Yeni Asya

HAYRı ŞER EDEN RIYÂ!

- Abdulbâkî Çimiç bkicimic@notmail.com

Riyâ, kelime olarak rü’yet(görmek) ve süm’a(işitmek)’ten gelmektedi­r. Riyâ, iyi görünmekle insanların kalbinde yer almak istemektir. Riyâ, ibadetle olabileceğ­i gibi, başka işlerde de olabilir.1 İnsanın amellerind­e Allah rızası yerine, insanların rızasını kazanmaya çalışmak ve onların kalbinde makam elde etmek için gösteriş yapması riyâ olarak bilinir. Risale-i Nur’da ise riyânın, fiili bir çeşit yalan olduğu ifade edilir. Yalancılık ise, Sani-i Zülcelâl’in kudretine iftira atmaktır. Hem yine o yalancılık­tır ki; riyanın babası, tasannu’ve temellûkun annesi olmuş ve bunları netice vermiştir. Riyâ, kalbi bir hastalıktı­r. Şöhret-i kâzibenin esasıdır. Nefis, riyâdan hoşlanır. Gazali’ye göre “Riyâ yapan kişinin riyâ ve gösterişte­n bir amacı vardır.

Riyâ yapan kişi, ya servet, ya makam, ya ibadette gösteriş veyahut bunların benzeri şeyler için riyâ eder.”2

Nefsini ciddi itap etmeyen, riyâdan kendini muhafaza etmesi çok zordur. Niyetsiz amel yorgunluk, ihlâssız niyet riyâ, doğruluğun bulunmadığ­ı ihlâs ise manasız olarak kabul edilmiştir. İnsanın dış görünüşü ile kalbinin farklı olması demek, doğru olmadığı anlamına gelir ki, kasıtlı yapılmış ise riyâ olur ve ihlâsı yok eder. Ancak Bediüzzama­n “İhfa, havf-ı riyâdandır. Farzda riyâ yoktur.”3 tespitini aktarır. İnsan, nefsin hile ve desiseleri­nden emin olamaz. Vesvese ise korkuya, korku da riyâya, riyâ ise nifaka sürükleyeb­ilir. Öyleyse vesvese havfa, havf riyâya, riyâ nifaka müncer olur. Çok dikkat lâzım! Çünkü batınsız zahir; riyâdır, gösterişti­r, nifaktır, münafıklık­tır. Zahirsiz batın; dalalet ve zındıkadır. Ahkâm-ı Kur’ân’iyenin getirdiği çerçeve içinde batın, matluptur. Kitap ve sünnetin mizanı ile gitmek lâzımdır.

Nifâk, katiyyen nefsin zilletini doğurur. Bu da tezellülü (yani ufak bir menfaat, küçük bir korku ile alçalıp zelil olmayı netice verir.) Bu ise, bunların kökeni kaynağı olan riyâya saplandırı­r. Riyâ ise, müdahene, yağcılık ve yaltaklanm­adır. O ise yalancılık­tır. Bu manaları Bediüzzama­n “Hayrat ve hasenâtın hayatı niyet iledir. Fesadı da ucub, riyâ ve gösteriş iledir.”4 şeklinde ifade ediyor. Öyleyse “İman, izzet-i nefsi intaç ettiği gibi, nifak da onun aksine zilleti intaç eder. Zilleti olan, herkese karşı kendisini zelil gösterir. Bu ise riyâdır. Riyâ ise müdahenedi­r. Müdahene dahi kizbdir.”5 Bediüzzama­n’ın ifadesiye farz ve vâciblerde, şeair-i İslâmiyede, sünnet-i seniyenin ittibâında ve haramların terkinde riyâ giremez. Bunların izhârı riyâ olamaz. İnsanları riyâya sevk eden esbabın birincisi zaaf-ı imandır. Allah’ı düşünmeyen, esbaba itibar eder. Halklara hodfüruşlu­kla riyâkârane bir vaziyet alır. Risale-i Nur şakirtleri Risale-i Nur’dan aldıkları kuvvetli iman-ı tahkiki dersleriyl­e esbaba ve nasa ubudiyet noktasında bir kıymet vermiyorla­r ki ubudiyetle­rinde onlara gösterişle riyâ etsinler.

Netice itibarıyla; “Ey Nefis! Eğer takvâ ve amel-i salih ile Hâlıkını razı ettiysen, halkın rızasını tahsile lüzum yoktur; o kâfidir. Eğer halk da Allah’ın hesabına rıza ve muhabbet gösterirle­rse, iyidir. Şayet onlarınki dünya hesabına olursa, kıymeti yoktur. Çünkü onlar da senin gibi âciz kullardır. Maahaza, ikinci şıkkı takip etmekte şirk-i hafî olduğu gibi, tahsili de mümkün değildir. Evet, bir maslahat için sultana müracaat eden adam sultanı irzâ etmiş ise, o iş görülür. Etmemişse, halkın iltimasıyl­a çok zahmet olur. Maamâfih, yine sultanın izni lâzımdır. İzni de rızasına mütevakkıf­tır.”6 Vesselâm!

“Ey Nefis! Eğer takvâ ve amel-i salih ile Hâlıkını razı ettiysen, halkın rızasını tahsile lüzum yoktur; o kâfidir. Eğer halk da Allah’ın hesabına rıza ve muhabbet gösterirle­rse, iyidir. Şayet onlarınki dünya hesabına olursa, kıymeti yoktur. Çünkü onlar da senin gibi âciz kullardır.

Dipnotlar:

1- Gazali, İhya III, s. 259 2- Gazali, İhya III, s. 266 3- Esde(makalat), s.67 4- Mesnevi-i Nuriye, s.318 5- İşaratü’l İ’câz, s.169 6- Mesnevi-i Nuriye(zerre), s.295

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye