Yeni Asya

HAYıRLı AMELLERIN DEĞIŞKENLI­ĞI-5

- ! " $ $ " $

Geçen yazımızda hayırlı amellerin değişkenli­k durumunun dördüncüsü olan, “Tertibi mukaddemat­ta tefviz tembellikt­ir, terettüb-ü neticede tevekküldü­r. Semere-i sa’yine, kısmetine rıza kanaattir, meyl-i sa’yi kuvvetlend­irir; mevcuda iktifa dûnhimmetl­iktir”kısmını işlemiş idik. Bu yazımızda ise beşinci ve altıncı kısım birbirinin mütemmimi oldukları için birlikte işleyip anlamaya çalışacağı­z. Bu kısımda Üstad, “Meselâ: Fert mütekellim-i vahde olsa müsamahası, fedakârlığ­ı amel-i salihtir; mütekellim-i maalgayr olsa, hıyanet olur. Meselâ: Bir şahıs kendi namına hazm-ı nefis eder, tefahur edemez; millet namına tefahur eder, hazm-ı nefis edemez.” demektedir.

Bu hususta üstad özellikle Risale-i Nurun pek çok yerlerinde ben ve biz hususunu işleyerek neden benden vazgeçip ‘biz’ olmamız gerekliliğ­ini ve bunun ile de gayet muhkem ve metin bir şahs-ı manevi oluşacağın­ı ve bu şekilde de Cenab-ı Hakkın inayet ve tevfiki ile muvaffak olunacağın­ı bize izah ediyor ve ikaz ediyor. Mütekellim­i vahde dilbilgisi kuralı olarak birinci tekil şahıs yani ‘ben’ manasını ifade ediyor ve burada üstad demektedir ki ferd yani şahıs kendi nam-ı hesabına müsamaha gösterir ve fedakârlık yapabilir, kendi hakkından vaz geçebilir. Ancak mütekellim-i maalgayr yani biz ve tüm cemaatin namına müsamaha gösterip fedakârlık gösteremez. Gösterecek olsa bu durum; cemaatin hak ve hukukuna tecavüz olup ihanet etmiş olur.

Keza bu mevzunun ikinci kısmında ise Üstad, “Bir şahıs kendi namına hazm-ı nefis eder, tefahur edemez; millet namına tefahur eder, hazm-ı nefis edemez” diyerek de bizler cemaat içerisinde ferd olarak yapılan bir haksızlık ve hukuksuzlu­k karşısında kendi namımıza susarak hazmı nefis edip hakkımızda­n vaz geçebiliri­z, tefahur edip gururlanıp böbürlenem­eyiz. Ancak millet ve cemaat namına tefahur edip gururlanab­iliriz, yapılan güzel bir hizmet ve muvaffakiy­et karşısında; yoksa cemaatin kazandığı o başarı ve muvaffakiy­eti kendimize yapılmış kabul ederek o haktan vazgeçemey­iz. Eğer vaz geçersek yine cemaate ihanet etmiş oluruz. Bu hususta yirmi birinci lema olan ikinci ihlas risalesind­eki düsturlard­a bu mevzu ile alakalı birkaç cümle ile yazıyı bağlayalım.

Meselâ: İkinci düsturda geçen, “Bu hizmet-i Kur’âniyede bulunan kardeşleri­nizi tenkit etmemek ve onların üstünde faziletfür­uşluk nev’inden gıpta damarını tahrik etmemektir. Çünkü nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkit etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalp ruhun ayıbını görmez. Belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder. Yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır” kısmı ferdiyetin değil, ittifak ve ittihadın sağlam olması için kırıcı tenkidin yapılmamas­ı gerektiğin­i ve biz yada diğer bazı kardeşleri­n kendi faziletler­ini öne çıkartıp onunla tefahur etmememizi bize ders veriyor.

Yine dördüncü düsturda da, “Kardeşleri­nizin meziyetler­ini şahısların­ızda ve faziletler­ini kendinizde tasavvur edip, onların şereleriyl­e şakirâne iftihar etmektir” hususu da mutekellim-i vahde yani birinci tekil şahıs olan benliğin unutulup, mütekellim-i maalgayr olan biz, yani nahnu’nun asıl olması gerektiği ve yapılacak bir tefahurun cemaat ve kardeşler namına yapılması gerektiğin­i ifade ediyor.

 ?? ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye