adil gıda, “üstün başarı”
Yemeğin hiçbir zaman yalnızca yemek olmadığını bana hatırlatan en güçlü görüntülerden biri 2013 yılı Gezi protestoları sırasında kurulan yeryüzü sofralarına ait. Anti-Kapitalist Müslümanlar’ın açık çağrısıyla hem iktidar sahiplerinin lüks ve şaşaa içindeki iftar davetlerini protesto etmek, hem de direniş süresince ortaklaşan sivil iradeyi “kutlamak” için kitlesel bir iftar buluşması gerçekleşmişti. Katılımcıların türlü malzeme ve mütevazı yiyeceği paylaşarak oturduğu bu sofralarda din, dil, ırk, sınıf, cinsel yönelim ve siyaset ayrımları geçersizleşmişti. Gözün görüp görebildiği Galatasaray Meydanı’ndan Tünel’e uzanan bir çizgide buluşmuş, paylaşan, dayanışan ve daha iyi bir yer ve zamanı birlikte tahayyül eden rengarenk kalabalıklardı. Kısa sürede bu sofralar İstanbul’un sınırlarını aşmış, Türkiye’nin büyüklü küçüklü şehirlerinde, sokaklarda kurulur olmuştu. Yemek, bu mizansenin yalnızca altlığını oluşturuyordu; ama güçlü bir altlık!
Yemeği gastronomik bir meta veya kültürel bir sembolden ziyade toplumsal mücadele ve dayanışma süreçlerinin bir parçası olarak düşünebilmek için bu coğrafyadan biraz uzaklaşıp The Observer Food Monthly Awards (OFM) yemek ödülleri platformunun spesifik bir kategorisine odaklanmak istiyorum. İngiliz The Observer gazetesinin en popüler aylık eklerinden biri olan The Observer Food Monthly, 2003 yılından bu yana yemek dünyasının en prestijli sayılabilecek yemek ödüllerinden birini aynı başlık altında dağıtıyor. Hem okuyucular hem de jüri üyelerinin seçimleriyle, aralarında en iyi lokanta, en etik girişim, en iyi üretici, en iyi bağımsız işletme, en iyi genç şef de olmak üzere toplam 16 kategoride ödül dağıtılıyor.
Outstanding Achievement kategorisi, 2005 yılından bu yana mevcut. Ben bu ifadeyi Türkçeleştirirken “üstün başarı” seçeneğinde karar kıldım. The Observer, verdiği kısa tanımda kategori için “İngiliz yemek dünyasını dönüştüren kişi ve kurumları tanımak için bir fırsat” sözlerini kullanmış. Gerçekten de, ödüllerin verildiği 17 yıllık sürece baktığımızda bu kategoride Britanya yemek endüstrisinin farklı kulvarlarına emek vermiş ve bu dünya içinde hatırı sayılır bir şöhret sahibi olmuş isimler görülebiliyor. Ancak aynı 17 yıllık sürece baktığımızda, bu kategoride ödül alanların 2000’li yıllara damgasını vurmuş çeşitli çevresel, siyasal ve ekonomik dinamikleri aynaladığını gözlemlemek zor değil. Bir başka deyişle, “Üstün Başarı” kategorisi dahilinde ödül alan kişi ve kurumlara bakarak 2000’li yıllarda toplumsal hayatın hassasiyet kazanan farklı veçhelerini okumak mümkün.
Bunu söylerken özellikle son (neredeyse) on yıl içerisinde ödül almış kişi ve kurumların, yemeği bir tüketim nesnesinden çok toplumsal, çevresel, ekonomik ve politik mücadele süreçlerinin bir aracı olarak değerlendirdiğine ayrıca dikkat çekmek gerekiyor. 2010 yılı öncesinde Jamie Oliver (2006) ve Fergus Handerson (2009) gibi şefler ile Sheila Dillon (2010) gibi yemek programcılarının bu kategoride ödül aldığı görülüyor. Bu isimler her ne kadar konvansiyonel profesyonellerin kategoride öne çıkabileceğine dair bir algı oluştursa da yakın bir okuma, ödüllendirilen asıl unsurun ticari başarının ötesinde bir niteliğe sahip olduğunu gösteriyor. Ödüllerin sahiplerini bulmasının ardından The Observer veya The Guardian’da yayımlanan müteakip makaleler, yemeğin kamu sağlığıyla ilişkisine vurgu yapan (Jamie Oliver’ın “Okul Yemekleri” kampanyası); onu soyut kültürel miras bağlamına oturtan (Fergus Handerson’ın başını çektiği otantik İngiliz mutfağı hareketi) ve “haber değerine sahip bir olgu” olarak inşa eden (Sheila Dillon’ın Radio 4’da yayımlanan programı The Food Programme) girişimlerin ödüllendirildiğini ortaya koyuyor. Fakat bu paragrafın başında ileri sürdüğüm sava dönecek olursam, 2010 yılı sonrasında kategorinin daha apaçık bir şekilde yemeği türlü toplumsal mücadele süreçleri içerisinde araçsallaştıran ve bundan yeni dayanışma örüntüleri yaratan sivil örgütlere alan açtığı görülüyor.
Son on yıl içerisinde ödül mekanizmasında bu denli bariz bir eğilimin tezahür etmesi elbette bir tesadüf değil. İleri kapitalizmin vuku bulduğu tüm coğrafyalarda olduğu gibi Britanya’da da sosyal devlet mekanizmalarının ciddi ölçüde erozyona uğradığını ve ağır kemer sıkma politikalarının geniş bir yelpazeye yayılan toplumsal marazlar doğurduğunu biliyoruz. Bu marazlar arasında öne çıkan yoksullaşma, yersizleşme ve evsizleşme süreçleri, küresel
iklim krizi ve geçtiğimiz on yıla damgasını vuran uluslararası göç dalgaları ile de iç içe geçiyor. Büyük kentleri sosyal adaletsizliğin ana mekânı haline getiren bu dinamikler, “gıda güvencesizliğini” de beraberinde getiriyor. Günümüzün sivil toplum kuruluşları için yemeği erişilebilir kılmak ve bunun farklı yollarını icat etmek, söz konusu adaletsizlik ve güvencesizliklerle mücadelede etkili bir kanalın zeminini kuruyor. OFM Ödülleri’nin geçtiğimiz on yılına baktığımızda da, “Üstün Başarı” kategorisinde bu misyonla hareket eden oluşumların ön plana çıktığını görüyoruz.
gıda artığı ve bir skandal olarak
“gıda kaybı”
Feedback örgütü, Londra’nın Trafalgar Meydanı’nda yenilebilir sebze, meyve ve diğer artık gıdaları (surplus food) kullanarak 5000 kişilik bir yemek organizasyonuna giriştiğinde yıl 2009 idi. Bu tarih, aynı zamanda Kopenhag kriterleri için görüşmelerin başladığı döneme denk geliyordu. Amaç, küresel ölçekteki gıda kaybı ve israfına dikkat çekmek ve hane başına düşen zayiatı azaltacak toplumsal farkındalığı yaratmaktı. İptal edilmiş siparişler, üretim fazlası ve estetik nedenlerle süpermarketlerde tüketici karşısına çıkmayan tüm gıda artığını organizasyona bağışlamayı kabul eden toptancılarca ulaştırılan kilolarca meyve ve sebze, yüzlerce sivil toplum gönüllüsünün dayanışmasıyla bir ziyafete dönüşmüştü.1 Dönüştürülemeyenler de benzer hedeflerle çalışan başka kuruluşlarca ülkenin başka noktalarındaki ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmıştı.
Geçtiğimiz yıllar içerisinde Feeding the 5000 (5000 Kişiyi Beslemek) dünyanın 50 ayrı noktasında, bu noktalardaki yerel örgütlerin inisiyatifi ile gerçekleştirildi. Feedback’in başında bulunan ve aynı zamanda Waste: Uncovering The Global Food Scandal (İsraf: Küresel Bir Yemek Skandalını Açığa Çıkarmak) kitabının yazarı olan Tristram Stuart, 2012 yılında yayımlanan TED konuşmasında süregiden küresel gıda israfının skandal boyutunu rakamların ötesine taşıyan unsura dikkat çekmişti: Çöpe giden aslında çürümüş, kullanılamayacak durumda olan değil, tam aksine yenilebilir gıda. Stuart, 2011 yılında OFM’in Üstün Başarı ödülünü alan isim oldu.
Gıda kaybı ve israfı yalnızca lokantalar, süpermarketler ve evlerimizde değil, küresel ölçekte tarladan başlayıp gıda tedariği mekanizmalarının farklı aşamalarına ve en nihayet hanelere uzanan bir zincirde gerçekleşiyor. Belli bir refah seviyesine ulaşmış ulusların, mevcut nüfus ihtiyacının neredeyse dört katından fazla gıda üretimine gittiği biliniyor. Dolayısıyla süt ve hayvan ürünleri endüstrisine pompalanan tonlarca soya fasulyesi, mısır ve buğday; tarım alanları, depolar ve ulaşım hatlarında altyapı eksikliği, teknik aksamalar ve insan hataları sonucunda raf ömrü kısalan veya doğrudan çürüyen sayısız tarım ürünü; estetik standartlar gereğince süpermarketlerin kapısından dahi içeri giremeyen kolilerce taze meyve ve sebze; yemek servis edilen tüm işletmelerde çöpe giden binlerce öğün ve en sonunda da tüketicilerin yaşam alanlarında, yani evlerinde zamanında değerlendirilemeyen tüm yiyecekler Stuart’ın sözünü ettiği skandalın bir parçasını oluşturuyor. FAO’ya göre küresel ölçekte üretilen toplam gıdanın %14’ü tarladan toplandıktan sonra ve satışa çıkmadan önce kaybediliyor.2
The Waste and Resources Action Programme’ın (Atık ve Kaynaklar Eylem Programı [WRAP]) 2020 Ocak’ında yayımladığı rapor, Britanya’da toplam gıda israfının yıllık 4,4 milyon tona denk geldiğini gösteriyor.3 Geçtiğimiz üç yılın istatistiklerine göre bu rakam kişi başına %7 oranında bir iyileşmeye tekabül etse de, aslında yenilebilir durumda olan ve toplam değeri 14 milyar sterlini bulan yiyecek çöpe gidiyor. Üstelik bu kaybın %70’i hanelerde gerçekleşiyor. Birleşmiş Milletler’in belirlediği 2030 sürdürülebilirlik hedeflerine göre söz konusu rakamların yarıya inmesi gerekiyor. WRAP yöneticilerinden Marcus Gover, “iklim krizinin geldiği nokta ve her yıl açlıkla yüz yüze kalan kişi sayısına” dikkat çekerek bu hedefe ulaşmanın aciliyetini vurguluyor.4 Gover’ın endişesini paylaşan pek çok İngiliz hayır kuruluşu, geçtiğimiz on yıl içinde gıda israfına karşı mücadele hedefiyle örgütlenmiş durumda. Üreticilerden tedarik edilen, değerlendirilmediği takdirde çöpe gidecek meyve, sebze, baklagil ve diğer malzemeleri dayanışma yemeğine dönüştüren ve benzer durumdaki gıdaları ihtiyaç sahiplerine ulaştıran farklı ölçeklerdeki pek çok “bağışlanabilir yemek inisiyatifi” artık Britanya sivil toplum hayatının önemli bir parçası.
Gelgelelim, gıda artığı ile mücadele Britanya sınırları içinde tartışmalı boyutlara da sahip.5 Süpermarketlerin topyekün çöpe gönder
diği artıkları toplayıp değerlendirmek, yani
‘freeganism’, etik nedenlerle oldukça yaygınlaşmışsa da mevcut yasal düzenlemeler bu tür pratikleri suç kapsamına almış durumda.6 Öte yandan, yemek ve restoran sektörünün tercih etmediği veya yabanıl ortamlardan toplanan yenilebilir, mütevazı malzemeleri yaratıcı şekillerde değerlendirmek çoktan gastronomi dünyasında etik bir tavra dönüşmüş durumda. Şef David Everitt-Matthias ve eşi Helen’ın Cheltenham’daki iki Michelin yıldızlı lokantası Le Champignon Sauvage, bu tavrın güçlü sembollerinden.7
David ve Helen, lokantalarının bulunduğu Cotswolds’un yakın coğrafyasında topladıkları malzemeleri mutfakta değerlendirebilmek amacıyla çeşitli deneyler yapmışlar. Ördek kalbinden meşe palamuduna, papatya ve maydanoz kökünden horoz ibiğine, kalburüstü lokantaların fazla itibar etmediği pek çok yiyecek Le Champignon Sauvage menüsünde yerini almış. David’in mutfak sanatında geliştirdiği bu özgün tavır, Britanya’ya taşındığı 1987 yılını etkileyen ekonomik kriz süreciyle şekillenmiş. Lokantaların sinek avladığı bu dönem, klasik Fransız mutfağı eğitimli şefi sakatatlar ve etin ucuz parçaları gibi daha mütevazı malzemelerle tanıştırmış. Halen levrek yerine uskumru kullanmayı tercih eden David, 2013 yılında OFM’in Üstün Başarı ödülüne layık görülmüş.
gıda yoksulluğu ve “yemek bankaları” Skandal boyutlarda gıda artığından bahsettiğimiz bir yer ve zamanda gıda açlığından ve güvencesizliğinden söz etmek ne derece mümkün olabilir? 2014 yılında yayımlanan Channel 4 belgeseli, Breadline Kids (Yemek Kuyruğundaki Çocuklar), Britanya’da yaşanan gıda yoksulluğunu çocukların gözünden anlatıyor. Geçtiğimiz on yıl içerisinde okula aç gitmek zorunda kalan çocukların yerleşik bir profil oluşturmasıyla beraber Ulusal Okul Müdürleri Derneği okullarda “bedava kahvaltı kulüpleri” açılması için hükümete çağrıda bulunmuş. Bugün ilkokul çağında ve ihtiyaç sahibi pek çok çocuk, hafta araları kahvaltı ihtiyaçlarını bu kulüplerde gideriyor.8 Bununla paralel olarak, düşük gelirli veya devlet desteğine bağımlı pek çok aile, gıda ihtiyaçları için sayıları hızla artan yemek bankalarından (foodbanks) destek alıyor.
2017 yılında OFM’in Üstün Başarı ödülüne layık görülen Trussell Trust, söz konusu gıda bankaları arasında en geniş ağa sahip – öyle ki, ülke çapındaki dağıtım noktalarının %65’i Trussell Trust kapsamında.9 Ancak The Observer’da yayımlanan bir makalede de ifade edildiği gibi, kuruluşun “elde ettiği başarı ile gurur duyması oldukça güç”.10 2003 yılından bu yana aktif olan Trussell Trust, Nisan 2016-Mart 2017 tarihleri arasında 1,2 milyon adet gıda yardım paketi dağıtmış. Yaz döneminde talep o kadar artmış ki, 42 adet bankada stoklar erimiş ve acil gıda bağışı için çağrıda bulunulmuş. 2019 yılının Nisan-Eylül aralığında ise gıda yardımında rekor rakamlara ulaşılmış. Sosyal yardım desteklerindeki kesinti ve gecikmelerin hızlı artışıyla birlikte altı aylık dilimde 823.145 adet paket dağıtılmış. Bunların 301.653’ü salt çocuklara ulaştırılmış.11
2010’lu yılların başından bu yana kahvaltı kulüpleri ve yemek bankalarının artması elbette ki bir tesadüf değil. Trussell Trust’ın 2017 yılında hazırladığı rapor, sosyal devlet mekanizmalarının hızlı erozyonu; Cameron yönetiminin uygulamaya başladığı kemer sıkma politikaları; 2012’de yürürlüğe giren yeni reform paketi ve gıda bankalarının yükselişi arasındaki ilişkileri açıkça ortaya koyuyor.12 Yerleşik devlet yardım sistemlerinin ortadan kaldırılması ve bu kesintilerin yeni reformlarla telafi edilmeye çalışılması, yapılan araştırmalara göre Britanya’da yeni yoksulluk ve gıda güvencesizliğinin temelini oluşturmuş. Sistemde yaşanan gecikmeler yemek bankalarına yönelimi pompalarken, yardımlara başvuru sürecinin dijitalleştirilmesinden kaynaklı erişim problemleri; ödemelerin taksitlere bölünmesi; başvuru sahiplerinde aranan yeni koşullar ve idari aksamalar varolan yoksulluğa yeni katmanlar eklemiş. Dolayısıyla aslen bir acil eylem planı olarak tasarlanan yemek bankaları, derinleşen yoksulluk karşısında pek çok aile için kalıcı bir destek mekanizmasına dönüşmüş.
2018 yılında Birleşmiş Milletler’e bağlı İleri Yoksulluk ve İnsan Hakları birimi raportörlerinden Philip Alston’un Britanya’nın farklı bölgelerinde yaptığı keşif gezisi sonucunda yayımladığı rapor, Trussell Trust’ın yeni yoksullukla ilgili bulgularını ve bunların son on yılda gerçekleşen devlet politikaları ile ilişkisini teyit ediyor.13 Yaklaşık 14 milyon kişinin, yani toplam nüfusun beşte birinin en temel ihtiyaçlarını karşılayamayacak ölçüde yoksullaştığına vurgu yapan rapor, yemek bankaları önünde uzayan kuyruklar; yaygınlaşan evsizlik; okul bütçelerine yapılan
kesintiler; mağdurların deneyimlediği izolasyon ve toplumsallaşan çaresizliğe vurgu yapıyor. Bu manzara karşısında muazzam bir dayanışma örneği gösteren sivil yardım kuruluşlarının ise bir “salgın hastalık” veya “doğal afet durumu” varmışçasına çalıştığına dikkat çekiyor.
Bu kuruluşlardan bir diğeri, 2018 yılında OFM’in Üstün Başarı ödülünü alan Nishkam Swat. Randeep Lall tarafından 2008 yılında kurulan Southall-Middlesex menşeli Sih sivil toplum örgütü, gençler arasında bağımlılık konularına ilişkin farkındalık yaratma hedefiyle yola çıkmış.14 Ancak 2009 yılında 200 kişilik bir evsizler grubuyla yolları kesiştiğinde misyonları yeniden tanımlanmış. Ağır yoksulluk, zorunlu göç, bağımlılık ve zihinsel travmaların iç içe geçtiği bu durum karşısında yerel yönetimler, dini kuruluşlar ve polis gibi otoritelerle işbirliği yapmanın yollarını deneyip en sonunda yalnız ilerlemeye karar vermişler. Yalnızca kendi bölgeleri değil, aynı zamanda daha kentsel merkezlerdeki evsizler için de pozitif bir değişim yaratabilmek amacıyla haftada bir gün Londra’nın Trafalgar Meydanı’nda yaklaşık 300 evsiz için yemek dağıtmaya başlamışlar. Bu organizasyonu daha sonra Londra’nın başka bölgelerine de taşımışlar. Bugün yaklaşık 750 kişiden oluşan gönüllü ağlarının da desteğiyle aralarında Reading, Oxford, Colchester ve Brighton da olmak üzere 21 ayrı noktada haftada 28 oturumda binlerce evsize sıcak yemek servis ediyorlar.
Sih inanışının bir parçası olan langar, Swat’ın evsizler projesinin çıkış noktası.15 İhtiyaç sahiplerine karşı koşulsuz yardım ve merhamet üzerine kurulu bu anlayış, pek çok Sih ibadethanesinde icra ediliyor – bedelsiz yemek yardımı bunlardan yalnızca biri. Ancak Lall, projeyi şekillendirirken langar’ı sokağa taşımaya hedeflediklerini anlatıyor. Swat gönüllüleri çeşitli lokanta, toptancı, market ve çeşitli yardımsever bağışlarından elde edilen yiyecekleri servis ederken, ihtiyaç sahipleri ile bir diyalog da kuruyor. Bu şekilde hem acil ihtiyaçlar ile ilgili bilgi ediniliyor, hem de iş arayanlar için uygun bağlantılar devreye sokuluyor. “Herhangi bir başvuru yapabilmek için gerekli adres bilgisi dahi pek çok kişide yok” diyor Lall; “Kurslara kayıt yaptırmak isteyenlere, aldığı bir işi tamamlamak için destek arayanlara veya üniforma, çizme gibi malzemelere ihtiyacı olan herkese yardım etmeye çalışıyoruz.” Dolayısıyla hedef yalnızca karın doyurmak değil, erişebildikleri kişileri içinde bulundukları yoksulluk sarmalından çıkarmak.
yemeği paylaşarak yeni köyler yaratmak Feedback örgütünün düzenlediği Feeding the 5000 ve Niksham Swat’ın yemek servislerini ortaklaştıran öğelerden biri Trafalgar Meydanı, yani mekân seçimi. Binlerce ofis çalışanı ile turist güruhunun göbeğinde yaşanan bu buluşmalar, Londra’nın en büyük ve kamusal alanlarından birinde gerçekleşen oldukça sembolik ve politik jestler olarak da okunabilir. Ancak bu etkinlikleri ortaklaştıran bir diğer ve belki de daha önemli unsur, yararlanıcılarının büyük çoğunluğunun evsiz olması. Bu ortaklık da elbette rastlantısal değil. Evsizlik veya yersizlik, Britanya çerçevesinde resmettiğimiz yeni yoksulluğun hem en kritik katmanlarından, hem de gıda güvencesizliğinden muzdarip kesimlerin en büyük ortak bileşenlerinden biri.
Ülkenin evsizlikle mücadele konusunda öne çıkan sivil toplum kuruluşlarından Shelter, 2018 yılında düzenlediği raporda Britanya’da 320.000 civarında evsiz bulunduğunu söylüyor.16 Bu da adada her 200 kişiden birinin evsiz olması anlamına geliyor. Sokakta (rough sleepers) ve geçici konutlarda (temporary accommodation) yaşayanlardan elde edilen istatistikleri baz alan rapora göre, bu rakamın 295.000’i geçici konutlarda yaşayanlarca temsil ediliyor.17 Öte yandan “gizli evsizliği”, yani her gün farklı bir evin kanepesi veya kayıtdışı barınaklar ile arabalarda konaklayanları tespit etmek mümkün olmadığından raporda yer alan rakamlar evsizliğin tam boyutunu gösteremiyor. Kesin olan bir şey var ise o da evsizlik ve konut güvencesizliğinin Londra’nın geleneksel merkezinden Britanya’nın dört bir yanına doğru genelleşmesi, yani yükselen kiralar ve sosyal yardım kesintilerinin toplam etkisinin dalga dalga yayılıyor olması.
Bu durumda yemek paylaşım inisiyatiflerinin, mağdur kesimler için gıda bağışının ötesine geçen daha kapsamlı ve sürdürülebilir çözümler geliştirmeyi hedeflemesi de kaçınılmaz hale geliyor. 2016 yılında OFM’in Üstün Başarı ödülünü alan İskoçya menşeli Social Bite (Sosyal Lokma) da bu yaklaşımla hareket eden örgütlenmelerden biri. Kendini bir “sosyal işletme” (social business) olarak tanımlayan Social Bite, elde ettiği kârın tamamını bağış amaçlı kullanıyor. İskoçya’da bir zincir cafe
ve lokantaya sahip işletmenin temel mantığı müşterilerin “askıda yemek” (pay forward) formülüyle, yani önceden ödeme yoluyla evsiz bir kişinin gıda harcamasını üstlenmesi. Cafe’de bu bütçe dahilinde evsizlere yiyecek ve içecek sağlanırken, lokanta pazartesi öğleden sonraları sadece evsizlerin bedava yemek yediği bir alana dönüşüyor. Bu şekilde yılda 140.000 yiyecek ve içeceği ihtiyaç sahibine ulaştıran Social Bite, evsizler için kendi bünyesinde iş olanakları da oluşturuyor.
Social Bite kurucuları Josh Littlejohn ve Alice Thompson, iş imkânı ve gıda sağlamanın evsizlerin hayatında pozitif bir değişim için başlangıç olacağını düşünmüş. Ancak iş gücündeki fireler, onlara evsizlerin yaşamında kalıcı bir fark yaratabilmenin yegâne yolunun erişilebilir ve güvenli yaşam alanları oluşturmaktan geçtiğini göstermiş. Bu şekilde “Social Bite Village”a (Sosyal Lokma Köyü) dair ilk fikirler filizlenmeye başlamış. İskoçya’da “küçük evler” (tiny house) üzerine denemeler yapan tasarımcı Jonathan Avery ile yolları kesişince fikirler olgunlaşmış. Projeyi fonlayabilmek ve evsizliğe ilişkin farkındalık yaratmak amacıyla iki büyük “Dışarıda Uyku” (Sleep Out) etkinliği gerçekleştirmişler; İskoçya’nın önde gelen iş insanlarını bir gece parkta uyuyup proje için bağışta bulunmaya davet etmişler. Bu şekilde 300 kişiyi biraraya getirip “Social Bite Village” için 750.000£ değerinde bir fon oluşturmayı başarmışlar. Bugün “Social Bite Village” 32 yerel yönetim kurumunun da dahil olduğu “Housing First” (Önce Konut) programı çerçevesinde, ilk etapları Aberdeen, Edinburgh, Dundee, Glasgow ve Stirling’de tamamlanmış ve 216 evsize yaşam alanı sağlamış durumda.
Öte yandan, evsizliği en nihayetinde bir “yersizleşme” sürecinin sonucu olarak anlamak ve kapsamını geniş tutmak gerekiyor. Keza, geçtiğimiz beş yıla damgasını vuran ve en başta Avrupa’yı etkisi altına alan mülteci krizinin yansımalarını Britanya sınırları içinde de görmek mümkün. Aslına bakılacak olursa, Almanya, İspanya, Fransa, Yunanistan, Türkiye ve Lübnan gibi ülkelerin deneyimiyle kıyaslanacak olursa Britanya’da herhangi bir mülteci krizinden söz etmek mümkün değil. UNHCR rakamlarına göre 2014 yılında Avrupa’ya 220.000 göçmen ve mülteci varırken, 2015 yılında yalnızca Yunanistan’a 750.000 kişi ulaşmış.18 Coğrafi ve bürokratik anlamda erişimi daha çetrefilli olan Britanya ise 2020 yılına kadar 20,000 Suriyeli göçmene yerleşim vereceğini açıklamış ve Haziran 2019 itibarıyla 17,051 kişiye bu olanağı sağlamış.19 Ancak Britanya Suriyeli göçmenlerin yanısıra, başka ülkelerden gelen sığınma taleplerinin de destinasyonu. Yine UNHCR rakamlarına göre, 2018 yılında Britanya’daki toplam sığınmacı nüfusu 126.720 iken, değerlendirilen başvuru sayısı 45.244, devletsizlerin sayısı ise 125 imiş.20 Bu rakamların toplamı, Britanya nüfusunun %0,26’sını oluşturuyor.
Bu bilgilerden hareketle adanın tarihsel olarak uluslararası göç ağlarının merkezinde durmaya devam ederken zorla yerinden edilenlerin de sığınma noktalarından biri olageldiğini akılda tutmak gerekiyor. Dolayısıyla evsizlik ve yersizlik, adanın yerli nüfusunu aşan bir olgu. 2019 yılında OFM’in Üstün Başarı ödülünü alan Refugee Community Kitchen [Mülteci Cemaat Mutfağı (RCK)], tam olarak bu genelleşen yersizleşme durumuyla mücadele ederken odağına yemeği yerleştiriyor. 2015 yılında binlerce kişinin yaşam alanlarını terk edip Avrupa’da güvenli bir yaşam arayışına girmesiyle birlikte dört arkadaş (Steve, Paula, Sam ve Janie), sahip oldukları tüm becerileri müşterek bir mutfak kurmaya ve Calais, Dunkirk ve Kuzey Fransa’daki mülteci kampları ile geçici barınaklarda yaşam süren göçmenlere gıda desteği vermeye kanalize etmişler. 2015 Aralık’ından bu yana yirmi bin civarında gönüllünün desteğiyle iki milyonun üzerinde öğün servis etmenin yanısıra, Calais’deki kampta yaşayanların kendileri için yemek yapabilecekleri müşterek mutfaklar ve kadınlara özel bir de dayanışma merkezi kurmuşlar.21
Calais’de kirletilmiş boş bir arazi üzerine kurulu kampa ilk vardıklarında Eritre, Afganistan ve Suriye’den gelen 4000 kadar sığınmacıyla karşılaşmışlar. Ancak bir yıllık sürecin sonunda Fransız hükümeti gittikçe kalabalıklaşan bu kampı yıkmış. Kampın geleceği belirsizliğini korurken tıpkı göçmenler gibi yola düşüp onların izinden gitmeyi dahi düşünmüşler, ancak Stavrinides’in deyişiyle, “İhtiyaç hiçbir yere gitmemiş.” Dağıtılan kamplar kısa sürede yeniden toplanmış. Yaklaşık 20 yıldır Kuzey Fransa’daki mülteci kamplarının tamamı bu şekilde yaşam sürdüğünden RCK da bu ritme adapte olmuş: Calais ve Dunkirk bölgelerinde dönemsel olarak yıkılıp yeniden filizlenen kamplarda yaşayanlar için onlara bağışlarla ulaşan yiyecekleri servis etmeye devam edi
yorlar. Diğer yandan, elde ettikleri deneyimi Britanya’nın farklı noktalarındaki evsizlere de yönlendirmeye karar vermişler. Halen haftanın beş gecesi olmak üzere Londra’nın dört ayrı noktasında ve Edinburgh’da evsizlere sıcak yemek dağıtıyorlar.22
sonuç yerine
OFM Ödülleri kapsamında verilen Üstün Başarı ödülünün son on yıl içerisindeki sahipleri, günümüzün yaşam koşulları ile mücadele taktikleri geliştirebilmek adına büyük önem taşıyor. Her gün gönüllülük ve sosyal sorumluluk ilkeleriyle sürdürdükleri faaliyetler, bu faaliyetleri işler kılan vizyon ve yarattıkları farktan öğrenilecekler oldukça fazla. Üstelik bu kısa yazı kapsamında sadece ödül alabilmiş örnekler üzerine bir şeyler yazabildim. Herhangi bir platform tarafından ödüllendirilmemiş fakat her gün benzer zorluklar ve kaynak kısıntıları içinde binlerce kişinin yaşamını sürdürmesine destek olan, düzenin sunduğu olanakların dışında alternatif yol ve yordamlar geliştiren ve bunları sürdürebilen binlerce oluşum gezegenin dört bir tarafına yayılmış durumda.
Yemeği paylaşmak, yalnızca yemeği değil aynı zamanda gıdaya erişimi mümkün kılan beceriler, araçlar ve mekânlara dair bilgiyi paylaşmayı da içeriyor. Çevre, siyaset, ekonomi ve toplumsal refah ile doğrudan ilişkili türlü güçlükle karşı karşıya olduğumuz bu dönemde, yaşamı sürdürülebilir kılmanın yegâne yolu bu bilgiyi ve bilginin ördüğü dayanışma ağlarını içselleştirebilmek. Zeminini yemeğin kurduğu bu yeni toplumsal varoluş biçimlerini; bunları tanımlayan ilkeler ve kuralları ve yarattıkları yeni kimlik ve aidiyet olasılıklarını anlamaya çalışmak gelecek için bize büyük kazanımlar getirebilir.
01 “Feeding the 5,000 – London braves sleet and cold for free lunch”: https://www.theguardian.com/environment/2009/dec/16/food-waste-campaign-trafalgarsquare (Son erişim: 10.03.2020)
02 “The State of Food and Agriculture: Full Report”, 2019: http://www.fao.org/state-of-food-agriculture/en/ (Son erişim: 10.03.2020)
03 “Food surplus and waste in the UK”, 2020: https:// wrap.org.uk/sites/files/wrap/Food_%20surplus_and_ waste_in_the_UK_key_facts_Jan_2020.pdf (Son erişim: 10.03.2020)
04 “UK households waste 4.5m tonnes of food each year”: https://www.theguardian.com/environment/2020/jan/24/uk-households-waste-45mtonnes-of-food-each-year (Son erişim: 10.03.2020) 05 “Skipping: is there anything wrong with taking the food that supermarkets throw away?”: https://www. theguardian.com/lifeandstyle/shortcuts/2014/jan/29/ skipping-food-waste-supermarkets-dumpster-diving (Son erişim: 10.03.2020)
06 Britanya ceza kanununa göre atılmış dahi olsa gıda malzemelerinin mülkiyeti onları çöpe gönderen kurumda kalmaya devam ediyor. Bu nedenle artık gıdayı çöpten toplamaya yeltenmek aslında hırsızlık ile eş tanımlı oluyor.
07 “OFM awards 2013 outstanding contribution: Le Champignon Sauvage”: https://www.theguardian. com/lifeandstyle/2013/oct/20/champignon-sauvageofm-award-2013 (Son erişim: 10.03.2020)
08 Kahvaltı kulüplerinin rakamına dair kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte, 2008-2014 yılları arasında kulüplerin sayısının %45 oranında arttığına dair bulgular mevcut. 2018 yılında, hükümet adına bu programı yürüten iki firma (Magic Breakfast ve Greggs), toplam 57.000 çocuğu beslediklerini bildirmişler. Kellog’s tarafından koordine edilen kulüplerde ise her yıl toplam 2 milyon adet kahvaltı paketi dağıtıldığı biliniyor. Kelloggs’a ait bir araştırma, Britanya’daki okulların %85’inde kahvaltı kulüplerinin aktif olarak çalıştığını söylüyor. 09 https://www.trusselltrust.org (Son erişim: 10.03.2020) 10 “OFM Awards 2017: Outstanding Achievement – the Trussell Trust”: https://www.theguardian.com/lifeandstyle/2017/oct/15/ofm-awards-2017-outstandingachievement-Trusselll-trust-food-banks (Son erişim: 10.03.2020)
11 “More people than ever turning to food banks, charity says”: https://www.theguardian.com/society/2019/ nov/13/more-people-than-ever-turning-to-foodbanks-charity-says (Son erişim: 10.03.2020)
12 “Early Warnings: Universal Credit and Foodbanks”: https://www.trusselltrust.org/wp-content/uploads/ sites/2/2017/04/Early-Warnings-Universal-Credit-andFoodbanks.pdf (Son erişim: 10.03.2020)
13 “Visit to the United Kingdom of Great Britain and Northern Ireland: Report of the Special Rapporteur on extreme poverty and human rights”: https://undocs. org/A/HRC/41/39/Add.1 (Son erişim: 10.03.2020) 14 https://swatlondon.com/projects.html (Son erişim: 10.03.2020)
15 “OFM Awards 2018: Outstanding Achievement – Nishkam Swat”: https://www.theguardian.com/food/2018/ oct/22/ofm-awards-2018-outstanding-achievementnishkam-swat-sikh-welfare-feed-homeless (Son erişim: 10.03.2020)
16 “At least 320,000 homeless people in Britain, says Shelter”: https://www.theguardian.com/society/2018/ nov/22/at-least-320000-homeless-people-in-britainsays-shelter (Son erişim: 10.03.2020)
17 Geçici konut, devletin evsizlikle mücadelede otel veya pansiyon gibi konaklama birimlerini devreye doktuğu bir acil eylem planı gibi düşünülebilir. Sosyal konut politikalarının büyük ölçüde feshedilmesi ve dar gelirliler için erişilebilir konut programlarının giderek kesintiye uğramasıyla başvurulan bir yöntem haline gelen geçici konutlar için ayrılan bütçe, yerel yönetimlerin elinde. Shelter’a göre 2010 yılından bu yana %61 oranında büyüyen bu kesimin barınma masrafları yine aynı dönem içerisinde %39 oranında artmış. 18 https://data2.unhcr.org/en/situations/ mediterranean?id=83 (Son erişim: 10.03.2020) 19 https://www.refugee-action.org.uk/about/facts-aboutrefugees/ (Son erişim: 10.03.2020) 20 https://www.unhcr.org/asylum-in-the-uk.html (Son erişim: 10.03.2020) 21 https://www.refugeecommunitykitchen.com (Son erişim: 10.03.2020)
22 “OFM Awards 2019: Outstanding achievement – Refugee Community Kitchen”: https://www.theguardian.com/food/2019/oct/20/ofm-awards-2019outstanding-achievement-refugee-community-kitchen (Son erişim: 10.03.2020)