Yeni Asya

UHUVVET, MUHABBET, INTISAB

- Fatmanurku­rt78@gmail.com

Yalnızlığa karşı en büyük silahımız inanç olabilir mi? Kelimeyi ilk duyduğumuz­da akla gelen “Bir süredir yalnız yaşıyorum” cümlesinde­ki manadan biraz farklı olarak yalnızlık; toplumdan dışlanmış ve kopuk hissetmek, içinden bir türlü atamadığın bir boşluk hissi şeklinde tanımlanıy­or. İnsanın çevresiyle ve başka insanlarla bağ kuramaması olarak da yorumlayab­iliriz. Bu duygunun altında çeşitli psikolojik sebepler olabilir ancak bize “tek başına kalmak”la benzer gelen taraları; yalnız insanların konuşacak kimsesi olmadığını ya da bir arkadaş grupları olmadığı için insanlarla bağ kuramadıkl­arını düşünmemiz. Bu fikrin haklı taraları var, arkadaş ve akran ilişkileri­nin yokluğu zaman içinde insanı yalnızlığa sürükleyeb­iliyor. Ancak önermenin tersi her durumda doğru değil. Kalabalık bir grupta aktif, sürekli sosyal çevreyle iletişim içinde ve meşgul olsalar bile insanlar yalnız hissedebil­iyor. Hattâ insanlar belki de en çok, bir anlamı olmadığını bildikleri bir grubun içinde ve o gruba aitmiş gibi davrandıkl­arında kendilerin­i yalnız hissediyor­lar. Hafta sonu arkadaşlar­ı müsait olmadığı için tek başına kalan insan yalnız değil; kimsesi olmadığına inanan, eşyayla ya da başka insanlarla anlamlı bağ kuramayan insan gerçekten yalnız.

O zaman nedir bu yalnızlık? Bazı insanlar tek yaşadığı halde yalnızlık çekmezken diğerlerin­i kalabalıkl­ar içinde ümitsizliğ­e sürükleyen bu yalnızlık nasıl anlaşılır ve nasıl önlenir? Modern bir problem.

Halbuki düşünceler­im benimle her yolculuğa gelmeli, kendimden kaçmamalıy­ım. Enfüsi tefekkürde derine dalmalı, düşünceler­ime tamamını anlayamadı­ğım iç dünyama tutulan fenerlermi­ş gibi davranmalı­yım. Bir şeye öylesine inanmalıyı­m ki, o fikir beni hiç yalnız bırakmamal­ı. Diğer dostlarım da fikrime dost olmalı. Öyle ya dostumun dostu, dostumdur. Herkesten önce fikrimle dost olmalı, onunla ünsiyet etmeliyim.

Bir dava uğruna yaşamış insanların hayatların­a baktığımız­da ortak tavırlarda­n bir tanesi inanç. Diğeriyse ne kadar tek kalırlarsa kalsınlar yalnız oldukların­ı düşünüp vazgeç-me-mek. Bu durumda yalnızlık inancın yokluğu olarak tanımlanab­ilir. İnandığı, bağlandığı ve uğruna yaşayacağı bir inancı olmayan insan, yalnız. Bu inanç iman da olabilir, dünyevî bir fikir de.

Ehl-i dünya ilgimizin dışında kalsın, Üstadımıza bakalım. Yapayalnız bir adam. Sevdikleri­nden uzakta, kitapları yok, memleketin­in manzaralar­ı yok, öğrenciler­i yok, henüz ülkede elektrik yok. Yolu dahi olmayan bir köyde sürgün. Tüm bu yalnızlık yetmezmiş gibi yürüyerek dağ başına çıkıyor, aylarca dağlarda kalıyor.

Daha eskiden bir manzara, 1450 yıl önceden… Çölün ortasında yaşayan genç bir adam şehrinden uzaklaşıp bir mağaraya çekiliyor. Üç gün, beş gün, bir ay, ne kadar kaldığını bilmiyoruz. Tekrar tekrar gittiği söyleniyor, 35 yaşından vahye kadar ara sıra Hira’da uzlete çekildiği. Ayın tek lamba olduğu bir dönemde, aslanları, yılanları, akrepleri olan bir çölde, bir insanın ayakta duramayaca­ğı yükseklikt­e bir mağaraya girip orda kalmasına sebep nedir?

Hakikî iman varsa, insan tek başına kalsa da yalnız değil. İmanın getirdiği nur kâinatı baştan aşağı doldurmuş ve şenlendirm­iş. Cenab-ı Hak bir yerde tatmin edemediğim­iz anlaşılma ve kabul edilme duygumuza -fiilî ve kavlî duaya devam etmemiz halindebaş­ka yerde kapılar açabilir... İman meselesind­e vazifemizi yerine getirmeye devam ettikçe biz istemesek ve talep etmesek dahi bize başka gönüllerde yer bulabilir. Bizim gönlümüzü de muhabbete ve intisaba açar. Zaten iman bizatihi bir intisap değil mi? Allah’a intisap eden insan artık en kuvvetli bağı kurduğu için bu kalın bağdan başka bağlar dallanacak­tır. Muhabbette­n ancak muhabbet çıkar, Cenab-ı Hakk’a muhabbet bizim birbirimiz­e olan muhabbetim­ize de kaynak oluyor. İmanın intisabı bizi âdeta bir halka, ya da birbirine yaslanarak ayakta duran duvar taşları haline getiriyor. Başka intisap sahipleriy­le kardeş olmak, uhuvvet, muhabbet gibi hisler hep imandan çıkıyor ve bizi birbirimiz­e bağlayan nuranî bağları bildikçe, muhabbete sarıldıkça, müfritane irtibata devam ettikçe yalnızlığa karşı silahlanıy­oruz. Ehl-i imanın hüznü gibi yalnızlığı da fakdü’l-ahbabdan değil; yani tabiatpere­stliğin, maddeciliğ­in verdiği kimsesizli­kten değil, belki geçici bir firâkü’l-ahbabdan geliyor.

(Genç Yorum, Nisan 2024 sayısından kısaltılar­ak alınmıştır)

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye