MÜSLÜMANıN ÂILE HAYATı DA KUR’ÂN’A DAYANMALı
milliyetçilik) bilir. (Millet ve devlet ve cemaatin selâmeti için her şey fedâ edilir, şeklindeki zâlimce prensip ırkçılığın yadigârı.
Gàyesi hevesât-ı nefsâniyeyi (nefsi arzu ve emelleri) tatmin ve hâcât-ı beşeriyeyi tezyid etmek için bâzı lehviyât’tır. (İnsanlığın ihtiyaçlarını artırmak ve oyun, eğlence gibi şeylerdir.) Halbuki, kuvvetin şe’ni, tecavüzdür. (Gücün gereği, işi tecavüz, saldırganlıktır.) Menfaatin şe’ni, her arzuya kâfi gelmediğinden, üstünde boğuşmaktır. Düstur-u cidâlin şe’ni, çarpışmaktır. Unsuriyetin şe’ni, başkasını yutmakla beslenmek olduğundan, tecavüzdür. İşte, şu medeniyetin şu düsturlarındandır ki, bütün mehâsiniyle beraber, beşerin yüzde ancak yirmisine bir nevi sûrî saadet verip, seksenini rahatsızlığa, sefâlete atmıştır.”1
İşte dünyanın huzursuzluğu, ülkemizde adalet, hak ve hürriyetlerin çöküşünün sebebi materyasit felsefenin dayatılmasıdır.
“Rahmet olan Kur’ân, ancak umumun, lâakal ekseriyetin saadetini tazammun eden bir medeniyeti kabul eder:“güçlü değil, haklı olan kuvvetlidir.”bu adalet, hukuk karşısında herkesin eşitliğidir.
“Hedefi fazilettir.” Fazîlet ise, kişiyi ahlâklı, iyi hareket etmeye yönelten mânevî kuvvettir.
“Aralarındaki bağı, menfi milliyet değil, “dini, vatani, sınıfi” kabul eder. Yani, aynı dinden iseler din kardeşi, farklı denden olup aynı vatanda yaşıyorlarsa “vatandaş kardeşliği”, başka memleketlerde iseler,“sınıfdaş kardeşliği”getirir. Bunun gereği birlik ve dayanışmadır.
Kur’an’ın hedefi nefsi arzular değil, Rabbimizin emirlerine uymayı sağlamaktır. Bunun sonucu ve gereği insanlıkta ilerleme, yükselme, ruhen gelişmedir.”2
İlmi veriler ve vakıalar gösterdi ki, Asr-ı Saadetten günümüze toplumun çekirdeği ferd ve aileye gerçek huzur ve mutluluğu Kur’an medeniyeti getirmiştir.
D pnotlar:
1-Sözler, Enst./(ntr., s. 372.;
2-bknz., Mektubat, s. 458.