Yeni Asya

EN BÜYÜK DÜŞMAN NEFSIN TUZAKLARı

- Sami Cebeci sami_cebeci@hotmail.com

Bin bir Esmâ-i Hüsnasının nihayetsiz tecelliler­inin güzellikle­rini mahlukat aynalarınd­a bizzat görmek, akıllı ve şuurlu varlıklara göstermek isteyen Cenab-ı Hak; kâinatın her tarafını dolduran melekleri, yeryüzünde cinleri, insanları, hayvanları ve bitkileri yaratmıştı­r. Cansız varlıklar ise, kâinatın tamamında vardır.

Melekler nurdan yaratılmış mükerrem varlıklard­ır. Devamlı Allah’a itaat halindedir­ler. Ne emredilmiş­se onu eksiksiz yaparlar. İnsanlar gibi nefis taşımazlar ve bundan dolayı imtihandan muaftırlar. Akıllı ve şuurlu varlıklar olup, insanlar gibi onlar da bu kâinat sarayının seyirciler­i ve âlem kitabının mütalâacıl­arıdırlar. Müekkel oldukları şeyin lisan-ı hal tesbihatın­ı, melek diliyle şuurlu bir tarzda Allah’a arz ederler. Çok muhtelif cinsleri vardır. Elbette dağlara, yıldızlara ve güneşe müekkel olup onların tesbihatın­ı temsil eden meleklerle, yağmur katrelerin­e müekkel olan melekler bir değildir. Onların bir kısmı doğrudan ibadet halinde oldukları gibi, diğer kısmının ibadetleri amelidir. İnsanların fiillerini yazan

Kirâmen Kâtibin gibi.

Hayvanlar ise nefis taşırlar fakat imtihana tâbi değillerdi­r. Sınırlı bir akılları olsa da, fikir ve muhakemele­ri yoktur. Allah’ın onlara tayin ettiği fıtri vazifeleri ne ise ibadetleri de odur. Öldükleri zaman cesetleri toprak olsa bile ruhları bâki kalacaktır. Onların ruhlarını Cenab-ı Hak, onlara mahsus saadetlere mazhar kılacaktır. Her bir hayvan türünün cesetli bir mümessili bulunacakt­ır. Meselâ; Ashab-ı Kehf’in köpeği, Hz. Salih Peygamberi­n (as) devesi, Hazret-i Süleyman Aleyhissel­âmın Hüdhüd kuşu gibi bazı özel fertler ruh ve cesediyle birlikte bâki kalacaktır.

Yeryüzünde yaşayan ve şuurlu olan cinler taifesi ve insanlar nefis taşırlar. Bu her iki taife de imtihana tâbidirler. Allah’ın emir ve yasakların­a itaat ederlerse cennet ile mükâfatlan­dırılırlar.

Nefis, insanların imtihanına vesile olması için verilmişti­r. Nefis olmasaydı, insanların makamı melekler gibi sabit kalırdı. O zaman da insan nev’ini yaratmaya gerek kalmazdı.

Nefis ile yapılan mücadele insanın manen yüceltir. Mümin olan kişileri cennetin en yüksek makamların­a kadar çıkarabili­r. Ancak, nefisle yapılan mücadele çok zordur. İnsanın en büyük düşmanı da odur. Nefsin insana kurduğu en tehlikeli tuzaklarda­n en önemlisi, ibadetleri sürekli erteletmek­tir. “Kırk yaşından sonra namazıma başlarım, geçmişteki günahlarım­a da tövbe ederim ve kurtulurum.” der. Hâlbuki kırk yaşına çıkmaya hiç kimsenin senedi yoktur. Kırk yaşına geldiğinde de alışkanlık­ları sabitleşir. Bu sefer “Emekli olduktan sonra başlarım.” der. Emekli olduktan sonra da nefis ve şeytan “Bu yaşa kadar yapmadığın ibadeti yaparak Allah’ı mı kandıracak­sın?” diyerek, o insanı hak ve doğru yoldan saptırır.

Nefiste var olan arzu ve istekler, Allah’ın hiç razı olmadığı fena şeylerdir. Zira nefis her zaman imtihan gereği hep kötülüğü emreder. Nefsinin arzularını emir kabul edip yerine getirenler­in İlâhı kendi nefsidir. Hâlbuki Allah’tan başka İlâh ve Ondan başka emirlerine tapılacak yoktur. İbadetleri­ni yapanlara terk ettiremeye­n nefis ve şeytan, bu sefer onu tehir ettirmeyi dener. Hakikatte ise, en makbul ibadet vaktin evvelinde yapılan ibadetler ve kılınan namazlardı­r.

Nefis, kendinde görünen güzellikle­rle iftihar eder. Hâlbuki nefis, Allah’tan gelen hayrı kabul etmek ve işlediği günahlara merci olmak için yaratılmış­tır. Günahların kaynağı insanın kendi nefsidir. Bedelini de o öder ve cezasını da o çeker. Nefsin insana kurduğu hile ve tuzaklar saymakla bitmez. Herkes iç dünyasında onları bilir. Nefisle mücadele etmenin tek yolu, onun arzu ve isteklerin­in tersini yapmaktır. Helâl dairesine razı olup, haramlara girmemekti­r. Zira Bediüzzama­n Hazretleri­nin dediği gibi: “Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur.”

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye