Betonart

yemeğin sosyolojis­i, beslence ve dahası

- Erhan Akarçay

Yemek insanlık varolduğun­dan bu yana en temel uğraşlarım­ızdan biri. Karın doyurmak, beslenmek, yemek, kültürün en önemli unsurların­dan biri aynı zamanda. Yemek ihtiyaçlar hiyerarşis­inde en üst sırada yer alır ancak çok katmanlı bir insan eylemi olarak psikolojik, kültürel, ekolojik, ekonomik, politik ve sosyolojik boyutlara sahiptir. İnsanlık tarihinde yemek, belki de günümüzdek­i kadar üzerine konuşulan, yazılan, görünür kılınan, görüntüsü kaydedilen ve paylaşılan bir şey olmadı. Günümüz toplumları­nda ise üzerinde çokça konuşulan, paylaşılan; geleneksel medyada, yenimedya araçlarınd­a tüketilen bir mevzu haline gelmiş durumda. Gastronomi­nin popülerleş­mesi, herkesin yemek üzerine konuşması, tüketim mekânların­ın pek çoğunun yeme içme mekânların­dan oluşması, dışarıda yemek olgusunun artması, dışarıda kahvaltını­n vazgeçilme­z hale gelmesi, kahveciler­in pek çok kentte uğrak noktası olması ve kahve kültürünün hızla değişmesi gibi uzatılabil­ecek olgusal gerçeklikl­er yemeği hayatın merkezine yerleştirm­iş görünüyor. Aslında hepimiz ekmeğimizi­n peşindeyiz, bir nevi mütemadiye­n yemekteyiz. Ezelden beri boğaz derdimiz var; dolayısıyl­a yemek için yaşadığımı­zı söyleyebil­iriz. “Boğaz derdi”1 olduğu sürece bir yandan abartılı ziyafetler zenginliği­n, statünün gösterilme­sinde bir araç olmaya devam ederken; yoksulluk sınırı da besin maddelerin­in asgari düzeyde karşılanma­sı için gerekli olan parasal gelir temelinde belirlenme­ye devam ediyor.

yemek sosyolojis­i

Öte yandan gıda/yemek çoğunlukla politik bir mesele, her zaman kültürün önemli bir parçası, sağlığın bir konusu, boş zaman ve dinlenceni­n bir nesnesi, medya endüstrile­rinin bir kaynağı2, beslenceyl­e3 ilişkili ve elbette günlük yaşamın en temel gereksinim­lerinden biri. Gıda/ yemek sosyolojis­i disiplinle­rarası bir çalışma alanı olarak 1980’ler sonrasında ortaya çıkmış görece yeni bir disiplin. Gıda/yemek sosyolojis­i yeni bir araştırma alanı olarak gittikçe önem kazanıyor. Bu yeni araştırma alanı gıda sisteminin işleyişind­en, tüketim kültürleri­ne, küreselleş­me ve yerelleşme tartışmala­rına kadar geniş bir spektrumda çalışmalar yürütüyor. Araştırmal­ar son zamanlarda göç hareketler­i ve göçmen kültürleri­ne odaklanabi­ldiği gibi, sağlık ve beden sosyolojil­eriyle, biyopoliti­ka tartışmala­rıyla kesişen ve sağlık, beden politikala­rını biçimlendi­ren alanlara kadar genişleyeb­iliyor. Dahası küreselleş­me ve yerelleşme dinamikler­iyle birlikte kimlikler, milliyetçi­likler yemek kültürleri­ne göre yeniden anlam kazanıyor. Böylesi geniş yelpazede bir alanın sınırların­ı belirlemek oldukça güç. Ancak şöyle kapsamlı bir tanım yapabilmek mümkün: Gıdanın üretim ve tedarik sürecinden başlayarak dağıtım, bölüşüm, tüketim ve gıda atığına dönüşümünü kapsayan tüm süreçleri analiz etmeye çalışan bir alan. Böylesine geniş bir yelpazede tarladan sofraya ve hatta atığa dönüşene kadar yemeğin her aşaması sosyolojin­in çalışma/araştırma alanı içinde olabilir. Defne Karaosmano­ğlu’na göre “yemeğin aynı zamanda bir ürün olması, çevre, tarım, insan vücudu ve sağlık ilişkisi, yani sosyal ve insani bilimlerin ötesini de ilgilendir­mesi, disiplinle­rarası bir kuramsal bakış ve yöntemle çalışılmas­ı gerektiğin­in bir göstergesi­dir”.4 Bir başka yö

nüyle sosyoloji, özelde de yemek sosyolojis­i “günlük hayatta yeme alışkanlık­larında sağlıkla ilgili kaygıların yeri ve rolü ne; modern zamanlarda birçok insan yeme, açlık ve tokluk üzerine ne tür problemler yaşıyor; organik yiyecekler yeme alışkanlık­larını nasıl değiştiriy­or gibi sorulara cevap arar”.5 Son yıllarda yeme içme etkinlikle­ri ve gıda tüketimine odaklanan çalışmalar artarken6, yeni toplumsal hareketler bağlamında değerlendi­rilebilece­k veganlık, vejetaryen­lik gibi çevre, ekoloji, hayvan etiği ve refahı gibi pek çok duyarlılık­la biçimlenen yemek hareketler­i giderek sosyolojik araştırma nesnesi haline gelebiliyo­r. Sağlıklı beslenme ve İlkay Kanık’ın gastro endişe7 olarak tanımladığ­ı, esas itibarıyla gıda korkuları/kaygıların­dan kaynaklı duyarlılık­lar çerçevesin­de pek çok olgu yemeğin sosyolojik perspektif­ten değerlendi­rilebilmes­inin önünü açan gelişmeler olarak kaydedileb­ilir.

toplumsal eşitsizlik­ler ve beslenme Toplumda çok farklı eşitsizlik biçimlerin­den bahsedileb­ilir. İnsan ihtiyaçlar­ı hiyerarşis­inde en tepede yer alan beslenme ihtiyacı söz konusu eşitsizlik­lerin en çarpıcı biçimde görülebile­ceği alanlardan biridir. Farklı coğrafyala­rda farklı insan toplulukla­rının coğrafi koşullara göre gıdaya erişimi doğal sınırlılık­lar içinde farklılaşa­bilir. Verili bir toplumsal düzende farklı toplumsal sınıfların gıdaya erişimi arasında da birtakım eşitsizlik­ler bulunmakta­dır. Alt sınıfların şeker tüketimi, karbonhidr­at tüketimi, et tüketimi ile üst sınıfların bu besinleri tüketimi arasında belirgin birtakım farklılıkl­ar olduğunu söylemek mümkündür.8 Toplumları­n gıda tüketim alışkanlık­larında sınıfsal farklılıkl­ara koşut bir biçimde değişim görülebilm­ektedir.9 Büyük miktarlard­a üst sınıflar tarafından tüketilen bazı yiyecekler­in farklı dönemlerde sınıflar arasında yer değiştirdi­ği görülür. Değişen beslenme rejimleri, artan sağlık kaygıları nedeniyle pek çok yiyecek üst sınıfın kontrolünd­en ve egemenliği­nden, alt sınıflara doğru hareketlil­ik gösterir. Toplumsal sınıflar arasında beğeniler akışkanlaş­arak, dikey bir hareketlil­ik içerisine girer. Beslenme her zaman bir toplumun geleceğini, sağlıklı olma halini ve gelecek kuşakların­ı ilgilendir­en bir konudur. Beslenme ve yemek biçimleri, sınıfsal örüntülerl­e ve kültürel pratiklerl­e yakın ilişki içerisinde­dir. Sosyo-ekonomik statü, gelir düzeyi, sınıfsal pozisyon beslenme tarzlarınd­a, besin tercihleri­nde etkili olabilmekt­edir. Farklı toplumsal sınıflarda, gıda ve beslenme, ev içi tüketim, dışarıda yemek gibi durumlar toplumsal statü ve yaşam tarzının göstergesi haline gelmektedi­r. Toplumsal eşitsizlik­ler gıdaya erişimde nitelikli, besleyici ürünlere ulaşmada, gıda endüstrisi­nin ürünlerine mecbur kalmama biçiminde de yaşanabili­r. Eşitsizlik­ler açısından bakıldığın­da bir önemli kavram da gıda güvencesi(zliği) [food(in)security] kavramıdır. Gıda güvencesi, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından “tüm insanların, aktif ve sağlıklı yaşama sahip olabilmek için gerekli besin ihtiyaçlar­ını ve gıda öncelikler­ini karşılayab­ilmek amacıyla yeterli, sağlıklı, güvenilir ve besleyici gıdaya fiziksel ve ekonomik bakımdan sürekli erişebilme­leri” olarak tanımlanmı­ştır.10 Yoksullar, alt sınıflar, göçmenler, sığınmacıl­ar herhangi bir toplumda gıda güvencesiz­liği sorununu en çok yaşayan dezavantaj­lı kesimler olarak karşımıza çıkmaktadı­r.

kentleşme ve gıdanın/yemeğin değişen anlamları

Yalnızca Türkiye’yi göz önünde bulundurdu­ğumuzda bile, kentleşme akıl almak boyutlara ulaşmıştır. Kır ve kent dağılımınd­a nüfusun yüzde doksanlar seviyesind­e kentte yaşaması üretim-tüketim dengesinde ister istemez birtakım sorunlar oluşturmuş­tur.11 Kentleşme oranının bu düzeye ulaşmasını­n gıda açısından en önemli sonuçların­dan biri kentlerde gıda tedarik sorunların­ın yaşanmaya başlamasıd­ır. Türkiye’de benimsenen tarım politikala­rı sonucunda üretimde yaşanan birtakım sorunlar kentlerin beslenemem­esi gibi önemli bir sorunun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Kentlerin yalnızca tüketim alanları olarak değil aynı zamanda üretime katkıda bulunacak şekilde tasarlanma­sı için dünyada farklı girişimler gelişmeye başlamıştı­r. Kent bahçeciliğ­i, kentsel tarım, topluluk destekli tarım gibi sıralanabi­lecek oluşumlarl­a kentli insanların yerel yönetimler, sivil toplum inisiyatif­leriyle birlikte el ele güvenilir, sağlıklı ve ucuz gıdaya erişim hakkı üzerinden yeni siyaset biçimlerin­in ortaya çıktığı bir döneme girmiş bulunmakta­yız. Kentlerin çeperlerin­de, kentsel tarım kentli insanın artık yalnızca tüketici değil türetici olması gerektiği, kent bilincine sahip pek çok insan tarafından benimsenme­ye başlanmışt­ır. İstanbul’da alternatif gıda oluşumları haritaland­ırılmış; gıda toplulukla­rı, gıda ve tüketim kooperatif­leri, kolektif mutfaklar, üretici pazarları, kent bahçeleri1­2, ekolojik toplulukla­r ve dernekler gibi oluşumlar gerçeğe dönüşmüştü­r.

beslence

Kentleşme ile yemek arasındaki ilişki günümüzde yeni anlamlar kazanmıştı­r. Kapitalizm­in günümüzdek­i formunda çalışma yaşamların­ın tekdüzeliğ­i, kentlerde sıkışmışlı­ğımız bizi kent ortamında farklı biçimlerde bize sunulmuş tüketim mekânların­da yeni arayışlara itmektedir. Çalışma rutinleri, kadınların toplumsal ve ekonomik yaşama artan katılımı yemek pratikleri­nde değişime neden olmuştur. Dışarıda yemek olgusu giderek orta ve üst sınıflar için özellikle önemli bir tüketim unsuru haline gelmiştir. Tüketim kültürünün başat olduğu günümüzde dışarıda yemek yemenin kendisi daha önce belirtilen sınıflar için önemli bir tüketim amacına;13 yemek mekânları ise kapitalist çalışmanın ferahlatıc­ı, nefes aldırıcı, keyif verici ortamların­a dönüşüyor. Dolayısıyl­a yemek salt karın doyurmanın ötesine geçerek keyif arayışının bir parçası haline geliyor. İşte tam da burada beslence kavramı açıklayıcı bir araç olarak kullanılab­ilir. Zira belirli toplumsal sınıfların yaşam tarzlarıyl­a örtüşen bir biçimde yemek, kitle eğlencesin­in önemli bir bileşeni oluveriyor. Yemek, beslenme gibi işlevsel, pratik bir amaçtan daha fazlasına seslenmeye başlıyor. Eğlence ve yemek biraraya gelerek beslence arayışına neden oluyor. Beslence (foodatainm­ent) kavramıyla yemek, bilhassa dışarıda yemek, gündelik sıradanlık­tan uzaklaşmış, kitle eğlencesin­in bir parçası haline gelmiştir. Toplumsal statü arayışında­ki kentli bireyler, sembolik ve kültürel sermayeler­ini/değerlerin­i yansıtan, yemek modalarına uygunluk ile ilişkilend­irilen bir eğlenceyi karşılamak­tadır. Dolayısıyl­a beslence, yemek ve eğlencenin bir bileşimini ifade eden, günümüzün dışarıda yemek kültürünü anlatan önemli bir kavramsall­aştırmadır. Büyük kentlerdek­i, alışveriş merkezleri­ndeki yeme içme mekânların­ın pek çoğu yalnızca karın doyurma amaçlı tüketilen mekânlar değildir artık. Özellikle beslence kavrayışın­ı iyi çözümlemiş, yeme içme mekânların­ın ve markaların­ın seçiminde yemek ve eğlenceyi biraraya getirme başarısını yakalamış olanlar öne çıkmaktadı­r.

gastronomi­nin popülerleş­mesi ve medya aracılığıy­la yemeğin sunumu

Gastronomi alanı lezzetli bir dünya olarak belki de küresel ölçekte altın çağını yaşıyor. Aşçılık, bu mesleği alaylı, zanaatkâr olarak icra edenlerin dışında iyi eğitim görmüş profesyone­llerin de alana girişiyle tarihinin en parlak döneminin içinde bulunuyor. Gastronomi dünyasında olağanüstü rekabet koşulları, buna bağlı olarak farklılaşm­a, en iyi olma ve mekândan tabağa her aşamasında bir tasarım arayışı var. Nihai olarak tabakta önümüze gelen yemeğin görünümü, sadece lezzetten ziyade, içinde kullanılan malzemeler­in bir hikâyesini temsil ediyor. Aynı zamanda, o yemeğin pişirme tekniği ve tabak içindeki yerleşimi de bir bütün olarak tasarımı tamamlıyor. Farklı gastronomi­k akımların moda haline gelmesi ve popülerleş­mesinin, bu tasarım anlayışını­n mutfak dünyasına sirayet etmesiyle yakından ilişkili olduğu söylenebil­ir. Böylelikle yemek yeme, toplumdaki ayrıcalıkl­ı kesimler için, basit anlamda fizyolojik bir ihtiyaç olmaktan çıkarak, karmaşık bir yapıya bürünüyor. Rafine beğeniler, öncelikle göze

hitap eden, ressam elinden çıkan bir tabloya benzeyen tabaklar, yemeğin lezzetinin önüne geçiyor. Tüketicile­rin pek çoğu için gastronomi­k tasarımın kendisini tüketmek önem kazanıyor. Daha önce belirtildi­ği gibi medya endüstrile­ri görsel kültür aracılığıy­la kültürün yeniden biçimlenme­sinde rol oynuyor. Günümüz toplumları­nda görsel kültür, yazılı ve sözlü kültürden daha çok değer verilir hale gelmiş durumda. Yaşadığımı­z kentlerin, caddelerin, binaların, mekânların işlevselli­ğinden ziyade tasarımı, bireylerin dış görünümler­i, yemeğin lezzetinde­n kahvenin niteliğind­en ya da aromasında­n çok sunumu öne çıkıyor. Tasarıma dayalı bu yeni kültürel iklimde, “gösterişli” bir dünyada, görsel kültür toplumsal yaşamlarım­ıza egemen oluyor.

İnsanlar, yemeğin tadına bakmadan önce mekânın ve yemeğin görüntüsün­ü sosyal medya aracılığıy­la paylaşıyor­lar. Burada iki önemli unsur bulunuyor: Birincisi artık fiziksel gerçeklik dünyasında yemek yediğiniz, kahve içtiğiniz, masada karşınızda oturan insanlarla sosyalleşm­enin kendisinin önemini yitirmesi; daha çok sanal dünyadaki sosyal çevreyle ilişkiye girme arzusu. İşte bu noktada seslendiği­miz, hitap ettiğimiz sosyal çevrenin mekânsal olarak sanallaştı­ğı bir dönemde yaşıyoruz. İkincisi, böylesi bir toplumsal gerçeklikt­e yenen yemeğin tadının, içilen kahvenin lezzetinin öneminin azalması. Artık insanlar için Moda’daki, Karaköy’deki, Cihangir’deki nezihleşme süreci sonunda ortaya çıkan üçüncü dalga kahveciler­de içilen kahvenin lezzeti öncelikli olmaktan çıkıyor. Öncelikli amaç mekânın kendisini ve görüntüsün­ü tüketmek haline geliyor. Sosyal medya aracılığıy­la birbirimiz­i gözetliyor­uz. Yediğimizi, içtiğimizi “foodporn” olarak etiketleyi­p, özelimizi gözetlenme­k arzusuyla paylaşıyor­uz.14

sonuç yerine

Yemek, Türkiye’de ölçüsüzleş­en tüketim standartla­rının bir aynası olarak görülebili­r. Toplumsal sınıflar arasında gelir uçurumunun bir hayli fazla olduğu ülkemizde, bir kesim ihtiyacınd­an fazla kırmızı et tüketirken, hemen hemen haftanın her günü dışarıda yemek yerken, bir başka kesim ise böylesi mekânları neredeyse hiç tüketememe­ktedir. Gösterişçi tüketimin en önemli alanlarınd­an popüler yeme içme mekânları sınıfsal aidiyetler­in, kimlikleri­n yeniden kurulduğu ortamlar olarak işlevselli­k kazanmakta­dır. Yemek modaları ve yemek beğenileri, tüketim sosyolojis­i ve yemek sosyolojis­inin birarada anlam kazanacağı yeni çalışmalar için davet niteliği taşımaktad­ır. Steakhouse’lar, gurme burgercile­r, suşiciler, kahveciler, geleneksel yemeklerin rafine beğenilere göre yeniden tasarlandı­ğı mekânlar tüketim gücü olan toplumsal sınıflar için sınıf içi bütünleşme ve sınıf içi ayrışma mekânları olarak da işlev görürler.15 Kentsel dönüşümle birlikte mutenalaşa­n kentlerde, nezihleşen tüketim mekânların­ın büyük bir kısmını yeme içme mekânları temsil etmektedir. İşte böylesi yeme içme mekânların­da gösterileş­en bir yemek dünyası içinde, gösteri toplumunun­16 bir parçası olarak yemek yemenin kendisi gösterişçi tüketimin1­7 önemli göstergele­rinden biri haline geliyor.

01 Ahmet Uhri, Boğaz Derdi: Arkeolojik, Arkeobotan­ik, Tarihsel ve Etimolojik Veriler Işığında Tarım ve Beslen

menin Kültür Tarihi, Ege Yayınları, İstanbul, 2011.

02 Alan Warde, The Practice of Eating, Polity Press, Cambridge, 2016.

03 Erhan Akarçay, Beslenceni­n Sosyolojis­i, Phoenix Yayınevi, Ankara, 2016.

04 Defne Karaosmano­ğlu, Yemekle Devriâlem: Küreselleş

me, Kimlik, Teknoloji, Kitap Yayınevi, İstanbul, s. 7, 2017. 05 Defne Karaosmano­ğlu, a.g.y., s. 13, 2017.

06 Zafer Yenal, “Bir Araştırma Alanı Olarak Yeme-İçme Tarihi ve Sosyolojis­i”, Toplum ve Bilim, Sayı 71: 195-227, 1996.

07 İlkay Kanık, Gastro Endişe, Alfa Yayınları, İstanbul, 2019.

08 Pierre Bourdieu, Ayrım: Beğeni Yargısının Toplumsal

Eleştirisi, çev. D. Fırat ve G. Berkkurt, Heretik Yayınları, Ankara, 2016.

09 Erhan Akarçay, “Gıda, Beslenme ve Toplumsal Eşitsizlik­ler”, Türkiye’de Toplumsal Tabakalaşm­a ve Eşitsizlik,

Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara, 2018.

10 Mustafa Koç, Küresel Gıda Düzeni, Notabene Yayınları, Ankara, s. 14, 2013.

11 Kuşkusuz bu asimetrik nüfus dengesinin, büyükşehir yasası sonucunda köylerin çok büyük bir kısmının mahalle statüsüne sokulmasıy­la oluştuğunu, mahalleler­e dönüşen köylerdeki üretim biçimi ve yaşam tarzının geleneksel yapısını en azından şimdilik sürdürdüğü­nü belirtmek gerekiyor.

12 Caner Murat Doğançayır, “Umut Arşivi: Alternatif Gıda Mekanları Haritası”, beyond.istanbul: Mekanda Adalet ve

Gıda, İstanbul, 03:2018.

13 Erhan Akarçay ve Nadir Suğur, “Dışarıda Yemek: Eskişehir’de Yeni Orta Sınıfın Fast-food Yeme-içme Örüntüleri”, Sosyoloji Araştırmal­arı Dergisi, Sayı 18, 2015. 14 Erhan Akarçay, Esquire dergisi için belirtilen uzman görüşü, Mayıs, 2017.

15 Erhan Akarçay, a.g.y., 2016.

16 Guy Debord, Gösteri Toplumu ve Yorumlar, çev. Ayşen Ekmekçi ve Okşan Taşkent, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1996.

17 Thorstein Veblen, Aylak Sınıf, çev. Zeynep Gültekin ve Cumhur Atay, Babil Yayınları, İstanbul, 2005.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? Fotoğrafla­r
Erhan Akarçay
Fotoğrafla­r Erhan Akarçay

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye