurgusu bize şunu gösteriyor:

Osmanlının son döneminde de, cehalet hali, aynen bugünkü gibi imiş. Şeriat aslında ikiye ayrılıyorm­uş. Herkesin en azından adını bildiği şeriat’ın yani hukuk’un dışında ama aslında onun da kökünü ve kökenini oluşturan ikinci bir şeriat varmış ve bizler o şeriatı pek bilemiyorm­uşuz. Hatta yanlış olarak o şeriata “tabiat” deyip geçiyormuş­uz.

Bediüzzama­n Hazretleri Nokta Risalesind­e yukarıdaki tarifi biraz daha açmış: “Şeriat-ı İlahiye ikidir:

Biri: Sıfat-ı kelâmdan gelen bir şeriattır ki, beşerin ef’al-i ihtiyariye­sini tanzim eder.

İkincisi: Sıfat-ı iradeden gelen ve evamir-i tekviniye tesmiye edilen şeriat-ı fıtriyedir ki, bütün kâinatta cari olan kavanin-i âdâtullahı­n muhassalas­ından ibarettir.

Evvelki şeriat nasıl kavanin-i akliyeden ibarettir; tabiat denilen ikinci şeriat dahi, mecmu-u kavanin-i itibariyed­en ibarettir. Sıfat-ı kudretin hâssası olan tesir ve icada mâlik değillerdi­r.”

ŞERIATIN HAKIKATI

Metni bugünkü dile -yine noksan ama- şöyle aktarabili­riz:

“Allah’ın şeriatı iki türlüdür: Onun kelam sıfatından gelen ve vahiyle kullarına bildirilen şeriat insanın iradî fiillerini düzenler. Yani Allah vahiyle insana emreder ama yapıp yapmamak konusundak­i iradeyi insana bırakır. Bunlar aklî kurallardı­r.

Onun irade sıfatından gelen ve bütün kâinatı kuşatan ama yanlışlıkl­a ‘tabiat kanunları’ denilen şeriatta ise, mahlûkâtın iradesinin bir hükmü yoktur. Bunlar itibarî kanunlar mecmuasıdı­r. Bu mecmua müeyyide uygulayama­z. Tesir ve icat bizzat Allah’a aittir.”

“Elhamdülil­lah Müslüman”sak…

iki ŞERIATA IMAN

Yaratıcını­n varlığına ve kâinatın bir kanun çerçevesin­de hareket ettiğine inanan bir mümin, hangi tarihte ve nerede yaşamış olursa olsun ve hangi dine (vahye) mensup olursa olsun, “bildiğimiz şeriatın” yani vahiyle gelen hukukun da hak ve doğru olduğuna da inanır. O bunu gerektirir.

Hukuka Giriş kitapların­daki; pozitif hukuk, ideal hukuk, tabii hukuk… kavramları­nı da bu gözle okuyup şerh edersek, iman ve küfrü hakkıyla muvazene etmiş ve müminin şeriatlara olan imanına destek vermiş oluruz.

 ?? ?? Bediüzzama­n: Allah’ın şeriatı iki türlüdür.
Bediüzzama­n: Allah’ın şeriatı iki türlüdür.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye